Hak ettiğimiz yerdeyiz. Kura çekildiğinde lider olabiliriz yanlış- anafikri, bugün yerini Avusturya’yı evimizde yenebilir miyiz sorusuna bırakmış durumda.
1 buçuk yılda, bu kadar değişti her şey.
Bu yazıyı yazdığım sırada muhtemel kadromuz şöyleydi:
Volkan Gökhan, Servet, Serdar, İsmail, Nuri, Arda, Mehmet Ekinci, Hamit, Selçuk, Burak Yılmaz
1 buçuk yıl önce bu takımdan sadece 5 oyuncu vardı.
Takım değişti. Ve kabul etmek gerekir ki, bu değişiklik gönüllü olmadı. Önemlisi alttan gelenler takımı zorladığı için olmadı değişim.
Takımdakiler tutunamadığı için yerlerine adam aranıp bulundu. Ve bulunanların henüz burayı hak ettiğine tam olarak emin değiliz. İyi, yüksek potansiyelli oyuncularımız var. Kendisini bu seviyede ispat etmiş olanların sayısı ise en fazla 3...
Dolayısıyla dün Almanya’nın üzerinde oluruz derken bugün Avusturya ve Belçika’nın gerisinde kalma tehlikesiyle karşı karşıyız.
Süreç iyi işlemedi.
Almanya’ya kaybettik. Azerbaycan’a kaybettik. Hücum oynayana da, savunma yapana da kaybettik. Topla oynayana da, fizik oynayana da. Sadece kaybetmedik, kaybetmeyi hak ettik. Asıl sorun bu Ama bunlar yerine, hâlâ yerli hoca mı, yabancı hoca mı olsun sorusunu tartışıyoruz. Yabancı sınırlaması olsun mu olmasın mı? Almanya U17 takımında 8 Türk oyuncu var. İlk 11’de 4. İki gol yemişiz ikisini de Türk oyuncular atmış. Ama bizdeki tartışma yerli mi yabancı mı!
Biz Avrupa’nın orta sınıf futbol ülkelerinden biriyiz. Bugün rakibimiz Almanya değil. Bugün rakibimiz Avusturya, Belçika. Avrupa’da Mart’ı gören takımımız yok. Şampiyonumuz, Şampiyonlar Ligi’nde sadece 1 gol atabildi. Ve şampiyon takımdan şu anda milli takımda oyuncu yok.
Bulunduğumuz seviyeyi doğru tespit edersek, yukarı tırmanmak için yolu bulmak, ya da çizmek de mümkün olacaktır.
Bugünkü maç özelindeyse:
Selçuk, Hamit, Arda ve Mehmet gibi pas yapabilen oyunculara sahip olmak Avusturya önünde bir avantaj. Avusturya güçlü oyunculardan kurulu, ama hızlı top çeviren bir rakip olduğu zaman çok hata yapıyorlar. Son Belçika maçı bunun çok net göstergesi. Gölge pres yapıyorlar. Topa sahip olduğunuz sürece oyun hakimiyetinizi zorlayacak bir sertlikle karşılaşmıyorsunuz. Normal şartlarda bu maçı kaybetmek zor.
Ancak bizim sürekli topa sahip olmamız geleneksel olarak pivot santrforlu takımlarda mümkün olabiliyor. Son 20 yıldır durum bu. Bu açıdan ileride tek santrfor olarak Burak Yılmaz’ı kullanmanın iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum. Semih’in pivot hatta orta saha özellikleri bu maçta en önemli silah olabilir. Çünkü onun varlığı orta saha oyuncularını da forvete dönüştürüyor.
Dolayısıyla her ne kadar ligin en formda oyuncularından olsa da eğer tek santrfor oynacaksak bu isim her zaman Semih’tir.
Yabancı sorunu
Fransız “Yerliler oynasın, yabancı kısıtlaması olsun” der. Çünkü nüfusu yaşlıdır. Genci nispeten zengindir, futbol dışında seçenekleri vardır. Dolayısıyla onları futbola yönlendirmek zordur. Yani ‘yabancı genç tehdidi’ altındadır. Koruma gerekir.
Alman, İtalyan, İngiliz, İspanyol da bunu dillendirebilir.
Ancak Alman U17 takımına 8 oyuncu verebilen bir halkın yerli-yabancı ayırımı/ kısıtlaması sorunu olmaz.
Tersine sınırların kalkması onun avantajıdır, silahıdır.
Ne gariptir ki! Biz kendi avantajımız olan düzenlemelerden şikayet ediyoruz.
Burada sorun genci yetiştirmek/yetiştirebilmek düzlemindedir.
Yetiştirebilirsen Avrupa’nın Brezilyası olursun, yetiştiremezsen bugünkü gibi olursun.
Yani Almanya’daki 3 milyon Türk’ten çıkan birinci sınıf oyuncuların çoğu Alman Milli Takımı’nı tercih eder. Diğerleri de senin liginde 5 haftada efsane olur.
Bu memleketin hiçbir zaman yabancı kısıtlaması sorunu olmadı. Ama her zaman gençlerini, çocuklarını yetiştirememe sorunu oldu.
Bu ülkenin takımları neredeyse tamamı yerli oyuncularla oynarken Avrupa Şampiyonu mu oluyordu? Dünya Kupası finallerinin vazgeçilmezi miydi?
Yabancı istilası, var olan bir altyapıyı kullandırtmadığı zaman tehdittir. Altyapın yoksa sorun sadece alyapının olmayışıdır. Sadece o kadar...
Yabancı teknik adama bakış, ayrımcılıkta da durum aynı.
Mesut’u, Nuri’yi, Hamit’i, Yıldıray’ı, Ümit Davala’yı yerli teknik adamlar mı yetiştirdi?
Ülkedeki yerli oyuncuların %40’ı yurtdışından gelme. 3 milyondan %40, 75 milyondan %60 çıkıyorsa kim daha başarılı? Yerli hocalar mı, yabancılar mı?
Şimdi bırakın pasaportu filan da, kimi yetiştirdiniz onu söyleyin!
Kurduğunuz hangi altyapı sistemi gelen yabancılar nedeniyle kullanılmaz oldu?
Kusura bakmayın, bunların hepsi masal.
Hagi Hagi Hagi...
Bir Hagi biyografisi yazmaya kalksak. Türkiye bölümü sanırım en uzun kısmı olur. Belki Steau ve Romanya bölümüyle birlikte...
İlk geldiği sezon hemen devreye girişi. Attığı kritik goller. Avrupa Arenasında yaptıkları. Bilbao maçında attığı son dakika golü. Sonra Viyana’da attığı. Hani Ercan Taner’in ‘Hagi, Hagi, Hagiiii’ diye anlattığı. Sadece adını söyleyerek her şeyi anlatmıştı Taner...
Dortmund’da attığı. Hırsı, antrenmanlardaki çalışkanlığı. Hafta ortasında Madrid’de haftasonu Van’da aynı istek, ciddiyet, disiplin ve arzuyla oynayabilmesi. Takım arkadaşlarına kattıkları, onlardan yararlanabilmesi. Kimseye tepeden bakmayışı.
Kavgacılığı, bu nedenle çektikleri, bu sayede arkadaşlarını ateşlemesi vs.
Uzun sürer. UEFA Kupası finaline giden yolda katkıları, UEFA Kupası finalinde kırmızı kart görmesi...
Renkli bir drama Hagi’nin Galatasaray macerası. Sayfalar sürer. Ve hep hatırlanacak olan da bunlar zaten. Teknik adamlığı ise 2 satır sürer. En sona gelecek bu arada ile başlayacak 2 cümle... Neyse ki öyle...
Ben kendi adıma Hagi’yi hep iyi hatırlayacağım. Çünkü 10 yıl sonra teknik direktörlüğünü hiç hatırlamayacağım.