Marianne Ihlen ve Leonard Cohen’ın yaşadığı aşkı anlatan belgesel film “Marianne & Leonard: Word of Love” İngiltere’de 26 Temmuz’da vizyona girecek. Bu vesileyle sanırım bir süre Leonard Cohen’den söz edilecek ama aslında bu belgeselin odaklandığı kişi Marianne.
Cohen’in aynı adlı şarkısını yazdığı Marianne Ihlen’i ve Cohen ile ilişkisini herhalde müzik tarihine meraklı olanlar dışında pek kimse bilmez.
Leonard Cohen’in henüz müziğe başlamadan şair ve yazar olarak kendini kanıtlamaya çalıştığı dönemde yaratıcılığını kamçılayacağı düşüncesiyle yerleştiği Yunanistan’ın Hydra adasında yaşanan bir aşk hikâyesi bu.
Hydra’nın o dönem avangart bir sanat topluluğuna ev sahipliği yaptığı biliniyor. Bu elektriği suyu olmayan balıkçı köyüne yolu düşen pek çok sanatçının arasında, sanatçı olmayan biri de var. Marianne Ihlen. Marianne adaya 1958’de geliyor. Burada yazar Axel Jensen ile tanışıp evleniyor ve anne oluyor. Jensen bebeğin doğumundan sonra ülkesine dönüyor ve Marianne bebeğiyle yalnız bir
Bir dönemin popüler müziği arabesk nereye gitti? Ne oldu o meşhur arabeske merak eden var mı?
Arabesk artık ‘70’lerdeki ‘80’lerdeki gücüne sahip değil. Özgün ve orijinal bir tür olarak değil, başka müzik türlerinin içine nüfuz etmiş durumda hayatını devam ettiriyor. Pop, alternatif ve indie müzik yapan bugünün yeni kuşak sanatçıları arabeskten beslenip müziklerinde bu türün önemli karakterlerini yansıtıyorlar. Bu doğru. Ama arabeskin ruhu yeni nesil müziklere yansısa da kendisi pek ortalıkta görünmüyor. Bugün arabesk çalan radyolara baktığımızda hâlâ bu türe karakterini veren temel isimleri çaldıklarını görüyoruz. Müslüm Gürses, Bergen, Tüdanya, Ferdi Tayfur, Gönül Akkor gibi isimler Damar FM’in playlist’inde gözüme çarptı. Bunun dışında yeni sayılabilecek isimlere de rastlıyoruz playlist’lerde ama mesela Tuncay Tuncel, Suzan Sümbül gibi son yıllarda albüm çıkarmış isimlerin dinlenme oranları arabeskin
“Gelmiş geçmiş en iyi komedi şovu hangisi?” sorusunun yanıtı benim açımdan çok net: “Seinfeld”. Geçen cuma akşamı Jerry Seinfeld’i sonunda sahnede izledim. Hammersmith Apollo’da, Londra’daki ender şovlarından birini yapacağını duyduğumda -altı ay önce- hiç düşünmeden bilet almıştım. Seinfeld biletleri Glastonbury festivali gibi çıkar çıkmaz dakikalar içinde tükeniyor. Nasıl ki Glastonbury biletini alırken “Acaba bu yıl hangi grup var?” diye düşünmüyorsanız, Seinfeld biletini de acaba hangi konulardan bahsedecek diye düşünmeden alıyorsunuz.
Jerry Seinfeld yaşayan en büyük komedyenlerden biri. Onun penceresinden dünyaya bakmak benim açımdan dünyaya ve kendi hayatıma iyimserlikle bakmamı sağlayan mutluluk verici bir deneyim. İster Seinfeld’in herhangi bir bölümünü, ister Netflix’teki şovu “Comedians in Cars, Having Coffee”yi izleyeyim, bu gerçek benim için hiç değişmiyor.
2019’da 65 yaşındaki Seinfeld’in kafası neyle meşgul? Bunu merak ediyordum. Neleri kurcalıyor, nelerden bahsediyor? Açıkçası, 30 yıl önce “Hiçbir şey hakkında bir televizyon şovu” mottosuyla yayınlanmaya başlayan “Seinfeld”de neyle meşgulsa, şimdi de aynı şeylerle meşgul Seinfeld: Modern insanın günlük yaşamı hakkında
20 Temmuz’da İstanbul Parkorman’da bir konser verecek Years & Years son yılların dünya çapında en iyi çıkış yapan pop ekiplerinden biri. Grubun kurucu üyelerinden Emre Türkmen sorularımı yanıtladı.
Years & Years, 2015’teki ilk albümü “Communion” ile adını duyurdu ve listeleri altüst etti. Her ne kadar az sonra okuyacağınız üzere grubun müzikal geri planından ve bestelerinden sorumlu kurucu üyelerden Emre Türkmen -haklı olarak- “aniden gelen başarı yoktur, onun öncesinde çok uzun çalışma vardır” dese de bu durum grubun hızla büyük bir üne kavuştuğu gerçeğini değiştirmiyor.
“King” ve “Desire” neredeyse her radyonun gözdesi oldu ve Britanya listeleri dahil pek çok ülkede bir numaraya ulaştı. Geçen yaz yayınlanan ikinci albüm “Palo Santo”nun turnesi çok büyük bir başarıyla halen devam ediyor ve ekip 20 Temmuz’da One Love Festival’da Parkorman’da sahne almak üzere İstanbul’a geliyor. Bu onların ilk Türkiye performansları olacak. Açıkçası çok eğlenceli bir konser olacağına eminim. Turnenin önceki konserlerini referans alırsak kaçırılmaması gereken bir pop şovu bekleyebiliriz.
Years & Years’in müziğinde ‘80’lerin synthe’leri, ‘90’ların house ve dans ritimleri iç içe geçiyor. Solist Olly
Geçenlerde Bağdat Caddesi’nde yürürken korsan film tezgâhı görünce tabiri caizse “nostaljik” oldum. En tepeye de “Çernobil”i koymuşlar. Eskiden millet ne izliyor, neyi merak ediyor korsan tezgâhından net anlardınız. Bu durum değişmemiş belli ki.
Korsan film, en son 2001’de Teşvikiye’de satın almış olabilirim. Kalitesiz VCD izleye izleye görsel standardı iyice düşen, HD görüntüye uzun süre “aşırı net” diye alışamamış insanlarız neticede hepimiz.
Evet, hepimiz alırdık korsan, çünkü başka türlü izleme şansımız yoktu. Ve yanlış anlaşılmasın, korsana para ödeniyordu o zamanlar. Hafifletici neden sayılabilir. Cebimizden bir bütçe çıkıyordu neticede.
Hatırladığım kadarıyla Beşiktaş’ta, Ihlamur yolunda bir pasajın içinde, Teşvikiye Hüsrev Gerede’nin girişinde bir dükkânda, Teşvikiye Camii önündeki tezgâhta korsancılar vardı. Elbette bunlar gizli saklı falan değildi. Bakkala sorsan korsancı nerede diye, sana şak diye gösterebilirdi.
Karşıda Suadiye’de Boyner civarında bir tezgâh hatırlıyorum. Ama tabii herkesin bildiği en büyük korsancılardan biri, Kadıköy’de bulunan The End adlı bir dükkândı. Bunun Bahariye’de şubesi bile vardı. Festival filmlerinden blockbuster’lara her şeyin korsanı
Oh Land, 20 Temmuz’da One Love Festival için Parkorman’da olacak. Nordik alternatif müziğin önemli ismiyle yeni albümü, yetişkin olmak, annelik, Peter Pan ve İstanbul konseri üzerine...
Yeni albümünüz “Family Tree”nin hikayesi nedir?
Birden fazla hikayesi var galiba. Hayatımda son dönemde çok fazla şey değişti. Çocuk sahibi olmak, New York’ta yedi yıl yaşadıktan sonra Kopenhag’a taşınmak. Ailem dağılırken diğer yandan aile kavramının anlamını yeniden tanımlamaya çalışmak. Hayatımdaki köklü değişiklikler pek çok şeyi sorgulamama neden oldu. Ve bana bir sürü yeni şarkı yazdırdı.
Nasıl bir dönemden geçtiniz? Zihinsel olarak nasıl bir durumdaydınız?
Zihinsel durumum, “acil durum”du. Böyle zamanlar en fazla şarkı yazdığım şarkı söylediğim zamanlar oluyor. Müziğim tamamen duygularımla bağlantılı. Duygusal anlamda tetiklendiğimde derhal şarkı yazıyorum. Albümde yer alan bütün şarkıları 2018’de 10 aylık bir süre zarfında yazdım ve kaydettim.
“Family Tree” sizce diğer albümlerinizden hangi yönden farklı? Biraz daha minimal bir anlayış var gibi duruyor. Ne dersiniz?
Çok daha az “upbeat” ve elektronik. Muhtemelen biraz daha yetişkin bir albüm oldu. Son üç yılda büyüdüğümü hissediyorum. Peter Pan’
Mars ya da Ay’a gitmeye meraklı ne kadar çok insan var farkında mısınız? “Çok merak ediyorum, kesin giderim, inanılmaz bir his olmalı” vesaire. İnanılmaz olduğu kesin...
Ben bu gruptan hiç olmadım. Güzelim dünya varken kupkuru bomboş Ay’da ne işim var diyen sığ çoğunluktanım. Ama bu sığlığım bir sürü insanın Mars’a gitmek, Ay’a gitmek, en azından uzaya çıkmak için can attığını büyük bir şaşkınlıkla- görmeme engel değil. Gelecekte popüler olacağı öngörülen uzay turizmine yatırım yapan firmaları da hesaba katınca, insanların “hayatlarını değiştirecek uzay deneyimi” yaşama ihtiyacını küçümsememek gerektiğini anlıyorum.
Geçen hafta bu tip bir yolculuk neye benziyor ilk elden izleme fırsatı buldum. BBC’nin yapımcılığında hazırlanan “8 Days To The Moon and Back” adlı belgesel, Ay’a 1969 yılında Apollo 11 tarafından yapılan ilk seyahati gün gün aktarmaya çalışıyor. Bunu yaparken daha önce hiç yapılmayan bir şey yapıyor. Astronotların orijinal ses kayıtlarını kullanıyor. Sekiz gün süren bu inanılmaz yolculuk sırasında Neil Armstrong, Edwin “Buzz” Aldrin ve Michael Collins’in bütün konuşmaları kaydedilmiş. Bu kayıtların -ve görüntülerin- çok azı yayınlanmış. Bu filmde bu kayıtları ilk kez
Bugünün müzik düzeninde en büyük mesele sanatçıların bir türlü hak ettikleri gelire kavuşamamaları. Ancak yeni bir “format” bu sorunu çözmeye aday.
Bruce Springsteen New York, Manhattan’da yer alan Walter Kerr Tiyatrosu’nda 14 aylık bir süre zarfında tam 236 adet gösteri yaptı. Geçen 15 Aralık’ta sona eren bu gösteriyi her gece ortalama 975 kişi izledi.
Neydi bu gösteri? Basit: Springsteen, bir gitar, bir piyano ve bazen ona eşlik eden karısı Patti Scialfa. Springsteen 3 saatlik gösteride toplam 15 şarkı çalıyordu. Bu bir konser değildi. Bir muhabbetti. Talk show da denemez çünkü konuk almıyor. Bir stand up gösterisi denebilir mi? Belki. Ama stand up gösterilerinde bu kadar fazla şarkı yok. Konser değil, talk show değil, tiyatro oyunu değil, stand up gösterisi değil. Ne peki bu? Broadway’de “Springsteen on Broadway” başlığı altında sergilenen bu tek kişilik gösteriyi belki “concert residency” sınıfında değerlendirebiliriz.
Biletler kapış kapış
Turne gibi düşünün ama gezmek yok. Hep aynı lokasyondasınız. Olay sadece müzik de değil. Springsteen kendi hayatından hikayeler anekdotlar anlatarak üç saat boyunca seyirciyle muhabbet ediyor. İşin özü de burada. Konser değil, şarkılı /