Merakla soruyorlar..
Diyorlar ki; yüksek yargı yasayla sıfırlanacaksa.. Yüksek yargı üyelerinin görevi sona erecekse..
Niye ses çıkmıyor?
Üniversitelerin senatolarını geçtim.. Hukuk fakülteleri dekanlarını da geçtim.. Hukukçu yetiştirdiğini iddia eden profesörleri, doçentleri de geçtim.. Türkiye’de 84 hukuk fakültesi var; hepsini geçtim..
YÖK korkusundan ağızlarını açmıyorlar..
Açamıyorlar!.
Onları anladık da, sahi yüksek yargı niye suspus!.
Tarihin en büyük operasyonu yapılıyor, çıt yok!.
Neden?
*
Yargıtay Başkanı’nın.. Danıştay Başkanı’nın..
Neden sesleri çıkmıyor..
Neden ağızlarını bıçak açmıyor..
Neden yapılan Anayasa’ya aykırı diye haykırmıyorlar..
Neden yasayla üyelikleri sıfırlamak yol olursa, iktidara her gelen yüksek yargıyı dizayn etmeye kalkar yargı, yargı olmaktan çıkar diye itiraz etmiyorlar..
*
Durum şu.. Yargıtay sıfırlanıyor; ama Yargıtay Başkanı yerinde kalıyor..
Koltuğunu koruyor ..
Birinci Başkan Vekili’ne de yasa dokunmuyor.. O da koltuğunu koruyor..
Başsavcı da..
Başsavcı vekili de..
*
Danıştay’da durum farklı değil..
Danıştay Başkanı da..
Başkan vekili de..
Başsavcı da görevine devam edecek.. Yasa onlara dokunmuyor.. Diğerlerinin üyelikleri düşüyor, onlar kalıyor..
*
Acaba diyorum; bu büyük sessizliğin nedeni bu mu?
Başkanların suspus olmasının nedeni.. Kendilerini ilgilendiren konuda bile görüş beyan etmekten kaçınmaları..
Sarfınazar etmeleri..
Bu sebepten mi?
O birileri olmasa özgürlük gelecek!
Ne zaman bir şeylere itiraz edilse..
Ne zaman protesto hakkı kullanılsa..
Ne zaman insanlar bir araya gelip seslerini duyurmaya çalışsa..
Ne zaman hak arama arayışı başlasa..
Ne zaman toplum tepki verse..
Polis karşısına dikiliyor.. Kaç kişi olduklarına bakmaksızın, aynı muameleyi yapıyor..
Basıyor biber gazını..
50 kişi bir araya gelmiş, karşılarında 200 kişilik çevik kuvvet var..
Bas biber gazını..
*
Adamlar bir arada dursa ne olur, dağılsa ne olur.. Polis zaten çembere almış!.. Ne yapabilirler ki? Ortalığı yıkıp dökecek halleri yok..
Zaten böyle bir niyet de yok, amaç; ses duyurmak, amaç; dikkat çekmek, amaç; protesto etmek, amaç; burası bizim de ülkemiz demek, amaç; biz de varız diye haykırmak, amaç; ölmedik, koyun olmadık demek..
Sen misin diyen..
Polis kadın, yaşlı, gözetmeden basıyor biber gazını.. Herkes perişan..
*
Orantısız gücü, hoyratça tavrı savunmak mülki amire düşüyor..
Gerekçe matbu: .
Birileri eylemi başka amaçla kullanmaya kalkabilir..
Birileri başka maksatla gelmiş olabilir..
Birileri grubun içine sızmış olabilir..
*
Tam demokrasi gelecek gelmesine de o hayali birileri engelliyor..
Özgürlükler yara bere alıyor..
Kışla sevdalıları!.
Cumhurbaşkanı; ‘Gezi Parkı’na Topçu Kışlası’nı mutlaka inşa edeceğiz’ deyince projeye güzelleme yarışı başladı..
Muhafazakâr cenahta, Topçu Kışlası’na methiye düzen düzene..
Türk tarihinin en önemli eseriymiş, darbeye direnen kışlaymış!.
Tarihi mirasmış, yerine koymamız şartmış..
İyi, anladık da, Topçu Kışlası üç yıl sonra neden yeniden gündeme geldi?..
*
Bu konuda senaryo yazan yazana..
Efendim, Türkiye’nin iç işlerine karışmaya kalkan Avrupa’ya tepkiymiş..
Efendim, Amerika ve Avrupa daha güçlü bir Gezi dalgası için düğmeye basmış, cesur olmalıymışız.. İbreti âlem için kışlayı yapmalıymışız..
Efendim, millet istiyormuş.. Milletin sesine kulak vermek gerekirmiş..
Alkış yağmuru sağanak oldu!..
*
Peki, muhafazakâr cenahta ne gereği var diyen bi Allah’ın kulu yok mu? Valla var..
‘Türkiye’nin kalbi olan bir yere askeri bir sembolü dikmek Ak Parti iktidarının hangi prensibine hizmet edecek’ diye soran da var..
*
Haa bir de arada kalanlar var.. Kışlaya karşı ama karşı çıkamayanlar var..
Topu ortalayanlar..
Kışla çok büyük, alan darmış, küçük bir parçası sembolik olarak inşa edilebilirmiş!..
*
Yok, bence, aynısını yapalım, bire bir kopyasını inşa edelim.. Bitince 1. Ordu’ya devredelim!
Gerçeği gibi olsun..