“Bir savaşın intika-mını yine bir savaşla alabilirsiniz” anlayışı kaç bin yıllık dünya geleneğidir ya da kaç milyon yıldan beri savaşıyoruz bilemiyoruz..
Yani, savaşların tarihini hiç kimse ne okuyarak ne de yazarak bitirmesi mümkün değil...
****
Anlamsızlığını tarif edenler kadar anlam yükleyerek kutsallaştıranların sayıları da milyarlarca insanı buluyor...
Aslında hiçbir savaşın birinci nedenini bilmiyoruz...
Yığınla gerekçeler biliyoruz.
Gerçek ise sır odalarında...
Yani iki metrekarelik mezarlarda küle ve kemiğe dönüşmüş.
Referanduma günler kaldı...
Kampanyalar da hızlandı...
Olayın farklı bir noktasına değinmek istiyorum.
İçimizi sızlatan, yaralayan ve isyan edercesine bizi bağırtan manzaralarla karşılaşınca elbette ki üzülüyoruz.
PKK terör örgütü bir yandan vahşi katliamlarına devam ediyor, diğer yandan Kandil Dağı’ndaki eli kanlı eşkıyalar da utanmadan “Hayır” kampanyası yapıyor, sözde gazeteciler de propagandistlik...
Güya tek adamlığa karşı demeç veriyorlar...
Ve utanmadan demokrasi dersi anlatıyorlar.
Kıyamet günleri galiba bu olsa gerek...
Petrov, Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı eserde İsveç kökenli ama ömrünün yarısını Finlandiya için tüketen ve Maliye Bakanlığı’na kadar yükselen Prof. Snelman’ın yaşam öyküsünü anlatır...
Ve Finlandiya’daki kalkınmanın hikâyesini ilk yazmaya başlayan, yani bir bilim adamı yani aydın bir kişi olan Snelman’ın...
Johan Wilhelm Snelman hem bir bilim adamı, hem filozof ama aynı zamanda bir siyasetçi.
Fin kültürünü baştan yazan “halk öğretmeni” olarak da bilinen Snelman diyor ki:
Askeri gücümüz olmasa da kültürümüzle var oluşumuz sürecek!
***
“Kahramanlar mı milleti yönlendirir yoksa kalabalıklar mı?” sorusuna ise Snelman diyor ki:
Finlandi-ya’nın başkenti Helsinki’deydik geçen hafta...
5.5 milyonluk nüfuslu, düzgün iklimi, ekonomisi bulunmayan Finler kendilerine Suomi diyor. Bataklık arazi anlamına gelir.
Ülke gerçekten de yoksuldur.
İsveç ve Rusya bu ülkeyi sırayla işgal etmiştir.
Finliler nihayetinde Rusları tercih etmiştir. 1809 yılından itibaren Rus egemenliği altında yaşayan Finliler 1917 yılında bağımsızlığına kavuşur.
Ve eski efendileri olan İsveçlilerle birlikte kültürlerini ve ülkelerini yeniden yaşatmaya çalışırlar.
“Esaret içinde bir bataklıklar ülkesi olmaktansa özgür bir beyaz zambaklar ülkesine dönüşmeliyiz” stratejisinin uzun bir yol hikâyesini anlayabilmek için Grigory Petrov’un Beyaz Zambaklar Ülkesi adlı eserini okumanız gerekiyor.
Snelman adlı kişinin toplumun tüm kesimleriyle birlikte fakir Finlandiya ülkesini eğitimle nasıl kalkındırdıklarını anlatıyor Petrov.
Paris’ten Finlandiya’nın başkenti Helsinki’ye geçtik...
TFF 1. Başkanvekili dostumuz Servet Yardımcı UEFA seçimlerinde yönetim kuruluna aday olmuştu...
Ve ikinci kez bir Türk UEFA’ya seçildi...
Şenes Erzik dostumuzdan sonra bir Türk’ün daha seçilmesi ülkemiz açısından oldukça önemli.
TFF Başkanı Yıldırım Demirören, Yönetim Kurulu Üyeleri Ali Dürüst, Alaattin Aykaç, Mustafa Çağlar, Cengiz Zülfikaroğlu ile TFF Genel Sekreteri Kadir Kardaş ve Şeref Yalçın dostlarımızın da lobi faaliyetlerindeki katkısını belirtelim...
Aynı zamanda TFF Temsilciler Kurulu Başkanvekili ve eski BJK As Başkanı olarak bunun ülkemiz açısından ne demek olduğunu anlatmaya çalışıyorum...
Ve en önemlisi Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye karşı tutumlarının sert olduğu bir süreçte spor dünyasının bundan etkilenmeden böyle bir karar alması daha da sevindirici...
Ve Paris’teyiz.
Işıklar şehrine bahar gelmiş...
Cadde ve sokaklar sessiz ve sakin.
Dünya büyük bir sinema salonu gibi diyebileceğimiz günlerden geçiyor sanki.
Her salonunda başka bir film oynuyor...
Birinde korku, diğerinde aksiyon ve bir başka salonda dram filmi...
Paris’te güneşli bir günün keyfi sokaklardaki kafelere kadar taşarken, Suriye, Irak ve Filistin’de milyonlarca insan yıkıntılar arasında yaşamaya çalışıyor...
Dünya yeniden kutuplaşmaya doğru gidiyor.
İngiltere Avrupa’dan ayrıldı.
Zaten “Truva Atı” diyorlardı ve hiç inanmıyorlardı!
Amerika ve İngiltere ile İsrail yeniden bir arada...
Diyeceksiniz ki hiç ayrılmadılar ki...
Almanya ve Fransa ise kendi içlerinde liderlik kavgasını yaşasa da dünyaya birlikte olmak ya da poz vermek zorunda.
Ve Rusya, Çin ve Hindistan başka bir blokta...
Savaşların ortasında kalan milyonlarca çocuk ağlıyor.
Kurşun seslerinin yankılandığı ara sokaklarda oynamaya çalışıyor...
Ağaçlar toz toprak içinde...
Ve çocukların büyüklere isyanını en güzel anlatan bir şarkının sözleri düşer aklımıza...
Şairin “Sevda ne yana düşer usta?” diye sorduğu kara günlerden geçiyoruz.
Yığınla mektup bıraktı çocuklar denizlere, göllere ve akarsulara.
***
Fırat, Dicle nehirleri yine kan akıyor...