Caner önde, Andre Santos arkada tercihi başta Fenerbahçe’yi defansif olarak eksik bıraktı. Emre’nin iki oyunucunun arasını doldurmaya başlamasına kadar bu kanat defansif olarak sorun yaşadı. Ancak Emre’nin o tarafta üçgeni tamamlamasının ardından iş tersine döndü. Maçın başında baskınların kaynağı olacağı açık seçik görünen, golü de yaratan Eskişehir sağ kanadını psikolojik olarak sıkıntıya soktular. Es Es sağ kanadı çıkamaz oldu. Maçın kilidi de buydu zaten.
Buradan hareketle bir iki konuya değinmeli;
1-Aykut Kocaman’ın - dün gayet iyi oynamış olsa da - Caner tercihi üzerinde durmalı. Mevcut durumu yabancı kısıtlamasından çok yerli zorunluluğu olarak değerlendirmek mümkün. Ancak ne olursa olsun Stoch’un bu durumu zorlayamıyor oluşu ilginç.
2- Bülent Uygun’un baskın taktiği, bir orta saha pas kaynağı arıyor. Bu da Sezer. Ancak yalnız kalıyor. Uygun, Pele’yle birlikte onu oynatmayı neden tercih etmiyor bilinmez. Bu iki oyuncu oyun zekalarıyla birbirlerini tamamlayabilirler. İkisinden biri eksik olunca sadece topu ‘kap ve koştura’ dönüyor iş.
3-Aslında aynı sorun Fenerbahçe’de de var. Emre gereğinden fazla defansif görevler alınca, pas kaynağı olarak sadece Alex kalıyor.
Takımın en tecrübeli 2 oyuncusu dün Beşiktaş adına oyunun kaderini belirleyen isimler oldu.
Guti en azından dünkü maç için sadece adıyla sahadaydı. “Hiçbir şey yapmasa 2 pas atıyor ve neden Real’de bunca yıl oynadığını cümle aleme gösteriyor” savunması dahi kurtarmadı İspanyol’u. Çünkü net açık poziyonlarda dahi en basit pasları atamadı.
Guti’nin topu tutup dağıtma işini yapamadığı zaman Beşiktaş’ın sıkıntısının nasıl büyüdüğü de bir kez daha ortaya çıktı. Öndeki üçlü takımın geri kalanından koptu. Murat Ceylan orta sahada çok rahatlayıp özellikle kendi soluna Olcan ve Vagner’e topu çok rahat geçirdi. Hemen her seferinde topu içeri çevirmeyi başardılar. Ve hemen her seferinde gollük poziyonlar yakaladılar.
Yani Tolunay Kafkas’ın planı, Tayfur Havutçu’nun ekibini neredeyse sürklase etti. Muhtemelen hemen kimsenin hesap edemediği Rüştü’nün geçmişe dönüşüydü.
Finali getiren adam
Milli efsane 90’ların sonu 2000’lerin başındaki performansına yakındı. Çok uzun süredir ilk kez. Antep’i tek başına, yıldırıcı kurtarışlarla durdurdu.
Arda, İspanya’ya gitmek istiyor... İlk bakışta çok anlaşılabilir bir durum bu! Zaten hep tavsiye edilen de bu.
Git, kurtul baskıdan deniyor ona!
Peki gerçekten bir çözüm mü bu?
Kurtulmak mümkün mü?
İspanya’nın da Arda’sı olmak için mi gitmek istiyor Arda?
Yani Türkiye’de nasıl ‘tartışmalı’ bir 1 numaraysa orada da 1 numara olmak için mi?
Eğer öyleyse sorun çözülmez büyür. Magazinin ilgisinden kaçamaz. Daha feci olacaktır hatta. Çoğu zaman unuttuğumuz gerçek şu: Sizin İspanyolca bilmemeniz ya da İspanyol basınını takip etmemeniz orada bizde olanların olmadığını göstermez.
Fenerbahçe, Semih ve Alex’le oynamalı. Bir santrfor ya da onlara benzer özellikte bir üçüncü oyuncu da eklenebilir. Benim fikrim yıllardır böyle... Takip edenler biliyor.
Çünkü hem Alex hem Semih, ligin hem en iyi santrforlarından ikisi... Hem de hücumcu orta sahalarından. Üstüne ligin en uyumlu ikililerinin de başında geliyorlar.
Dolayısıyla arkalarında doğru bir üçlü orta saha olursa oynamalılar. Hem de Gökhan Gönül ve Andre Santos gibi orta saha özellikli dünya çapında iki savunma kanadı olduğunda mutlaka oynamalılar.
Buna bir de ek yapmak lazım. Bu ikili elinizdeyse, bu sene çok iyi bir performans gösteren Niang iyi bir seçenektir. Ancak Nianggillerden Semih elinizdeyse, transferde gitmeniz gereken adam daha fizikli Carlton Cole’vari gerçek bir santrfordur.
Fenerbahçe dün gerçek bir santrforu olmadan yılın en iyi performanslarından birini gösteren İbrahim-Serdar Aziz ikilisine takıldı. Fizik olarak rakibi evinde olmasına rağmen bozamadılar.
Ancak asıl sorun orta sahalarındaydı. Maalesef Özer potansiyelinin çok altında hâlâ. Milli takımın değişmez adamı olabilecek yeteneği var. Fenerbahçe’de yedek olacak kadar oynayamadı. Topuz iyi arzulu fizikli, ama top yapmakta
Milli Takım haftası dönüşü için vasatın üstünde bir maç oldu. İlginç olan Trabzonspor’un Konya’yı sürekli eksik yakalaması. Sürekli arkaya atılan toplarla pozisyona girmesi. Savunmasını öne çıkarmış, orta sahada baskı yapamayan ve topu ileride tutamayan Konyaspor’a karşı normalde umabileceğinden çok daha rahat gol şansı yakaladılar.
Umut’u ferahlatan gol de böyle bir akından. Burak gol vuruşunu yapabilir, penaltıya gidebilir, kaleciyi geçebilir. Çok seçenekli akın şansı var. Maç berabere, şampiyonluk adayına karşı böyle açıklar veriyor Konya.
Burak bunu değerlendirdi. Boştaki Umut’u görüp 100. golünü attırdı. Arkadaşını rahatlattı. Hem de kendi adına bu yıl boyunca yaptıklarına, ilklerine bir yenisini ekledi. Burak bu sene büyüyor. Geçmişte durup durup kendisini yere atan adam, bu yıl da bunları yapıyor belki ama darbe alıp ayakta kaldığı da çok. Alışkanlıklarını değiştirdikçe fiziğinin ve yeteneklerinin hakkını veriyor. Tamamen kurtulsa onlardan, uçup gidecek.
Şaşırtıcı bir takım
Konya’nın oyun yapısının Trabzonspor’a fazlasıyla uymasının temel nedeni, ev sahibinin ön liberosuz oynayışı. Tamamı topla oynamayı bilen orta sahayı önde kontrol etmeye çalıştığınızda
Ülkenin en iyi hücum oyuncuları Semih ve Arda. Ülkenin en iyi orta saha oyuncuları da Semih ve Arda. Çünkü, yeteneklerini, potansiyellerini optimumda kullanmalarını sağlayan bir zekaları, daha da önemlisi soğukkanlılıkları var. Bu seviyedeki ve bu becerideki adamlardan maksimumu almadan ne kulüplerinin, ne milli takımın başarılı olması mümkün değil. Gün itibariyle onlardan performans olarak daha yüksekte oyuncular her zaman olacak ama yine de onların vazgeçilmezliği son bulmayacak.
Birbirine çok benzeyen, yetenekli orta saha oyuncularından kurulu bir onbirle sahaya çıktık. Önlerinde de santrafor olmasa da hücum performansıyla ligin en iyisi Burak’la. Bu bir 4-6-0 denemesiydi ancak iki noktada plan iyi işlemedi. Oyuncular çok hareketsiz ve birbirine benzeyen tarzdaydılar, dolayısıyla topu hızlı çeviremedik ve rakibi eksik yakalayamadık. İkinci olarak da yeterli derecede agresif değildik. Avusturya hep bizi bekledi, bize saygı duydular, hata yapmaktan çekindiler. Onlar bizi bekledi ama biz kontrolün dozunu kaçırdık. Arda’nın isyankârlığı ve özel zekası olmasa oyun olduğundan daha da fazla sıkışabilirdi. Çünkü Burak’a destek veremiyor, onun savunma içinde kaybolmasına neden
Hak ettiğimiz yerdeyiz. Kura çekildiğinde lider olabiliriz yanlış- anafikri, bugün yerini Avusturya’yı evimizde yenebilir miyiz sorusuna bırakmış durumda.
1 buçuk yılda, bu kadar değişti her şey.
Bu yazıyı yazdığım sırada muhtemel kadromuz şöyleydi:
Volkan Gökhan, Servet, Serdar, İsmail, Nuri, Arda, Mehmet Ekinci, Hamit, Selçuk, Burak Yılmaz
1 buçuk yıl önce bu takımdan sadece 5 oyuncu vardı.
Takım değişti. Ve kabul etmek gerekir ki, bu değişiklik gönüllü olmadı. Önemlisi alttan gelenler takımı zorladığı için olmadı değişim.
Takımdakiler tutunamadığı için yerlerine adam aranıp bulundu. Ve bulunanların henüz burayı hak ettiğine tam olarak emin değiliz. İyi, yüksek potansiyelli oyuncularımız var. Kendisini bu seviyede ispat etmiş olanların sayısı ise en fazla 3...
Öyle iki takım zirvedeki... Hangisi şampiyon olsa oyuncusu, taraftarı, başkanı, ertesi gün gazetelerdeki manşetleri görene kadar şampiyon olduklarına tam olarak inanamaz.
Öyle ağır travmalar yaşamış iki büyük, zirvedeki...
Bu tarihi durum bir yana, bu yılki performanslarıysa bu durumla şaşırtıcı derecede ters.
Geri de düşse, son dakika da olsa, düdük çalana kadar oyunda kalmayı başarıyorlar.
Hakem kavgalarına, federasyon atışmalarına girişseler de nefesleri kesilmiyor. Sakatlar, hastalar, cezalar engel olmuyor.
Halbuki tarihsel gerçeklik ne kadar da farklı...
Kendi başına, durup dururken kriz yaratıp sonra da bu krizin girdabında boğulmayı bir karakter özelliği haline getirmiş Trabzonspor ve Fenerbahçe’nin nasıl olup da örnek birer takım/kulüp haline geldiğini konuşmak lazım.