Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Her gün rakamlar, istatistikler açıklanıyor. İngiltere’de şu kadar ölü var, Almanya düşüşe geçmiş, İtalya’da hastalık yavaşlamış, Amerika şöyle, Çin böyle...

Rakamların giderek anlamsızlaşıp sıradanlaştığı günler. Virüs mü geriliyor yoksa biz mi artık alıştık?

Haberlerin etkisi azaldı. Kelimelerin içi boşalmış gibi. Mesela günde önceden 1000 kişi ölen bir ülkede şu anda 100 kişi ölüyor diye sevinilebiliyor. Rakam 50 olsa göbek atılabilir. Her gün 20 kişi ölse konu bile açılmayacak artık.

Virüs bir noktada gidici ya da diğer gripler gibi sıradanlaşacak, aşı bulunacak evet, ama biz bu evde kalmalı yaşamı bırakıp nasıl eskiye döneceğiz?

Haberin Devamı

İngiltere hükümeti pazar günü başbakanın ağzından aşamalı olarak normale dönüş planını açıkladı. Buna göre, evden çalışılması mümkün olmayan iş kollarındakiler artık işe gidebilecekler. Otomobil veya bisikleti tercih edin, toplu taşımaya binmeyin tavsiyesiyle geldi bu karar.

Bir sonraki aşamada ilkokulların açılması değerlendirilecek. Temmuz itibarıyla restoranlar, kafeler açılabilirmiş.

Bizim mahallede bazı kafeler paket servis yapıyor. Kapısına gidip iki metre mesafe bırakarak kuyruğa giriyor, bir kahve ya da kurabiye alabiliyorsunuz. Dün sabah erkenden kalkıp, giyinip kuşanarak dışarı çıktık ve kuyruğa girdik. İki metre mesafeden küçük sohbetler yapıldı. Gülüşmeler, vesaireler. Karton bardakta bir kahve aldık diye bir sevindik, bir sevindik... Mesela bir restorana gitmek, bütün gece insanların arasında sosyalleşmek, bir sinema çıkışı bir şeyler yiyip içmek şu anda bana inanılmaz bir deneyim gibi geliyor. Hele festivale, konsere gitmeyi düşünemiyorum bile. Havaalanlarında, uçağa binip insanlarla dip dibe oturmayı becerebilecek miyim bir daha? İstanbul Havalimanı’nda yolcu sayısında nisanda yüzde 99 düşüş yaşandı diye bir haber vardı. Bütün dünyada da durum benzerdir herhalde. Peki yeniden dönecek miyiz eski tempoya?

Son iki aydır gerekmedikçe hiçbir şey yapmıyoruz. Sokağa çıkmak, işe gitmek, seyahatler. “Çok gerekmedikçe yapmayın!” E zaten öyle düşünürseniz hiçbir şey çok gerekli değil. Özlediğimiz pek çok şey o kadar da gerekli değil yani. İşte tam da bu kafa. Gerek var mı? Mecbur muyuz? Hayatımızda kanıksamış olduğumuz her kalem şimdi bu zorlu sınavdan geçiyor. Gerçekten gerek var mı? “Madem evden çalışabiliyorum, neden İstanbul’un kirini pasını, kalabalığını, trafiğini çekiyorum. Üstelik neden artık değişimden dolayı hiç de tanıdık gelmeyen bu kaosun içinde yaşamak için bir sürü para ödüyorum?” Pek çok insan bu düşüncelerle boğuşuyor. Eminim. Güneyde bir sahil kasabası hiç bu kadar mantıklı görünmemiştir.

Haberin Devamı

Öte yandan, diyelim ki hiçbir yere gitmiyorum. Şu an hayat böyle de devam ederken, pek çok iş kolu evden çalışabiliyorken neden bir anda işe gidilmeye başlansın ki? Alışverişler durdu. Böyle de yaşanabiliyor demek ki. Bir daha neden alışveriş çılgınlığına geri dönelim? Basit kıyafetlerle takılmak, call’larda eşofman üstü ya da bir tane basit tişörtle toplantılara katılmak artık normal. Neden tekrar kravatlar bağlansın? Neden ofise gidilsin? Kim uğraşacak bu vitrinlerle, şekillerle? Bu şekilde hayat daha gerçek değil mi? Kartlar açık.

Haberin Devamı

Öte yandan, en büyük dehşet, sanırım bir ay, evet sadece bir ay evde oturarak günümüzün parıltılı sistemini çökertebiliyor olmamız. Bu kadar kolaymış. Meğer ne kadar güçlüymüşüz. Her şey ne kadar kartondanmış. Özensiz bir dekormuş her şey... Sadece bir ay hiçbir şey satın almıyor, dışarıda yemiyor, tatile gitmiyor, yola para ödemiyoruz. Ve ekonomiler çökebiliyor.

Kimileri yeni yüzyılın başlama vuruşu olarak görüyor pandemiyi ve sonrasında gelecek yeni değerlere sahip dünyayı. Bu tip büyük laflara hep temkinli yaklaşmakla beraber, merak dorukta. Eşofmanlar üzerimizde, telefonlar cebimizde, gözler ekranda bekliyoruz heyecanla...