Kışlalardaki bozuk yemeklerden kaynaklanan toplu asker zehirlenmesi haberlerini yavaş yavaş kanıksamaya başladık. O yüzden olacak birkaç gün önceki at eti haberi de basında fazlaca yer bulmadı. Sezgin Tanrıkulu’nun gündeme getirip Savunma Bakanı Nurettin Canikli’nin açıkladığı at eti skandalında 4 ton kavurmanın bozulduğu kutular açılınca yayılan pis kokudan anlaşılmıştı. Yapılan tahlilde bunların at eti olduğu anlaşıldı. Atlar hastalıklı mıydı, o kadar at nereden bulundu gibi sorular havada kaldı.
Dün benzer bir haberle uyandık güne. Yeniçağ gazetesinden Orhan Uğuroğlu’nun haberine göre Milli Savunma Bakanlığı’nın açtığı bin 100 tonluk zeytinyağı ihalesini kazanan firmalar kışlalara zeytinyağı yerine hayvan küspesinde kullanılan yağ vermişler. Olay, kimi askerlerde rahatsızlık görüldükten sonra anlaşılmış. Askere yönelik bu skandallar böyle sürer gider. Çünkü tedarikçi firmalar genellikle “yandaş” olup doğru dürüst bir soruşturma açıldığını da duymuyoruz. Bu arada yemek duası değiştirildi “Tanrı” yerine “Allah” sözcüğün kondu. Bakın emekli Amiral Atilla Kıyat attığı tweette ne diyor:
“Sayın Bakanlar, yemek duası yerine askere verilen yemekle meşgul olsaydınız at eti skandalı
Meclis’te Dışişleri Bakanlığı bütçesi görüşülürken CHP adına Öztürk Yılmaz söz alıyor... Ege’de işgal altındaki 18 adaya getiriyor sözü... İki cümlesi AKP sıralarından alkış alıyor:
- Biz “Adaları AKP işgal ettirdi” demiyoruz...
- Bunların bir kısmı da Atatürk zamanında zaten işgal edilmiş!
Oysa Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri Ümit Yalım sık sık, 18 ada ve kayalığın Yunanistan tarafından 2004 yılından sonra işgal edildiğini ısrarla yazmaktadır.
Öztürk Yılmaz, sözlerine devamla “Ne zaman işgal edilmiş olursa olsun” hükümetin bu adalara sahip çıkması gerektiğini ekliyor.
Söz alan Mevlut Çavuşoğlu, Öztürk Yılmaz’a hitaben şöyle diyor:
“Bunun sorumlusu Ak Parti’den önce iktidarda olan partilerdir. Sen de söyledin ki ‘Atatürk’e kadar gider’ dedin.”
Bu arada salondan atılan sözlere sinirlenen
Yargı, yargıç, hukuk, adalet kavramlarının tersyüz olduğu şu yıllarda...
Eski Dışişleri bakanlarından Feridun Cemal Erkin’in bir anısı...
Paris’te hukuk okuyan Cemal Erkin, diplomasını alınca İstanbul’daki Uluslararası Mübadele Komisyonu Türk heyetinde göreve başlar.
Komisyon Başkanı Şükrü Saracoğlu bir gün kendisine “Hazırlan, Eskişehir’e gideceğiz” demiş. Geceyi otelde geçirir ertesi gün o zaman Eskişehir’de çalışan Yargıtay’a giderler. Başkan ve daire başkanlarının katıldığı bir toplantı düzenlenir. Mesele şudur; İstanbul’daki toplantılarda Yunan heyeti ile aramızda anlaşmazlık çıkmış, tarafsız üyeler dahil kimse anlaşmazlığı çözememiştir. Saracoğlu meseleyi yüksek yargıçlara anlatır. Ve sorar...
- İhtilafı halletmek için elimizde tek çare olarak bunu yetkili mahkemeye arz etmek kaldı. Mahkemeye gidersek Türk hâkiminin bu işte kararı hangi tarafın lehine olur?
Yargıçlar aralarında bir süre görüşüyor. Sonra kanaat açıklıyorlar:
- Türk hâkimi bu ihtilafı ancak Yunan görüşü lehine halledebilir...
Saracoğlu
İzmir Belediyesi bölgede bütün Türkiye’ye örnek olacak başarılı kooperatifçilik projeleri uyguluyor...
- İzmir’i süsleyen çiçekleri Bayındır’daki çiçek kooperatifinden,
- Çocuklara dağıtılan sütleri Tire Süt Kooperatifi’nden,
- Köylere dağıtılan 3.5 milyon fidanın tamamı Bademli Fidancılık Kooperatifi’nden,
- Dar gelirli ailelere dağıtılan peynir İğdeli Kooperatifi’nden,
- Yağ, Bademli ve Gödence Kooperatifi’nden,
- Bal, Bergama’daki Bal Üretici Birliği’nden temin ediliyor.
Böylece hem tarım ve üretici destekleniyor hem fukaranın sofrasına besleyici gıdalar ulaşıyor.
ABD Başkanı Donald Trump önümüzdeki pazartesi günü yeni ulusal güvenlik stratejisini açıklayacak.
Stratejiyi hazırlayan ekibin başındaki Ulusal Güvenlik Danışmanı General McMaster, yaptığı basın toplantısında ABD çıkarlarına küresel tehdit olarak Çin ve Rusya’nın adlarını verdi.
İki süper gücün uluslararası düzeni tehdit ettiğini öne sürdü.
İkinci olarak “haydut devletler” olarak tanımladığı İran ve Kuzey Kore’ye değinen McMaster bu ülkelerin “terörü desteklediğini ve kitlesel imha silahları ele geçirme arzusunda olduğunu” savundu.
McMaster üçüncü tehdit olarak ise cihatçı radikal örgütleri gösterdi...
Ve bu örgütlerin ana destekçileri olarak Türkiye ve Katar’ın adlarını saydı.
AKP’nin yükselişinin Batı ile sorunları büyüttüğünü ekledi.
İTÜ’de bir grup öğrenci “Müzik haramdır” başlıklı bir bildiri dağıtmış. Büyük bir öğrenci topluluğu da buna tepki gösterdi.
Sorun “Müzik haramdır” diyen öğrencilerde mi?
Yoksa hocalarının yorumlarında mı?
Bakın ne diyor kimi anlı şanlı ilahiyatçılar müzik konusunda:
- Necmettin Erbakan İlahiyat Fakültesi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Orhan Çeker: “Müzik için haram diyemeyiz ama helal de diyemeyiz. İçeriği uygun olmalıdır. Ama kadın sesi içeren müzik kesinlikle caiz değildir.”
- Karatay Üniversitesi İslam Ekonomisi ve Finans Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren: “Çalgı aletleri, bunları çalmak, satmak ya da şarkı söylemekten para kazanmak, nefsi azdıran, örneğin diri bir kadının ya da şarabın heyecan verici niteliklerini anlatan şarkılar, çalgısız dahi olsa caiz değildir.”
- Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Ekrem Buğra Ekinci: “Şarkı, ancak çalgı ve kadın sesi içermiyor, sözleri de dinen sakıncalı değilse dinlenebilir.”
- İslam Hukuku Profesörü
Diyanet’e bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu fetva verdi:
- “Bir kimse karısının yüzüne karşı boş ol diyerek onu boşayabilir.”
Bu fetvaya karşı şaşkınlık sürerken Yüksek Kurul şunu ekledi:
“Bir kimse, yüzüne karşı ‘seni boşadım, benden boş ol’ gibi boşamayı ifade eden sözleri şifahî olarak söylemek suretiyle, eşini boşayabileceği gibi, bu sözleri telefon, mektup, mesaj, internet ve faks yoluyla bildirerek de boşayabilir. Bu durumda boşama hükümleri, kadının mektubu okuduğu andan itibaren başlar...”
Bunlar şaka mı? Hayır... Yüksek Kurul bunları yazılı olarak açıkladı.
Peki aynı şekilde kadın da erkeği boşayabiliyor mu? Hayır, bu hak yalnızca erkeğe ait. Bu adımlar laikliğin, kadın haklarının ve insan haklarının inkârından başka şey değildir.
Lozan’a bakarken!
Cumhurbaşkanı
Kadere bak, demezsiniz de ne dersiniz bu işe...
16 kişilik folklor ekibimiz Macaristan’a gidiyor... Grubun 5 üyesi dönüyor, 11 üyesi orada kalıyor. Kalanların Macaristan’a iltica başvurusu yaptığı söyleniyor.
Macar kaynakları henüz böyle bir şey yok, diyor ama...
Sözü geçen 11 kişi dört haftadır dönmemiş... İltica haberi güç kazanıyor.
Geçmişte bu tür haberleri sık duyardık...
Komünist ülkelerden Batı’ya giden gruplardaki sanatçılar veya sporcular iltica ister, geri dönmezdi. Rus baletler Nuriyev ve Barişnikov ilk akla gelen isimler.
Ünlü Macar futbolcu Ferenc Puskas İspanya’ya iltica etmişti.