Birileri sanıyor ki; ABD, Rusya, İngiltere ve İsrail ile Batılı ülkeler Ortadoğu’daki kanlı savaşı durduramıyor.
Yine birileri sanıyor ki; tüm dünya bu coğrafyadaki DAEŞ veya IŞİD ya da düne kadar El Kaide adlı terör örgütleriyle savaşıyor.
Ve birileri de sanıyor ki; sosyal medya platformu da artık terör örgütlerinin vahşi katliamlarının bir sahnesi...
Birileri ya da içimizdeki Batı’ya sadece yaşam tarzından dolayı deli gibi hayran ama İslam coğrafyasına da düşman olan kafalar böyle sanmaya devam ederken belki de hiç bir zaman gerçekleri yazmayacak ve söylemeyecek.
Lakin, birileri Batılıların içinden çıkıyor ve isyan edercesine tüm ezberleri bozuyor.
H
Ortadoğu ve İslam ülkelerinin içinde bulunduğu paramparça vaziyetinin perde arkasındaki gerçekleri aktivist Ken O’ Keefe anlatıyor...
İzmir’deki terör saldırısının görüntülerini izlerken şehit düşen polis Fethi Sekin’in dramı yürek dağlıyor.
Elazığlı hemşehrimin yiğitçe savaştığını gördükçe ağlıyor insan.
Kahramanlık öyle lafla olmuyor.
Kahramanlık öyle yaşarken ilan edilerek de olmuyor!
Arkanızda uzun ya da kısa bir hikâye bırakmanız gerekiyor.
Mesele hikâyenin uzunluğu değil, içindeki rolünüz ve duruşunuzdan.
Gakkoş kardeş demektir...
Ve beyaz bir kar yağar şehirlerin üstüne.
Bir saat içerisinde İstanbul trafiği kilitlendi.
Evlere gitmek adeta büyük bir dert...
Dokuz saat sonunda eve gidebilenler “Bu şehirde yaşanmaz” türküsünü söyleyerek teselli ediyor yorgun düşen ruhunu...
İstanbul bir mağduriyet şehri olmaktan çıkartılmalı.
Gökdelenleri dikmekle modern şehir olunmuyor, artık birileri anlamalı.
Ne acıdır ki dikilmeye hâlâ devam ediliyor.
Başbakan Binali Yıldırım’ın AK Parti grup toplantısında “Son altı ayda bu ülkenin başına gelen, pişmiş tavuğun başına gelmemiştir!” dedi ve daha sonra ülkenin yaşadığı ihanet süreçlerini anlattı.
İçeridekiler ve dışarıdakilerin adeta bir ihanet çemberinde buluşup, kendilerince bir saadet zinciri kurdukları artık biliniyor.
Organize bir şekilde hareket ettikleri de.
Gizlenmişler.
Pusuya yatmışlar.
Ülkenin her noktasına gizlice sızmışlar.
Kılcal damarlara kadar giren virüs zamanla şebekeleşmiş.
Mafyalaşmış.
İstanbul’daki terör saldırılarıyla bu ülkeye mesaj veriliyor.
Suriye’deki ateşkese karşılık sanki misilleme yapılıyor ve birileri hâlâ savaşlar üzerinden geçinmeye devam ediyor.
Ve terör silahıyla bize mesaj vermekte ısrar edenlere karşı birlik ve beraberliğimizi korumak zorundayız, korumalıyız.
Ve terör üzerinden dizayn stratejileriyle dünyanın nasıl bir büyük belayla karşı karşıya olduğunu da anlamalıyız artık.
Osmanlı Devleti’ni tasfiye eden Batılı koalisyon korosunun son yüz yıldan beri Türkiye’ye biçtiği rolün adı; dilencilik...
Ve saraydaki uşak muamelesi...
Sarayda yaşıyoruz gibi ama tüm ömür büyük efendilere hizmet ve kölelikle geçiyor.
Türkiye bu pozisyona ne zaman dirense, isyan etse ve prangalarından kurtulmak istese terör belasıyla karşı karşıya bırakılıyor, hep bırakılmıştır da.
Ve yeni bir yılın ilk günü.
Kötü günlerin de geride kalmasını diliyoruz.
Savaşlar bitsin... Ki biteceğine ve sağduyulu liderlerin ve kadroların ipleri eline alacağına dair umudumuzu hala yitirmedik.
İyiler ve kötülerin savaşı günümüzün bir meselesi değil.
Dünyanın ilk cinayetini işleyen Kabil’in, kardeşi Habil’i öldürüp sonra da gömdüğünü unutmayalım.
Ve yeni yılda akıllı ve sağduyulu, namuslu insanların daha çok çalışması gerektiğini hatırlatmakta fayda görüyoruz.
Ülkemizdeki gazeteci, aydın kesimin büyük bir kısmının aklını kiraya vermiş olduğunu ve iradesine de ipotek koydurduğunu da yaşadığımız badirelerden anlıyoruz.
***
Ve bir yıl daha geçip gitti...
Belki de ömrümüzün yarısını alıp götürdü.
Bu asırda hâlâ savaşları seyredebiliyorsak, darbelerle günleri tüketebiliyorsak, anlıyoruz ki insan hâlâ yeryüzünün en büyük katili olmaya devam ediyor.
Kabil’den beri cinayetler işleniyor...
Ve Habil gibi masumlar canlarıyla bedel ödemeye devam ediyor...
Barış, uzaklarda bir yerlere geziniyor...
***
“Dün erkendi, yarın geç” diyebileceğimiz günleri yaşarken dünya, bizim gibi başı dik durmaya çalışan ülkeler yarının geç olacağı günleri görmek istemiyor.
Bu yüzden bugün önemli.
Ayakta durabilmek.
Birlik ve beraberliği koruyabilmek.
Ve her türlü şebekeleşmeye karşı organize olan yapıları dağıtabilmek devletin birinci görevidir.
Devletin birinci görevi suçun oluşmasını engellemektir.
Bomba patladıktan sonra gidip şehit cenazelerini kaldırmak da bir görevdir ama birinci görevi değildir.
Aksi halde, öfkeler birikiyor ve biriktiriliyor gece yarılarında...