Avrupa ülkeleri Türkiye üzerine yeni bir plan uygulamıyor!
Aslında hep böylelerdi...
Sular çekilince buz dağı gittikçe gün ışığına çıkıyor...
Ve derinliği ortaya çıktıkça biz yeni bir durum var sanıyoruz.
Oysa dağın altı ihanet dolu...
***
Diyorlar ki:
İhanet ucuz değildir!
İktidar olabilmek için yarınlara güvence verilmeli.
Ve umut...
İktidar “Yarın güneş doğacak” diyor, muhalefet ise “Dün yağmur yağdı”.
Muhalefet, bu alışkanlığından kurtulmadıkça kendi gömleğiyle kavga eder hale gelecek.
On dört yıldan beri AK Parti iktidarına sürekli ağır eleştirilerde bulunarak kâbus senaryoları anlatanlar ne hikmetse 15 Temmuz darbesini gündeminden çıkartmış sanki.
*
15 Temmuz darbe kalkışmasında TBMM bombalandı.
Siyaset adamları rakiplerini her zaman eleştirebilir.
Eleştirmelidir de...
Aklın sınırlarını zorlamamak, insaftan uzak olmamak kaydıyla ve halkı birbirine düşman etmeden olursa amaç gerçekleşmiş olur!
Ve kendi görüşlerini benimsemeyenlere karşı da saygı çizgisini bozmamak şartıyla.
Ama bizim ülkede ne hikmetse eleştiri sınırların ötelerine taşınıyor.
*
Bir yandan, demokrasiden ve ifade hürriyetinden bahseden ana muhalefet partisi CHP büyük bir çelişki içerisinde.
Batılılarda “Birinin çöpü başkasının hazinesi olabilir” diye bir söz var.
Ülkemizin teröristlerini hazine bulmuş gibi sahiplenmeleri bu yüzden.
İkiyüzlü duruşlarının kısa tarifi de bu!
Almanya’nın Maliye ve İçişleri bakanları “Türkiye’nin siyasi toplantılarına izin vermeyeceklerini” açıklarken sanki ahlaki ve ilkeli bir duruştan söz ediyor gibiydiler...
Ve sözlerinin ardından bir hafta geçmedi...
Yıllardan beri büyütüp besledikleri PKK’lılara açıkça nasıl destek verdiklerini dünyaya ilan etmiş oldular.
Hem de PKK’lıların gösterilerine kendi ülkelerinde izin vererek!
***
Bahar günleri gelip kapıya dayanmış.
Lakin, barut kokuyor vakitler!
Lacivert bir gülümseyişe hasret yaşayanlar yıkık kentlerde yakılmış ağaçları seyrederek baharı karşılıyor.
Ve yangın yerine dönüşen sokaklarda ağaçların külleriyle oynuyor sayısını hiçbir zaman bilemeyeceğimiz kadar çocuk!
Unutuyoruz.
Unutarak yaşamayı seviyoruz.
***
Soljenitsin, Gulag Takımadaları’na sürgün edilince Moskova’da büyük isyanlar çıkar. Stalin, isyanları bastırabilmek için bir subayını gizlice adaya gönderir.
Batı bir kez daha gerçek yüzünü gösteriyor.
Güneşin battığı yerlerde herkesin bir yüzünün karanlığa dönük olduğunu da görüyoruz.
“Dünyada en uzun süren ortaklık; günah ortaklığıdır...” diyen dostumun sözlerini dün gibi hatırlıyorum...
Batı bin yıldan beri bu günah ortaklığını sürdürüyor!
Ve daha nice antidemokratik uygulamalarla karşı karşıya kalacağımızı bilmiyoruz...
*
Karıştırılıyoruz...
Almanya, Hollanda, İsveç, Avusturya ve Danimarka ülkelerinin Türkiye’ye ve kendilerine ‘uşak’ olmayan siyasi kadrolarımıza karşı aldıkları çirkin tavırları görüyoruz.
Ve hiç şaşırmıyoruz çünkü Avrupa hep öyleydi.
İnanmak istemeyenler bu ülkenin geçmiş tarihindeki yol kayıtlarına bir daha baksın...
Yüz yıl önce Osmanlı Devleti’ni tasfiye eden Avrupa, Türkiye’ye hiç tahammül eder mi?
İçimizdeki Avrupalı kompleksine kapılmış, Avrupalı gibi yaşayınca kendilerini Avrupalı olduğunu zannedenlere anlatamıyorduk.
Daha doğrusu, anlıyordular, sadece anlamak istemiyordular.
***
Ve Arap dünyası yanıyor...
Yani İslam coğrafyası...
Yedi düvelin içine girip yakıp yıktığı kentlerde sayısını bilemediğimiz kadar dokunulmuş hayat hikâyesi yazılıyor.
“Bir büyük boşlukta büyüyen büyü”ymüş gibi izleniyor savaşlardaki katliamlar... Ve kimsenin umurunda bile değil.
Yaşadığımız çağın Hitler’i kim veya kimler biliyor muyuz?
Asla!
***
Ateş düştüğü yeri yakarmış!