Londra Kovid atmosferinden çıktı çıkıyor. Her yer kalabalık. Hâlâ bir sürü insan Kovid oluyor olmasına, rakamlar gayet de yüksek ama artık Kovid önlemlerinin kalktığı ana gelindiğinden, böyle küçük detaylara bir iki sıkıcı bilim adamı dışında kimse takılmıyor.
Ofislere dönmenin de yolu açıldı. “Bundan sonra evden çalışacağız, geleceğin ofisleri şöyle olacak” diye beyin jimnastiği yapanlar hep ters köşede. “O dediğinize daha var, şimdi haydi bakalım ofise” diyor patronlar.
Geçenlerde şu ara başı karantina dönemlerinde verdiği ofis partileriyle hayli dertte olan Boris Johnson, “Kovid artık bitti, herkes eski hayatına dönecek” yollu konuşuyordu, iş dünyasıyla uyum içinde. Zapladım.
Başka bir kanalda, şirketler çalışanlarına geri gelin çağrılarını daha yüksek sesle yapsa da tam da eskiye dönülmeyebileceği konuşuluyordu. Eskisi gibi iş gezileri, konferanslar falan olmayacakmış. Firmalar bu işin Zoom’la halledildiğini gördüler geçen iki yılda. Bundan sonra ayda bir, iki üç günlük yoğun (!) çalışmalı, toplaşmalı ortamlar pek yok. Las Vegas’a kumar oynamaya, Tayland’a masaja kendi paranızla gideceksiniz yani. O koca oteller bakalım nasıl dolacak?
Ne diyordum, Londra kalabalık. Sokaklar itiş kakış. Mekânlar doldu taştı. Pub’lara girip barkod okutmadan, rezervasyon yapmadan, siparişi online vermeden, dirseğimizi tezgâha dayayıp, “Birader bi bira verir misin” dediğimiz güzel günler geri geldi.
Ha bu arada, kalabalığın başka nedenleri de var. Londra’dan ilk Kovid dalgasında “Büyük şehirler çok sıkışık, temiz havaya, geniş alanlara ve yeşile ihtiyacımız var” diye ayrılanlar hayat normale dönünce steril, tek tip sarışın ve mavi gözlü “Middle England” dünyasında sıkıntıdan patladıklarından teker teker geri dönmeye başladı. Ve elbette Kovid ile birlikte düşen emlak fiyatları da zıplama trendine girdi. O da ayrı bir vakıa.
Kalabalıkları sevdiğimden rutin yürüyüş rotamı Marylebone, Mayfair arasına denk getirdim hafta içi bir sabah. Oxford Street’te adım atacak yer yok. Alışveriş merkezlerindeyse Kovid sonrası dönemin yeni alışkanlıkları hemen kendini belli etmeye başlamış. Selfridges’e bir gireyim, yazılık bir şey çıkar belki dedim. Çıktı. Alışveriş neredeyse tamamen online’a döndüğünden mağazaya giden müşteriye farklı deneyimler yaşatma arzusu zirve yapmış. Meditasyon odası, cin tadımı falan yapıyorsunuz. Seks terapisi başlamış. Bir uzman seks esnasında nefes alıp vermeyi öğretiyor. Biz de nefesimizi tutmuyoruz neticede o sırada ama her şeyin bir doğrusu varmış. 1998 yılı Aktüel’inde çalışıyor olsaydım muhakkak bir adet “Seks terapisinde neler yaşadım?” haberi yazdırırlardı bana ama devir değişti (şimdi daha sıkıcı ve doğrucu olduğumuz gerçeği).
Bir ara nostalji kontenjanından yapabilirim aslında. Şöyle kendi kendime hızlı hızlı nefes alıp verdim, geçtim.
Araştırdım ve öğrendim ki mesela John Lewis’de de her şeyin dersini veriyorlarmış. Pizza yapımından giyinme trendlerine çeşitli konularda uzmanlar hazır bekliyormuş. Harrods’da Prada bir adet apres-ski bar etkinliği yapmış. Mevsim tabii kayak mevsimi, giriş çıkışlar kolaylaştığından İngilizler hemen kayak merkezlerine ışınlandı. Doğru trend.
Nike ve Sweaty Betty, yoga dersleri organize etmiş müşterilere ücretsiz. Londra’da yoga matıyla dolaşmayan kimse pek yok zaten gündüz vakti sokakta. Bu bana çok büyük bir yenilik gibi gelmedi. Fenwick, anne baba alışverişteyken çocuklara yemek pişirme dersi veriyormuş. Bak bunu çok sevdim. On numara. Çocuğu bırak, kaybol.
Hipnoterapistle yaratıcılığı geliştirme seansları var. Dekor şahane, şezlonglar falan. Bütün eşyalar da satılık tabii ki. 3D gözlükle saykodelik gezi. “Uyuşturucu madde vermiyoruz” diye de yazmışlar. Sağ olun. Drama ve kendine güven dersleri var. Kendine güven, aç kesenin ağzını gibi bir şey mi acaba? Valla bende işlemez. Kendimi bildim bileli kot-tişört-lastik ayakkabıdan başka bir şey giymeyen biriyim. Kendime güvensem de en fazla tişört alırım, Gucci’den rap’çi tulumu alacak halim yok.
Binadan çıktım. Oxford Street yerine, ters tarafa, arka sokaklara daldım. Aralardan geçe geçe, BBC’nin önünden doğru Regent’s Park tarafına. Yeşillik iyi geldi. Benim kalabalıktan kaçışım bu kadar. Parka giriş, 15 dakika yürüyüş. Köşedeki pub'a varış.