Hep öyle değil midir? Çocuğun yaşına uygun olacak şekilde genelde yaz mevsimi beklenir bezi bırakmak için. Ben de onlardan biri sayılırım. Tam olarak niyetim yaza getirmek değildi ama Koray 18 aylıktı Haziran ayında yazlıkçı modundaydık ve ben ilk hamlemi yapmıştım. İstemedi daha doğrusu uzun süren bir kabızlık probleminden dolayı bezini bırakmak istemedi. Ben de zorlamadım ama onun beğendiği eğlenceli bir mini klozeti alıp evde banyoya koydum. Bütün bir kış gitti geldi. Sonra da bezi her açıldığında gitti çişini kendi klozetine yaptı. Hiç zorlamadım, sadece sordum. 2.5 yaşındayken yine bir Haziran sabahı ¨Tamam hadi bez takmayalım artık, hem böyle daha rahat¨ dedim. Dedim ve bitti. Meğer benim oğlum çoktan hazırmış da ben ‘yaz gelsin öyle’ diye sabitlenmiş fikrimin arkasında koşturmuşum. Beklemeye gerek var mıydı? Neden ‘yaz olsun bez çıksın’ derdine düşmüştüm ki?
Sonra fark ettim ki bu bir alışkanlık. Büyüklerimizden, çevremizden duyduğumuz bir öğüt. Yaz mevsimi yaklaşırken küçük çocuk olan evlerde ‘bezden kurtulma’ konuşmaları yapılmaya başlanıyor. Birkaç mantıklı sebebi de yok değil aslında:
1) Bir kere daha ince giyinme durumu var, daha az kıyafet daha az kirli çamaşır
Özellikle de yuvaya giden çocuğun hoşça(!) vakit geçirmesini sağlamak zormuş. Sabah 9 gibi evden çıkıp akşam üstü 4'te eve gelen, tüm günü oyunlar, aktivitelerle geçen bir çocuğun hele hele hareketli bir erkek çocuğun sıkılması çok doğal. Başı boş bırakıldığı anda yaramazlıklara başlıyor. Sonra ne oluyor? Anne avazı çıktığı kadar bağırıyor; anneanne ve/veya dede de ¨küçücük çocuğa bağırılır mı öyle?!?¨ diye anneye çıkışıyorlar. Anne ¨siz karışmayın¨ diyor. Al sana yaz tatili!
Baktım olacak gibi değil. Bütün gün de deniz/havuz yapılacak değil ya açtım okuldan gelen haftalık aktivite programını. Kendime, yani Koray’a göre bir program yapım. Elbette saat saat değil ama bir gün içinde neler yapılabilir, vakit nasıl geçirilebilir fikir oluştu aklımda.
Konuları şu şekilde ayırdım:
-Resim yapma
-Hamurla oynama
-Serbest zaman
-Oyuncaklar
-Çocukla mutfak
Tam olarak kavga değil tabi. Oyuncak paylaşamama, yer beğenememe, üstünlük taslama gibi davranışların neden olduğu anlık durumlardan bahsediyorum. Anlık çünkü 5 dakika sonra hiçbir şey olmamış gibi oynamaya devam ediyorlar. Çocuk olmak tam da bu değil mi?
Yaz tatilini fırsat bilip üç anne üç çocuk buluştuk yine. Üç erkek çocuk olduğunu söylemem gerekiyor elbette. Koray en büyükleri, diğerleri ise 2.5 yaş civarındalar. Üçü de birbirinden komik, ayrı alemlerde çocuklar. Onları seyrederken en çok biz eğleniyoruz. Aslında çok uyumlu oldukları söylemek zor. Yaş farkının üzerine karakter de eklenince zaman zaman bir curcunanın içine düşüyoruz. Yerdeki ufacık bir kağıt parçası yüzünden bile kavga çıkabiliyor. Karışmadık. Uzun süre hem de. Kendi aralarında çözmeleri için uğraş verdik ta ki biri çığırtkanlık yapana kadar. Aslında o anda bile araya girmemek gerekirmiş ama özellikle en büyük çocuğun annesi olarak Koray’ın sinirlendiğinde arkadaşlarına vurabilme ihtimalini göz önünde bulunduruyordum.
Bu arada biz üç anne de çocuklarımıza eğer istemiyorlarsa oyuncaklarını arkadaşlarına vermek zorunda olmadıklarını ancak beraber oyun oynamanın daha keyifli olduğunu anlattık durduk.
Çocuk büyüdükçe bakımın, temel ihtiyaçlarının aciliyeti yerini eğitime, öğretime bırakıyor. Benim bu aralar en çok aklıma takılan görgü kuralları. Kendini doğru ve karşısındakine saygı gösterdiğini de belirterek ifade etmesi çok önemli. ¨Henüz 3.5 yaşında, çok küçük, nasıl olsa öğrenir¨ diyenler olacaktır. Ben de zaten ondan her şeyi öğrenmesini beklemiyorum ama sonra öğrenir diye de beklemiyorum. Ailenin, çocuğa içinde yaşadığımız toplumun özelliklerini, kurallarını anlatması gerektiğini düşünüyorum. Ebeveynlerin tek sorumluluğu çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılayıp sonra da okula göndermek olmamalı. Çocuklarının eğitimin de sorumludurlar.
Okuduğum birçok makalede çocuklara bazı konuşma ve davranış kalıplarının öğretilmesi gerektiği yazıyor. Örneğin:
•Çocuk, konuşmaya başladığından itibaren ¨Teşekkür ederim¨, ¨Lütfen¨ , ¨Pardon¨ gibi ifadeleri öğrenmesi önemliymiş.
•İki kişi konuşurken, izin almadan araya girmemesi gerektiğini öğretmemiz gerekiyor.
•Başkalarının fiziksel özellikleriyle alay edilmemesini öğretme de yine bizim görevimiz.
•Bir başkasının odasına girmeden önce kapıyı çalmaları gerektiğini öğretmek de önemli.
Zaten evde de düzenin sağlanması için
Biz çocuklular tahmin edildiğinin aksine aslında son derece hareketli bir yaşama sahibiz. Evde her an bir macera yaşarız örneğin.
Biz çocuklular gürültülüyüz. Çünkü her çocuk bir bandonun çıkardığı gürültüyü tek başına çıkarma yetisine sahip oluyor.
Biz çocuklular günü evde geçirmemeyi tercih ediyoruz çünkü çocukla sokakta vakit daha kolay geçiyor. Çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı da gerçekten ama gerçekten çok utanıyoruz ama yapacak bir şey yok, eve tıkılıp da ruh sağlığımızı kaybetmeyi göze alamıyoruz.
Biz çocuklular çocuksuzların bize çok gürültülü ve dağınık olduğumuz için sinir olduklarını biliriz ancak pek de umursamayız.
Biz çocuklular uyku ve beslenme konusunda saatlerce bıkmadan usanmadan konuşabiliriz.
Biz çocuklular diğer çocukluları görünce çok seviniriz.
Biz çocuklular bulunduğumuz ortamı beş dakikada savaş alanına çevirebiliriz.
Biz çocuklular
Geçenlerde çoluk çocuk bir anne grubu buluştuk. Herkesin en çok ilgisini çeken Koray'ın son derece bağımsız haliydi. Bir kere olsun 'anne' diye çağırmadı, bacaklarıma yapışmadı. Yaptığımız tek şey birbirimizi uzaktan kontrol etmek oldu. Daha da iyisi çok güzel oyun kurdu, arkadaşlarını oynattı, yeni arkadaşlar edindi. Ben sadece hayran hayran seyrettim. Sadece birkaç sefer ¨çocuğum nerede?¨diye anlık panikler yaşadım, onun da nedeni çayır, çimen, ormanlık alanlarda yeşil giydirmem olduğunu fark ettim. Üzerine kırmızı bir tişört giydirince bu sorun da ortadan kalktı.
Koray'ın bu halleri diğer annelerin gözlerini yaşarttı, geleceğe daha bir umutla bakmaya başladılar.
Peki ne oldu da oldu?
1. Üç yaşını geçti. Bebeklik dönemini atlattık. Tuvalet eğitimi çok büyük bir aşamaydı. Çocuğun kendine güvenini kazanmasında önem taşıyor. Bir de dediğim gibi büyüyor.
2. Yuvaya gidiyor. Annesinden, kendi evinden başka bir dünya olduğunu keşfetti. Annesi olmadan da hayatına devam edebildiğini gördü. ‘Arkadaş’ nedir onu öğrendi. Sosyalleşti. Topluluk içerisinden birey olmanın farkını anladı.
En önemlisi rahatladı.
Koray 3 yaşını doldurmasına birkaç ay kala yarım gün yuvaya başladı.
Oyuncak gerekli mi?
Saçma bir soru gibi gelebilir ama değil gerçekten. Elbette oyuncak gerekli de nasıl oyuncaklar? İlla bir mağazadan dünya para verilip alınan göz alıcı renklerdeki, sağından solundan ses çıkaranlarla mı oynamalı çocuk? Evdeki ıvır zıvır da pekala oyuncak olabiliyor aslında.
Oyuncak alışverişi öyle yabana atılır bir iş değil bana soracak olursanız. Çocuğun yaşına, yeteneklerine ve ilgi alanına göre seçim yapılmalı. Koray’a ilk oyuncağını satın aldığımda sanırım 3-4 aylıktı. Bebek arabasının tentesinin kenarına da takılabilen çıngıraklı bir oyuncaktı. İlk çocuk-ilk oyuncak gözlerim dolmuştu alırken. O zamana kadar evdeki renkli bir iki şeyle ilgisini çekmeye çalışıyordum. Çıngıraklı oyuncağı aldım da ne oldu? Hiç ağzına soktu. Dişleri kaşınıyordu garibimin. Ben de anladım ki çocuğun dişlerini kaşıyacak bir şeylere ihtiyacı var. Bu sefer içi sıvı dolu, buzlukta bekletilen dişliklerden aldım. İlgilenmedi. Sonra arkadaşlarım Koray 4,5 aylıkken şu Fisher Price’ın konuşan köpeğini getirdiler. Ben acayip sevdim ama Koray’ın için sanırım erkendi. em zaten ambalajın üzerinde ’6 ay ve üzeri’ diyordu. Gerçekten de 6.ayında dikkatini çekti ve o konuşan köpek 2 seneyi
Sanırım en severek yaptığım alışverişlerden biri hamileyleyken yaptığım bebek ürünleri alışverişiydi. İnsan gördüğü her ürünü gerekli gereksiz almak istiyor. Sanki raflarda satılan her parça lazım olacakmış zannedip alışveriş sepetinize eklemek istiyorsunuz. Yanınızda aklı başında biri veya tecrübeli bir anne varsa kasaya geldiğinizde yarısından kurtuluyorsunuz ama yine de araya bir iki kaçak ürün girebiliyor. Hele ki ilk bebekte insan gözü dönüyor. Sonra anlıyorsunuz ki çoğu gereksiz.
Satın aldığı ürünlerin işe yaramaz, gereksiz veya kullanışsız olduğunu en iyi seyahate çıkarken anlıyor insan bence. Dünya para verip aldığınız son model puset başınıza dert olabiliyor örneğin. Veya bir dergide gördüğünüz harika renklerdeki bir bebek bakım çantasının aslında hiçbir eşyanızı sığdıramadığınız bir ürün olduğunu anlyorsunuz. Sonra da bir alışverişe daha çıkmaya karar veriyorsunuz. Basitleştirmek istiyorsunuz çünkü zateb karmaşık olan hayatınızı. Ağır ve gösterişli bebek arabası yerine baston puset; çiçekli böcekli tasarım harikası çanta yerine bir spor mağazasından sırt çantası; mutfağın yarısını kaplayan devasa mama sandalyesi yerine sandalye üzerine takılan yükseltici