Yekta ve Zalayeta

1 Kasım 2010

Memleketteki yan toplarda ‘adam adama mı, alan savunması mı yapılacak?’ karmaşasının örnekli dosyası gibi bir maç oldu. 3 golde de savunmalar kalabalık bir şekilde altı pasa yığılmış, ama çok kolay vurduruyorlar. Kaleciler çizgide ‘edilgen’ bir rolde. Kalabalık savunmalar ilk topun ardından oyundan kopuyor.
Dün iki takımın maç boyunca sadık kaldıkları taktik disiplinle birebir zıt bir durum bu. Akan oyunda hemen kimse yerini kaybetmiyor rakibe alan bırakmadan oynamayı başarıyorlar. Ancak duran ya da yan toplarda durum 180 derece farklı. Neresinden baksanız ilginç.
Kasımpaşa’nın bunun dışında ligin en tehditkar takımlarından birine karşı bu seviyede dirençli kalması bir gelişme. Bunda Kayseri’nin genç, süratli kadrosu ve Zalayeta’nın yüksek oyun zekasına rağmen tempoyu artırmayı denememesinin de rolü var kuşkusuz. Ancak Kasımpaşa da hücum yönünde Yekta’ya yardımcı bulamıyorlar. Onun işlerliğini artıracak bir hücum organizasyonu çeşitlliği yok. Ne Ersen ne Bebbe, her şeyi o yapıyor neredeyse. Ve ister istemez iş doldur boşalta kalıyor. İşin futbol açısından acıklı yönü ise Kayseri’nin son dakikalarda rakibin organizasyon eksikliğine rağmen geri çekilerek bu doldur boşaltı manalı

Yazının Devamı

Topun arkasına

31 Ekim 2010

Herkes topun arkasına! Hagi’yle gelen yenilik bu... Top rakipteyken herkes, topla kendi kalesi arasında geçiyor. Ve dolayısıyla rakibin karşısına etten bir duvar çıkıyor. Dün gole kadar Antalya rakip alana kalabalık geçmesine rağmen, Tita’nın ilk yarıdaki tek bir pozisyonu dışında, ceza sahası içinde hiç boşluk bulmadı. Galatasaray asla onların kaleye dönmelerine, şut çekmelerine izin vermedi. Ev sahibi için buraya kadar her şey güzel.
Rijkaard ise baskı istiyordu. Bu kalabalığın daha önde meydana gelmesini... Bu kalabalık presi, daha henüz rakip atağını olgunlaştırmadan, orta sahada yapmak hedefindeydi. Böylece top kapıldığında rakip kaleye gitmek için çok çaba sarf etmek gerekmeyecekti. Rakip de tek ayak üzerinde yakalanacaktı. Hagi’nin planında, böyle bir öncelik, en azından şimdilik yok gibi. Top rakibe geçtiğinde olduğu yerde basmak yerine geri koşuluyor ve rakibin tehlikeli olabileceği yerde kalabalık oluşuyor.
Sonra yeniden akına yöneliniliyor. Bu tabii enerji ve vakit kaybına yol açıyor. Ancak şu bir gerçek ki Rijkaard planını uygulama başarısını gösterememişti. Hagi de herhalde şu an için bunu uygulanabilir bulmuyor.
Rumen Hoca’nın bu planı ölçüsünde bakarsak:

Yazının Devamı

Kontrolsüz hız

30 Ekim 2010

Fenerbahçe orta sahasının böyle önde olacağını maç başında Ertuğrul Sağlam’a söyleseniz herhalde bunu bir müjde olarak algılardı

İlk yarıda oyunun Fenerbahçe'nin kontrolünde geçmesinin temel nedeni, orta sahadaki üstünlük. Mehmet Topuz ve Emre ikilisinin, hele de bir deplasmanda bu kadar önde, hücum gücünün bir parçası gibi oynadığını görmemiştik. Defansif yönden sorunlu Ergiç’le, topu oyuna sokma çabukluğu fazla olmayan Hüseyin üzerinde kesin bir üstünlük kurdular.
Fenerbahçe orta sahasının böyle önde olacağını maç başında Ertuğrul Sağlam’a söyleseniz herhalde bunu bir müjde olarak algılardı. Hızlı adamları ve pivot özellikli Turgay’a, Batalla’nın vereceği destekle yakalayacağı kontra üstünlüğüyle maçı koparabilirdi.
Ancak kağıt üzerinde bu kadar net duran denklem sahada gerçekleşmedi. Birkaç sebeple. Öncelikle Bursa’nın oyununun kaynağı olması beklenen Ergiç, Ali Tandoğan ve Vederson yedikleri baskıyla standartlarının uzağında kaldılar. Ozan (gerçi bu seneki formu pek yeterli değil ama) da sahada olmayınca Fenerbahçe rakibe oyun kurdurtmadı. Sercan, Volkan, Turgay ve Batalla dörtlüsü de birbirlerinden son derece kopuk oynayınca şampiyon kendi standardından uzak kaldı.

Se

Yazının Devamı

Johnson mı? Yok artık!

26 Ekim 2010

İki takım arasındaki fark; Galatasaray 10 yıldır kazanamıyor. Ve çok eksiği var. Buraya kadar tamam! Bu Fenerbahçe’yi favori yaptı kuşkusuz. Ancak dün itibarıyla iki takım arasında ‘Johnson’ benzetmesi yapacak kadar fark var mıydı gerçekten?
Tek benzerlik o maçtan bir hafta önce Fenerbahçe’nin evinde Adanaspor’a 2-4 yenilmiş olması. Fenerbahçe o yıl Rıdvan Dilmen’le sezona başlamış, bir Zeman rezaletini yaşamış. Ardından takımın başına bir ‘abi’ gelmiş: Turhan Sofuoğlu. Ligin sondan 8. haftası... Galatasaray’ın 23 puan gerisine düşülmüş ve takım dökülüyor. Haksızlık olacak, ama tamam. Bu Galatasaray’ı, o Fenerbahçe’ye benzetelim.
Peki ya o Galatasaray bu Fenerbahçe’ye benziyor mu?
O Galatasaray 4. şampiyonluğa koşuyordu. Ayrıca Bologna’yı, Dortmund’u, Mallorca’yı yenilgisiz elemiş ve UEFA Kupası’nda yarı finale çıkmış. En son Real Mallorca’yı 4-1 ve 2-1’lik galibiyetlerle geçtikten tam 3 gün sonra evinde 23 puan gerisindeki Fenerbahçe’yi ağırlıyor. Arsenal’i finalde geçen kadro Sergen takviyesiyle sahada... Şimdi siz bu Galatasaray’ı ön elemede UEFA’ya veda etmiş bugünkü Fenerbahçe’yle aynı tutuyorsunuz öyle mi? Demek Johnson ha! Pes!
Fenerbahçe yıl başından bu yana

Yazının Devamı

Bir Baros’u eksik

25 Ekim 2010

Hagi 4-6-0’ı tercih etmişti. Pino orta sahanın hücumcusuydu. Elano ve Misimoviç çifte organizatör. İkisi iki kanadı almış gözükse de standart kanat oyuncusu performansı peşinde değillerdi.
Rakipteyken herkes topun arkasına ana fikriyle oynadılar. Fenerbahçe’nin tehlikeli ileri 4’lüsünü değil zayıf orta ikilisini hedef almışlardı daha çok. Orada kalabalık olup rakibin ileriye kolay top taşımasını engellemek hedefindeydiler. Kaptıklarında da baskın yapmak.
Benim için beklenmedik olan topu kaptıklarında bazen Neill’in bile dahil olduğu nispeten kalabalık bir grupla saldırmaya çalışmaları oldu. Bundan ürün çıkardılar. 4. dakikadan, sonuna kadar. Pino’nun santrforluk özelliği olsa skor çıkaracak kadar... Çok erken şut kullanmaları ise tamamen oyunun psikolojisiyle ilgili. Pas olanakları varken dahi erken ve acele şutlarla Volkan’ı mümkününden az zorlayabildiler..
Galatasaray’ın orta saha kalabalığı Fenerbahçe’nin ağır top çeviren oyun merkezini çok zorladı. Topu ileriye aktarabildiklerinde ise Stoch ve Dia desteksiz ve kalabalık içinde kaldı. Maçın başında solda Stoch sağdaki Dia’ya oranla biraz daha üretken olsa da iki oyuncu kanat değiştirince bu silah da ortadan kalktı.

Yazının Devamı

Hatalar hatalar...

22 Ekim 2010

Oyun akarken değil, boşluklarda gol yedi Beşiktaş. İkinci gol neredeyse acıklı... 60 metrelik bir yüksek top... Bir kişi eksik, tek adamla saldıran rakip. Yerinde mevzilenmiş iki stoper ve karşı karşıyada gol. Tamam adam Hulk... Hakikaten Hulk kadar da öfkeli oynuyor. Ama bu sadece lakabı, bu kadar boş ve gölge markaj bu seviyede olmuyor.
İlk golse artık bir klasik. Ta Marsilya maçından bu yana Hakan’ın boşa çıktığı kim bilir kaçıncı... Böyle bir hataya alan savunması yapsanız ne olur, adam savunması yapsanız ne fark eder. Tekrar ediyorum, Hakan’ın bir perspektif algılama sorunu olduğu açık. Son derece ciddi söylüyorum, kapsamlı bir göz muayenesi gerek. O fizikte, o atletik yetenekte bir kaleci bunca topun geldiği noktayı reaksiyon halinde hesaplayamıyorsa bunun mutlak tıbbi bir sebebi olmalı. Acil müdahale lazım.
Böyle iki gol yiyince oynadığınız oyunun, arzu, plan ve stratejinizin çok önemi kalmıyor. Porto’ya en son kim 4 gol atabilmiş.
Schuster’in iyi hesaplanmış oyun planı, stratejisi de kadük kalıyor tabii. Alman Hoca oyun merkezini biraz geri çekmiş, daha fazla adamı top kaybedilince topun arkasına geçmekle görevlendirmişti. Ve eldeki kadro ölçüsünde dengeli bir oyun

Yazının Devamı

4-3-3

19 Ekim 2010

Alex ve Cristian’ın yokluğunda Aykut Kocaman kafasındaki plana ve yeni transferlere uygun dizilişle sahaya çıktı. Stoch ve Dia iki kanatta, Niang ortadaydı. Arkalarındaysa Topuz-Emre-Özer üçlüsü. Topuz daha savunmaya dönük, Özer’se hücuma. Tam bir 4-3-3 olmasa da oldukça yakın dizilişti bu. Çok uzun süredir ilk kez sahada hiçbir Brezilyalı da yer almıyordu.
Ziya Doğan ise klasik sert savunma oyununu adam adama markajla yoğunlaştırmıştı. Basem Abbas, Niang’ın forması gibi oynuyordu misal olarak. Bu sert oyun hakem tarafından lig standartlarının ötesinde bir müsamaha ile karşılanınca sarı lacivertliler biraz sindi.
Ancak Konyaspor bu sert oyuna o kadar konsantre olmuştu ki, ileride Fenerbahçe savunma ve ön orta sahasının üzerine hiç baskı yapmadılar. Sadece Lieteva’nın faulleri vardı. Dolayısıyla Fenerbahçe arkada oyun kurmakta hiç zorlanmadı. Böylece Fenerbahçe’nin en büyük sıkıntısı olan savunma ve hücum hatlarının birbirinden kopması gerçekleşmedi.
Bu tip oyunla sezon başından bu yana sadece Antalyaspor maçında karşılaşan Fenerbahçe için işler kolaylaştı. Zira hücumda 5’li bir çoğalmayı, adam adama savunmayla durdurmak mümkün olmuyor. Bu seviyede Ziya Doğan’ın bu planının

Yazının Devamı

Uyuşmuş Kasımpaşa

18 Ekim 2010

Trabzonspor ligde bu maça kadar 13 gol atmıştı. 6’sı Sivas’a... Yani standart oyunda ortalama 1 gol atan bir takım bordo - mavililer... Deplasman ortalaması ise dikkat çekici. 3 maçta sadece 2 gol atmışlar.
Bu Trabzonspor dün tam 7 gol attı. Kendisini hiç sıkmadan. Oyuna ekstra bir tempo katmadan... Karadenizliler kuşkusuz övgüyü hak ediyor ancak Kasımpaşa’nın haline de bakmak gerek.
Lafı hiç yuvarlamadan söylemek lazım. Yılmaz Vural’ın hemen işine son vermeli. 2 hafta sonra geri alıp onun haiz olduğu motivasyon sanatından yararlanılabilinir. Zira milli takımın baş gönüllüsü Yılmaz Vural’ın sezona bir takımla birlikte girip başarılı olma durumuna rastlamak zor. Kasımpaşa da bu yönde onun kariyerinin sanırım zirvesi.
Öte yandan maçın gelişimine bakınca hocaya bir şey söylemek de çok insaflı olmuyor. Çünkü aslında dünkü Kasımpaşa orta saha ve savunmasını tıpkı Fenerbahçe maçında olduğu gibi teknik ve taktik anlamda analiz edebilme olanağı yok. Neden diye sorarsanız, taktik, diziliş ve stratejiyi ancak oyuncular ellerinden geldiğince uygulamaya çalışıyorsa değerlendirebilmek mümkündür. Ve ancak bu temel şart olduğunda hocanın seçimlerine, oyuncuların buna uygun olup olmamasına,

Yazının Devamı