Sir Andrew Barron Murray 2016 yılına kadar dünyanın bir numaralı erkek tenisçisiydi. O zamanlar maçları yakından takip edenler hatırlar, Murray sahaya çıkınca sıkılırdık çünkü kaybetmezdi. 2008-2017 arasında kesintisiz hep ilk 10’da yer aldı. 2016’da 41 hafta üst üste 1 numara kaldıktan sonra kariyeri farklı bir yön aldı. Sakatlandı. 2018’de ciddi bir kalça operasyonu geçirdi. Bu tip operasyonlardan sonra sporcuların eski haline dönmesinin düşük bir ihtimal olduğunu kendisi de operasyona girmeden itiraf etmişti.
Daha önce 2013’te de bir sırt operasyonu geçirmiş ancak toparlanmış ve devam etmişti. Bu defa sakatlık büyüktü ve tenis çevrelerinde herkes Murray için golfe başlar, futbol takımlarından birinde teknik direktör olur diyordu. Dünyanın bir numaralı tenisçisiyseniz, bu kadar rekabetçi bir alanda tepeye çıktıysanız ve dünyanın genel anlamda en önemli sporcularından biriyseniz kalça operasyonunun hayatınızın sonu olduğunu da bilirsiniz. Tavsiyeler haksız değildi.
Murray’nin hayatı, yani o zamana kadar bildiği alışageldiği hayatı yaşayışı sona erdi. Onun için yeni bir hayat başladı. İnsanların muhtelif nedenlerden bir ömür boyunca birden fazla hayat yaşadığını gerçektir. Murray’nin de pek çok insan gibi yaşadığı süreç aslında buydu. Pek çok turnuvadan çekildi. Bir iki maç yaptıysa da güçsüzdü. 839. sıraya düştü. 10 yıl ilk 10, 41 hafta zirve ve sonra 839.
2019’da bir kalça ameliyatı daha geçirdi. Uzun süre sahalardan uzak kaldıktan sonra bu sporu tamamen bırakacağı beklenirken o önce çiftlerde geri döndü. Elbette eski halinden eser yoktu. Tenis oynayanlar biraz olaya vakıftır, çiftlerde oynarken harcadığınız efor neredeyse yarı yarıya düşer. Olay tamamen teknik özelliklerinize gelir bağlanır. Teklerdeki ölümcül fiziksel mücadelenin yerini strateji ve teknik alır. Oyuncuların yaşlandıkça çiftlere kayması da bu yüzdendir. Murray doğru yerden geri dönüyordu yani.
Ancak 2020’de turnuvalar pandemi sebebiyle iptal edildi. 2021 başında Avustralya Açık’a katılacakken Kovid oldu. Elbette çekildi. Amerika Açık ve Fransa Açık’a katıldı ama elendi.
Dün de Queen’s Tournement öncesinde İtalyan yeniyetme Berrettini’ye yenildi. Queen’s Tournement Wimbledon öncesi ısınma turnuvası özelliği taşıyor. Eminim (ama dilemiyorum) eğer katılırsa Murray, Wimbledon’da da elenecek. Çünkü eski halinden eser yok.
Murray yenilmekten gocunmuyor. Ama hayranları sıkıntıda. İşte konunun benim ilgimi çeken kısmı da burada başlıyor. Murray halinden memnun çünkü “Ben kazanmak için değil tenisi sevdiğim içi oynuyorum” diyor. “Hâlâ oynayabildiğim için şanslıyım” diyor. Bu seviyede bu kariyere sahip biri çok başka işler yapıp servetine servet katabilirdi. Ama Murray işin içinde yeni nesil tenisçilere yenilmek de olsa tenis oynadığı için mutlu. Hani sıkça dalga geçilen ama kimsenin gerçekten inanmadığı “Kazanmak değil katılmak önemli” klişesi var ya. İşte bu Murray için geçerli.
Ama hayranları ve insanlığın büyük kısmı için bu anlaşılması imkânsız bir durum. Rakipleri için de. Ne bileyim, mesela Nadal aynı durumda kalsa hastalanıp yatağa düşer, terapilere girerdi. Çocukluğunda basit bir oyunda bile yenildiğinde günlerce kimseyle konuşmadığını anlatmış bir sporcu. “Yenilmek benim için ciddi bir sorun” diyen bir isim. Ve onun gibi, günümüz insanı da ne pahasına olursa olsun kazanmakla kafayı bozmuş durumda. İnsanlar bugün işlerini yapmak yerine kazanmaya çalışıyor. O yüzden de işlerini iyi yapamıyorlar. Çünkü bazı işleri sadece kazanmak ve kaybetmekle açıklayamaz, tarif edemezsiniz.
Murray, popüler bir isim olduğundan, hikâyesi de herkesin gözü önünde olduğundan, takip edebiliyoruz. Ama ünlü olmayan milyonlarcamız aynı durumlarda kalıyor ve kazanma baskısı altında eziliyoruz. Bir işi iyi yapmanın en iyi yolu bir şeyi kazanmak değildir. Biraz da böyle mi düşünsek acaba? Kazanan-kaybeden denkleminden çıkmanın ufuk açıçı bir yanı da olsa gerek. Başarabilenlerimize ne mutlu.