Futbolun yazılı olmayan ancak altın harflerle yazılacak önemde bir formülü vardır. Alanda skordan ve rakipten bağımsız dik dur, yakaladığın fırsatlarda elin boş dönme. Bu iki temel kavram işledikçe de galibiyet gelecek, öz güvenin artacaktır. Burada ciddi bir husus devreye giriyor. Tabelanın çeşitlenmesi. Yani gol yükünü sırtlayacak kişilerin artması. Ahmet İlhan'ın bu rolü üstlendiği bir gerçek. Ancak ilk satırlardaki kural da son raundlarda işledi onlar için. Altınordu ve Malatyaspor'lu oyuncuların santra noktasına gelirken rotası üç puandı elbette. Rakipleri bir galibiyeti cebine koymuştu bu zamana dek. Yani ivedilikle zafer pozuna ihtiyaçları vardı. Altınordu ise yakaladığı ivmeyi ve hızı kaybetmeden tırmanışı sürdürmenin hesabı içerisindeydi. İlk düdük çaldıktan 7 dakika sonra Malatya, kendi sağından iki pozisyona girmişti bile. Maça hızlı başladılar, ev sahibi ekibi üstlerine çekip hücum alternatifleri Haqi Osman ve Aly Malle ile buluşturduğu toplarla baskın hücum aradılar. 15'ten sonra da sazı eline alan
Yeni Malatyaspor önüne çıkmadan önce bu sezon 8 resmi müsabakada boy göstermiş Göztepe'nin iki handikabı vardı. Bunlardan ilki, yeni yıldızların bir türlü patlama yapamaması. Diğeri ise takımca bir futbol aklının olmaması. 8 haftada yalnızca 4 kez ağları sarsıp 8 puan topladı sarı kırmızılılar. Yani pazar öğleden sonrası maça çıkmadan 13 puan gerisindeydi zirvenin daha 10. haftaya ayak basarken. Futbol diğer spor branşları gibi değildir. Ne hakem kararı sizi kazandırır ne bir jürinin ağzından çıkacak cümleler sevindirir ne de farklı bir figür gerekir. Kazanmak için tek ilaç gol atmaktır. Reçeteyi sahaya bir türlü yazamayan Göztepe, hasarı bol haftalar sonrası yorgun ve kayıplarla çıktı Malatya önüne. Ev sahibi, oyununu kabul ettirmek istercesine bir oyun başlangıcıyla Göztepe'yi bunaltma çabası içerisindeydi. İlk 45'in büyük bölümü Malatya hücumcuları ve kaleci Ekrem arasında geçti. Göztepe kenar yönetimi, Arslanagic ve Emir tandemiyle defans bloğunu kurarken iki sol bekten
Ege’nin Süper Lig’de temsilcisi ne yazık ki yok. Onların istasyonu 1. Lig. Ancak burada da çok başarılı bir takım görmek gerçekten güç. Tuzlaspor deplasmanıyla adeta resmi olarak sezonu açan Altınordu’da Ufuk Kahraman’ın dokunuşları, takımın çok iyi bir noktaya ulaşmasına vesile oldu. Ahmet İlhan’ın dönüşü, Kubilay’ın golüyle tabelanın çeşitlenmesi, Emircan’ın yüksek futbol kapasitesi derken ligin güçlü ekiplerinden Samsunspor’u mat edip geldiler Denizli’ye. Kahraman’ın blokları sıklaştırıp oluşturduğu kısa mesafeli oyunda kompakt, işleyen bir çark görüntüsü verdi kırmızı lacivertliler. Transfer yasaklısı Denizlispor'da ise paraşütsüz düşüş önlenemedi bu yıl. 20 Mayıs'ta Erzurumspor'u 4-0 yendiği ligin son sınavının ardından ilk kez resmi maç kazandılar hafta içinde kupada. Yani az da olsa moral bulmuşlar, yeni bir sayfa açmışlardı. Üç puana daha fazla gereksinim duyan ev sahibi, maça iyi bir start verdi. Özellikle sağdan, Emre
Bandırmaspor maçında gol beklentiniz 0.72, Gençlerbirliği karşılaşmasında 0.32, Boluspor mücadelesinde 0.39 ve Pendikspor müsabakasında 0.74'lerde seyrediyorsa, golü bırak pozisyon üretmede ne denli sancı çektiğinize işarettir. Zaten transfer dönemi bitmeden bu oyuncu grubunun skor anlamında sıkıntı yaşayacağı belliydi. Üstüne bir de statik kalıp rakiplere kendi üç direğinizi açıyorsanız durumun vahameti için fazla sözcüklere gerek kalmayacaktır. Geçtiğimiz haftayı dinlenerek geçiren Göztepe'nin temel üç kurala ihtiyacı vardı Tuzla önüne çıkmadan. Ciddi bir idman, rakibin kusursuz tahlili ve de sahada dinamizmden sapmadan, yerinde saymadan taraftara maç sonu İsyan Marşı'nı söyletmekti. Ekrem Dağ, Arslanagic, Yalçın ve Tuğbey'in yokluğunda defans merkezine Mihojevic ve Emir'i sabitlemiş, sağa Tarık'ı, sola da İsmail'i monte etmişti. Emre orta alanda serbest dolanıyor, Mesut ve Tijanic oyun kurmaktan başka her şeyi yapıyordu. Kanatlar Atanga ve Mamah topları ayağında tutamazken, futbolcu olduğunu biraz hatırlayan tek isim en
Altay'lı taraftarların hafızasında genişçe bir kitaplık mevcut. Her kuşak, ayrı bir isme aşık, farklı futbolcular idolü, çeşitli forma numaralarını unutabilmiş değil. Ve damarlarında dolaşan mürekkep, iki renk ve tek bir armaya işaret ediyor. Yazılan hikayelerde daktilonun her bir vuruşu, farklı zaferlerin müjdeleyicisi gibi. Geçen sezon Süper Lig defterini kapattıktan sonra o insanlar tozlu tarih yapraklarında 'Umut' arayarak bu yıla 'Merhaba' dedi. Epik hikayeler ise tek bir başlıkta toplandı, 'Güven'. Çünkü yönetim ve formayı kuşanan kişilere güvenmek, bu işin yarısı demekti. Alsancak'ta haftanın kapanışının ilk düdüğü çalmadan, siyah beyazlılara iyi oyundan çok üç puan gerekiyordu. Çünkü bu evrede kazanmak, tek geçerli bilet olacaktı. Rize karşısında birinci yarı Altay adına hiç iyi değildi. Hücumda ritim yakalanamadı. Bu tempoda oynuyorsanız futbolu basite indirgemelisiniz. Birbirinizin yerini çok iyi bilmelisiniz. Yoksa topları rakibe kolay teslim etmiş, onlara çıkış vizesi vermiş olursunuz. Nitekim ilk 45'te
Derbide Göztepe'ye tek golle çözülüyor, İzmir'de Keçiören karşısında öne geçmenize rağmen 4'lük oluyor ve bireysel hataların bu denli baskın olduğu alanda pansuman yapamıyorsanız, Ahmet İlhan ya da başkasının yokluğunu dillendirmek problemi çözmeye yetmeyecektir. Çözümü alternatif isimlerde aramanız gerekmektedir. Tuzlaspor karşısında ilk 45'te olmayan Ahmet İlhan alana katılana dek oyun kurmakta zorlanan rakip karşısında ön alan baskısı formülü etkiliydi. 11'de Ali Dere kaleyle alakasız şutta deneme yaparken, maçın ilk atağıydı. 18'de Ahmet Dereli'nin cılız şutu ilk yarım saate kadar akan oyunda ciddi akınlar getirmezken, 31'de Tuzla'da Mustafa'nın iki dakikada kızarması Altınordu'ya iyi bir haberdi. O pozisyonun ardından serbest atışın başına geçen Şeref Özcan'ın kaleye yönelen şutu futbolu biraz hareketlendirmişti. 44'te Kubilay'ın kornerden gelen meşin yuvarlağa etkili kafa vuruşu yapamaması yarıyı noktalamıştı. Ev sahibinin baskısından net pozisyon çıkmazken 35-40 saniye oynanan futbol sonrası ikili mücadelelerde yerde kalan isimler,
Geçtiğimiz sezon Süper Lig’de herkes Büyük Altay’dan söz ediyor, imrenerek bakıyordu.
Oynanan futbol, tribündeki taraftar izlenmeye değerdi. Manşetleri Altay süslerdi.
***
Sonra; bir şeyler oldu.
Düşüş başladı.
Bugün Spor Toto 1. Lig’de.
Basiretsiz, günü kurtarmaya yönelik planlamalar ve harcamalar yapan geçmiş yönetim sonucunda Altay bugünlere el birliğiyle getirildi.
Altay ağır borç yükü altında. Rakam, son bir yılda 178 milyondan 400 milyona yükseldi.
Altınordu'nun son üç sezonunu mercek altına aldığımızda bu denli kötü bir girizgah yapmadığını görmek zor değil. 2021-22'de 2 galibiyet, 3 mağlubiyet ile sezona merhaba diyen kırmızı lacivertliler, bir önceki sezonda da 4 galibiyeti cebine koyup 2 kez alandan puansız ayrılmıştı. 19-20'de ise 1 galibiyeti ve 2 beraberliği yani kendisine güven verecek puanları az da olsa elde edebilmişti. Fakat bu sezon bir haftasını bay geçtikleri ilk 6 hafta karnesine galibiyet eklemleyemediler. Futbolda tek doğru yoktur. Kimisi topa sahip olmayı, kimisi skoru almayı ister. Bu yolda rakibi yormak adına meşin yuvarlağa az ama öz dokunabilirsiniz. Fakat kafanızdaki şablonu çimlere yansıtmadıkça bu yalnızca fikir olarak kalır. Altınordu, Keçiörengücü karşısında ilk 45’te aynen bu şekilde oynamayı kendine amaç edinse de futbol pratiğinde sınıfta kaldı. Hücuma çıkarken iki stoperi çakılı tutup buna kaleciyi dahil edip herkesten verim almaya çalışan rakibinin ataklarına çözümü bulamadı. Akan oyunda organizasyon çeşitliliği sınırlı olan Altınordu, VAR