1944 yılının ilk ayları. Bilim adamlarının merak ettiği bir konu var: Neden Alman askerleri hâlâ ölümüne savaşıyorlar? Belli ki savaş kaybediliyor. Belli ki artık sona gelinmiş. Ruslar ve müttefikler arasında sıkışıp kalmışsın. Sayın giderek azalıyor, kazanmak imkânsız. Neden hâlâ bitmek tükenmek bilmeyen bir arzu ve hırsla saldırıyorsun, sonunu bile bile? Silahları bırakıp teslim olabilirler oysaki.
Bilim adamlarının o dönem genel kanısı, beyinlerinin yıkandığı yönünde. Kimileri de ideolojiye bağlılıktan bahsediyor. Nazizm’e o kadar inanmışlar ki kanlarının son damlasına kadar Nazi ideali için savaşıyorlar. O kadar ikna olmuşlar ki tarihin doğru ve haklı tarafında olduklarına, o yüzden sona gelindiği ortadayken hâlâ ölümü göze alıyorlar. Yıllarca Hollywood da bunu kanıtlamaya çalıştı. Beyinleri yıkanmış kötülük makineleri...
Savaş sonrası bazı araştırmalara göre ortalama bir Wermacht askerinin karşısındaki İngiliz ya da Amerikalı askerden yüzde 50 daha etkili olduğu ortaya çıkmış. Müttefiklerin bayağı canını sıkmış bu
Ruslar nükleer tesisi topa tutmuş. Şimdi ne olur, tesis patlar ve nükleer felaket olur mu? Konuklar tartışıyor.
“30 ülkeden birini seçin, hayatınızın tatilini yapın” diyor reklamdaki ses. Fonda sapsarı kumdan sahiller, mavi deniz ve palmiyeler var. Erken rezervasyonda fayda var müjdesini de veriyor dış ses.
Harkiv’de sivillerin üzerine bomba yağmaya devam ediyormuş. Vatandaşın biri telefonla görüntülü olarak bir şeyler anlatırken “ciyuuuuv” diye bir ses duyuldu, inanılmaz bir patlama oldu, telefondaki görüntü sarsıldı, ortalık karıştı, önünde durduğu bina kafasına yıkıldı. Kaçabildi mi göremedik.
Bembeyaz dişleriyle gülen bir adam arabasıyla ne kadar da gurur duyduğunu anlatıyor bize bakışlarıyla. Bu elektrikli arabayla dünya artık daha güzel bir yer çünkü fosil yakıt kullanılmıyor. Adam gururla iniyor arabasından ve fütüristik evine doğru mağrur adımlarla yürüyor. Arkasından imrenme duygusuyla bakakalıyoruz.
Gri gökyüzünün altında insansız bomboş upuzun bir sokak. Sağlı sollu evler. Dizi dizi,
Murda, Hollandalı genç vokal Tabitha ile bir düet yaptı bu hafta. Şarkının adı Harbiye. Disco, dance pop tadındaki bu şarkı Murda'nın her zamanki tarzından uzak. Bir pop hit'i yaratmak için yola çıkılmış. Hip hop sanatçılarının tarz evrimi konulu bir tez yazılabilir.
Sofi Tukker'ın sonbaharda Türkiye'ye geleceğinin açıklandığı hafta dans ikilisinin Mahmut Orhan tarafından yapılan remiksi “Forgive Me” de piyasaya çıktı. Alternatif dans müziğinin bu renkli ikilisinin Mahmut Orhan ile iş birliğinin performansını merakla bekliyorum.
Son dönemde Türk sanatçıların global piyasa için yayınladığı şarkılarda bir artış, bu sahnede bir hareketlenme var. Geçen yıl Aleyna Tilki bu tip işlere girişmiş, bir ölçüde başarılı da olmuştu. Yakın zamanda Buray ve İlkay Şencan'ın EDM parçası “Deals with the Devil”ını hatırlıyorum. Pop prodüktörleri Arem Özgüç ve Arman Aydın bu hafta “Infinity” adlı bir İngilizce EDM parçası yayınladılar.
Emir Can İğrek'in yeni şarkısının adı “Felfena.” İndie, Rock, pop
Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin dünyayı yeniden şekillendireceği söyleniyor. Yeni Alman şansölyesi, geçen gün yeni bir dünyadan bahsediyordu. “Madem artık yeni bir dünya var, biz de ona göre hareket edeceğiz” diyerek silahlanma harcamalarında tarihi bir artış kararı aldı. Yeni dünya pek iç açıcı olmayacak galiba.
O esnada Rusya, en baştan beri açıklandığı gibi sadece dünya finansal ağından değil kültürel ve sosyal olarak uluslararası cemiyetten de silinmeye başlıyordu. Şampiyonlar Ligi finali St. Petersburg’dan Paris’e alındı. Polonya, İsveç ve Çek Cumhuriyeti Rusya’nın katılacağı bir Dünya Kupası elemelerinde yer almayacaklarını açıkladı. Rusya pek çok ülkenin ortak talebiyle ve resti sonucu Eurovision’dan kovuldu. Formula 1’in bu ülkede yapılacak ayağının bu şartlarda yapılmasına imkân olmadığı açıklandı. Bir sürü spor dalında “Rusya varsa ben yokum”lar ilerleyen günlerde de artarak devam edecek gibi duruyor. Her ne kadar Rusya’dan gelen para futbolu ayakta
“Tony’nin ölümü kalbimi kırdı. Onda o kadar sevdiğim şey vardı ki.” Mark Lanegan, 2018’de arkadaşı Anthony Bourdain’in ölümünün ardından Guardian’a onun hakkında bir yazı yazmıştı.
Çok sevdiğim özel bir adamın, çok sevdiğim başka bir adamın ardından yazdıklarını garip gelecek ama üzüntü ve acıyla değil gülümseyerek ve keyifle okumuştum. Bu adamların yaptığı her şey o kadar iyi ki ve bu adamların hayata karşı bakışı duruşu o kadar sağlam ki acı vermezler. Acı verseler de sana onunla birlikte dayanma direnme gücü verirler. Seni aşağı değil yukarı çekerler. Ölünce bile.
Bourdain’in televizyon için çok zihin açıcı öncü ve taklit edilemez şekilde yaptığı işleri ara ara açıp izlemek alışkanlığım var. Bourdain, yolunu kaybedince sana yol gösteren deniz feneri gibi insanlardan. Onların sayısı azaldıkça dünya da fakirleşiyor.
Bourdain, Lanegan’la Seattle’da yaptığı program sırasında bir araya gelmişti. Lanegan geçen hafta 57 yaşında hayatını kaybedince açıp tekrar
"İçimdeki Şeytan", Pera'nın yeni yayınlanan uzunçalarının adı. Albüm, bazen rock bazen indie'ye teğet geçerek yoluna devam ediyor. "Gökyüzüm" dikkatimi çeken ilk şarkı oldu. Gitar, bas, davul merkezli rock sound'u sevenlere güzel hediyeler de var albümde. Gökyüzüm daha indie sularında.
Türkçe Rap'in temel direği Ceza'nın yeni şarkısının adı "BakaBaka". "Yeraltı kaynadıkça herkes aldı yeni mevzi" demekte Ceza ve gene cezaları kesmekte. "Old school değil bu daha eski, pagan" kısmının ayrıca altını çizdim. Haftanın en iyi sözleri ve en iyi beat'i ödülleri de Ceza'ya gider.
Pinhani yeni bir hit şarkıyı dün yayına verdi. "Bilir O Beni", daha önce popüler olmuş bütün Pinhani şarkılarından izler taşıyor. Akustik başlıyor, ağır ağır yolunu alıyor bu duygusal şarkı. Rock kendine has özel bir köşesinden sesleniyor yıllardır Pinhani ve bunu istikrarla yapmaya bugün de devam ediyor.
Evdeki Saat'in "Rüyadasın" adlı yeni şarkısını merakla bekliyordum. Indie müzik sahnesine getirdiği elektronik / chilled dokunuşları severek takip ettiğim
Londra Kovid atmosferinden çıktı çıkıyor. Her yer kalabalık. Hâlâ bir sürü insan Kovid oluyor olmasına, rakamlar gayet de yüksek ama artık Kovid önlemlerinin kalktığı ana gelindiğinden, böyle küçük detaylara bir iki sıkıcı bilim adamı dışında kimse takılmıyor.
Ofislere dönmenin de yolu açıldı. “Bundan sonra evden çalışacağız, geleceğin ofisleri şöyle olacak” diye beyin jimnastiği yapanlar hep ters köşede. “O dediğinize daha var, şimdi haydi bakalım ofise” diyor patronlar.
Geçenlerde şu ara başı karantina dönemlerinde verdiği ofis partileriyle hayli dertte olan Boris Johnson, “Kovid artık bitti, herkes eski hayatına dönecek” yollu konuşuyordu, iş dünyasıyla uyum içinde. Zapladım.
Başka bir kanalda, şirketler çalışanlarına geri gelin çağrılarını daha yüksek sesle yapsa da tam da eskiye dönülmeyebileceği konuşuluyordu. Eskisi gibi iş gezileri, konferanslar falan olmayacakmış. Firmalar bu işin Zoom’la halledildiğini gördüler geçen iki yılda. Bundan sonra ayda bir, iki
Metaverse’te her şey olacak madem, müzik festivalleri neden olmasın? Geçenlerde bir hesapta paylaşılan postta yer alan görüntüler dikkatimi çekti. Bir grup Metaverse sakini sanal sanal gelmişler, festival alanını doldurmuşlar, takılıyorlar. Ortam fena değil ama biraz yavan. Emekleme aşamasındaki 3D görüntülere, 2000’lerin başlarında çekilen animasyon videolara benziyor biraz. Sanırım Metaverse’te partilemek yeni bir şey olduğundan ısınma turları atılıyor. Herkes denemelerde, yanılmalarda. Müzikler Prince Thomas imzalıydı. Yakında bir sürü DJ ve sanatçıyı Metaverse’teki avatarlarıyla sahnede performanslarını sergilerken göreceğiz anlaşılan.
Müzik endüstrisinin teknolojiye eklemlenme hızına ve yeteneğine göre bakalım kim ipi önce göğüsleyecek, kimler sonradan gelip parsayı toplayacak Metaverse âlemlerinde?
Bu post üzerine biraz araştırma yaparken fark ettim ki Meta partileri bayağı almış yürümüş. Yeni NFT’sinin açılışına ünlü avatarları davet ederek sansasyon yaratmaya çalışandan, temalı