Birileri demokrasiden yana tavır aldıkları için bir yerlere sürekli fatura çıkartıyor...
Demokrat olmanın bedelini herkes kendisi ödeyecek.
Ve başkalarına fatura kesip kenara çekilip beklemeyecek.
Düne kadar “hukukun üstünlüğünü” savunanların, ki herkeste olması gereken bir duruş, hukukun kendilerine gelmesiyle “üstünlerin hukukunu” savunmaya ve ayrıcalık istemeye ve hukuktan kaçmaya başlamalarını da anlamakta zorlanıyoruz...
***
Hukukun uzaktan kumandalı olduğu zamanlarda yapılan algı ve itibarsızlaştırma operasyonlarına ses çıkartmayanlar ve hele de her akşam ekranlarda “dırdırcılar” gibi konuşup duranlara bugün baktığımızda hemen hepsinin demokrasi havarisi kesildiklerine şahit oluyoruz...
Ve gülüp geçmek istiyoruz ama yapamıyoruz.
Birileri de bu adamların dünkü hallerini, yazdıklarını ve söylediklerini çıkartıp önlerine koymuyor...
Güzel şeylerden bahset-mek istiyoruz, lakin dünyada olup bitenlere baktıkça içimiz kararıyor...
Acıya dair ne varsa gelip yüreğimize bir dağ gibi çöküyor...
Dr. Erkan Aydın dostumuz Halep’teki katliamın ve çaresizliğin bir fotoğrafını paylaşıyor bizimle...
Ve Berna Laçin’in bir sonbahar resminin altına “Düşen bir yaprak görürsen, beni hatırla demiştim” yazdığı bir iki satır düşüyor aklımıza...
Fotoğrafa baktığınızda gözlerinizdeki yaşa engel olamıyorsunuz.
“Batı seyrediyor” diye sitem ediyoruz ama Şanghay Beşlisi ve Arap dünyası da üzüntüsünden gözyaşı dökmüyor!
Ve anlıyoruz ki gerçekten sözün bittiği ve insanların çaresiz bırakıldığı çıkmaz bir sokaktayız...
Televizyonlardaki tartışma programlarına katılan konuşmacılara bakıyor, seyrediyor ve dinliyoruz...
Dünden bugüne yaşadıklarımızın üzerine düşündüğümüzde görüyoruz ki düşüncesiz düşünceleri piyasaya sürme alışkanlığını gelenekselleştirmişiz...
Bu duruma kimsenin bir itirazı da yok gibi...
Üzerinde bir dakika dahi düşünmeden, araştırmasını yapmadan ve adeta meçhul hikâyeler zincirinden rastgele bir hikâye seçerek beyaz camın vitrinine çıkıp anlatmak moda haline gelmiş..
Ve tartışma kültürünün bin menzil uzağında gezinerek programa katılan konuşmacılar konuyu tartışacakları yerde saatlerce karşılıklı bağırma ve hakaretle programı terörize ederek konuya dahi girmeden programı bitiriyorlar...
Ve sonra aynı konuklar birkaç gün sonra ya farklı ya da aynı TV kanalında hiçbir şey olmamış ve yaşanmamış gibi kavgaya kaldıkları yerden devam ediyorlar...
***
Ve adeta bir köy kahvesinde arkası yarın oyunu ve fonda ise rabarba efekti eşliğinde saatler tüketiliyor.
Amerika’da Trump kurmay-larını belirliyor.
Belirledikçe izleyeceği yol da açığa çıkıyor gibi.
Seçim kampanyalarında Amerika halkına “Ne işimiz var bizim Ortadoğu bataklığında, 6 trilyon dolar paramız gitmiş. Bu parayı kendi ülkemiz için harcamış olsak işsizlik azalır. Ülkenin köprüleri ve yollarının bakıma ihtiyacı var ama paralar uzaklarda bir yerlere gidiyor” diyordu.
Bakalım, Trump verdiği sözlerinde duracak mı?
*
Stratfor’un kurucusu George Friedman’ın “Amerika’nın Gizli Savaşı” adlı kitabını okuduğumuza anlıyoruz ki Trump’un verdiği sözlerin pek bir anlamı yok gibi.
“Amerikalılar liderlerinin ahmak ya da hilekâr, düşmanlarının da deli olduğunu düşünme eğilimi gösterirler” diyen Friedman, satranç oyununda pek çok hareket imkânının olduğunu belirterek şunları söylüyor:
Batı, sürekli Doğu’daki ipleri ele geçirme peşinde.
Kopartmaya da hiç niyeti yok.
Doğu nefretin ötesinde büyük hayallerinin vazgeçilmez durağı.
Bin yıldan beri aklı fikri, parası, askeri, casusu Doğu’da.
Haçlı Savaşları ile başlayan Doğu sevdasından hiç vazgeçmeyen Batı, Osmanlı Devleti’ni bu yüzden tasfiye etti...
Arapları ve Balkanlar’ı bizlere karşı Batılı efendiler kışkırttı ve ırkçılık stratejisiyle tüm iç isyanların fitilini ateşledi.
Son yüzyıldan beri de Türkiye üzerine her tür pis oyunu oynamaya devam ediyor...
Bir zamanlar herkesin alay edercesine dilinden düşürmediği bir söz vardı:
- Eğitim şart!
Her fırsatta “eğitim” ile alay edenler 15 Temmuz akşamı ülkenin felaketin eşiğine gelmesiyle gördü ki, ihanete giden tüm yolların taşları eğitimle döşenmiş...
Ve sızıntının ilk hamlesi de eğitim ve kültür oyunlarıyla başlamış...
*
2010 yılıydı...
Ankara’daydık...
Pazar yazımızda AB İlerleme Raporu’ndaki çelişkilere değinmiştik...
Ve daha önemlisi, kuşların kanadından bile bahsedilen raporda 15 Temmuz kanlı darbe kalkışmasından tek satır dahi bahsetmeyişini yazmıştık...
İkiyüzlü Batı’nın bu ilk oyunu değil.
Maskeli baloyu aşırı seven Batı, bize de insan hakları dersi vermeye devam ediyor.
***
Raporda, Yargıtay, Danıştay’daki üye ve daire sayısının azaltılmasının yargıya doğrudan müdahale olduğu belirtiliyor.
Lakin, binlerce hâkim ve savcının devlete bağlı değil de FETÖ örgütüne bağlı olmasının ürkütücü olduğundan hiç bahsetmiyor.
AB ikiyüzlü duruş sergiliyor...
Adalet anlayışını da keyfi sürdürmeye devam ediyor.
Çifte standart davranışını gelenek- selleştirmeyi de başaran AB, komik duruma düşüyor ama hâlâ farkına varamıyor.
9 Kasım’da yayımladığı AB İlerleme Raporu’ndaki çelişkileri yazmakla bitiremeyiz.
Gerçeklerin üzerini örten ve kendince uyduruk gerekçeler ışığında rapor düzenleyen AB, dünya kamuoyunu da yalanlarıyla etkilemeye çalışıyor...
Raporunda 15 Temmuz kanlı darbe kalkışmasına yönelik tek satır yok...
Ve AB böylesine bir kanlı günü yok farz etmiş...