Uyku eğitimi vermeli mi?

30 Mart 2012

Ben ne kadar uğraşırsam uğraşayım anladım ki özellikle bu uyku eğitimi tek bir kişinin isteğiyle olmuyor. Babanın da konuyu desteklemesi daha doğrusu olayın bilincinde olması gerekiyor. Uyku eğitimi demek çocuğu saatlerce ağlatmak değil. Çocuğun kendi yatağında kendi kendine uykuya dalıyor olması demek. Gece yarısı uyandığında ağlamadan, sızlanmadan, yanında kimseyi çağırmadan yeniden uykuya geçmesi demek. En önemlisi de deliksiz uyku demek. Hem de herkes için.

¨Beraber yatmanın nesi kötü?¨ diye soruyor kocam. Kendimden emin bir tavırla gözlerinin içine bakıyorum, sonra bir iki saniye duraklıyorum. Fark ediyor tereddüt ettiğimi. ¨Bak gördün mü?¨ diyor. Evet, çok kötü bir şey değil ama ne zamana kadar gece yarısı kalkıp yanımıza gelecek? 3.5 yaşında artık kimseye ihtiyacı olmadan uyuması gerekir diye düşünüyorum. Sarp ise biraz daha bizimle yatsa problem olmayacağını, elbet kendi kendine uyuyacağını, ben stres yaptıkça işlerin daha iyiye gitmeyeceğini söylüyor. Doğru olabilir mi?

Bazı ebeveynler beraber yatmayı çocuk istediği için değil kendileri, en başından tercih ediyorlar. Bazı ebeveynler de en başından uyku eğitimi verme taraftarı. Ben ise ortada kalmış, her yolu

Yazının Devamı

Anne - Baba

20 Mart 2012

Anneler hep kötü olan mıdır?

Sıkıcı, kuralları koyan, kuralları uygulatmaya çalışan, sebze yediren, uyku saatini haber veren, tam saatinde uyutmak isteyen, ortalığı toplayan, ortalığı toplatan… hep ne yapılması gerektiğini söyleyen midir anne?

Peki ya babalar?

Benim çevremde gördüğüm yeni babaların çoğu kural koyan veya kuralı koyana yardımcı olmaya çalışan değil; tam tersine kuralı gevşetmeye çalışan genelde. Baba figüri, eğlenceli kişilik olarak yer alıyor evde. Bu harika bir şey. Çocuklarıyla vakit geçiren, onlarla arkadaş olan, çocukların bakımına nispeten(!) yardımcı babaların varlığı anne için de önemli.

Fakat bu kuvvetler ayrılığı çocuğun gözünde anneyi kötü babayı da daima iyi yapıyor. En azından bizim evde. Elbette anne vazgeçilmez olan, ‘ben seni istemiyorum’ dediği anda bile en çok sevdiği ama işte, baba ayrı bir yerde oğlanın gözünde. Kızmayan, sesi çok nadir yükselen, ¨aman canım bu akşam da geç yatsın rahat bırak¨ diyen, her istenileni yerine getirmeye çalışan müthiş bir varlık. Ben de bu figüri tercih ederim işin doğrusu. Ancak tüm bunlardan yoruldum.

Her ne kadar yardımcı bir eş, ilgili bir baba da olsa evdeki erkek. Genel özelliklerinin getirdiği bir

Yazının Devamı

İkinci çocuk da çok sevilir mi?

8 Mart 2012

Son günlerde de buna takıldım. İkinci hamilelik, doğum, bakım, beslenme, uyutma işini hallettim kafamda ya…

Elbette sevilir çocuk, sevilmez mi?!? 10 tane de doğursanız hepsini ayrı ayrı seversiniz, severiz heralde. Benim de bir kardeşim var benden küçük. Onu daha az sevmediklerini biliyorum, hiç ayrım yapılmadı aramızda. Hiç farklı davranılmadı bize ama işte ben şimdi tuhaf tuhaf düşüncelerle kafamı meşgul ediyorum.

Geçen gün yine böyle bir blog mesaisindeyken, Koray geldi yanıma. Kafasını bacaklarıma koydu, ¨seni çok seviyorum fıstık¨ dedi. O anda alıp içime sokmak istedim. Kalbimdeki mutluluğu tarif edemem şimdi size, içim titredi resmen. ¨Ben de seni çoooook seviyorum Korişim benim¨ dedim, bilgisayarı kapattım aldım kucağıma oğlumu koltuğa yerleştim. Biraz sohbet ettik sonra en sevdiği filmi açtık. Uyuyakalmışız koyun koyuna.

Gözümü açtım, eli elimde. Sıcacık bir his. Mutluluk, huzur, sevgi, hayat… kelimeler yetersiz kalıyor. Çok sevmek sadece bu olabilir diye düşünüyorum. Kalbimi istese eline veririm, öyle acayibim. Evet, kocamı da çok seviyorum ama işte biliyorsunuz, anlıyorsunuz beni çocuğa olan hissedilen başka bir şey.

İşte aklıma o anda geldi. Bir çocuk, iki

Yazının Devamı

Yenidoğanla dışarı çıkılır mı?

28 Şubat 2012

Çıkarılır. Uzman olduğum için söylemiyorum. Bunun için uzman olmaya da gerek yok. 40 gün evden çıkmamak kişiye kalmış. 41. gün sokağa atınca kendini ve bebeği o güne kadar sakındığın mikroplar daha mı az zararlı ki?!?

Şimdi nereden geldi aklıma? Eski mankenlerden Pınar Tezcan 5 günlük bebeği ile görüntülenmiş Nişantaşı sokaklarında. Fotoğrafları gazetelere basımış, internet sayfalarında yayınlanmış. Çoğunun altındaki yazı aynen şöyle:

Pınar Tezcan, daha 5 gün önce kucağına aldığı bebeğiyle soğuk havada mağaza mağaza gezdi!

Kadın alıp da çocuğunu sigara içilen bir yere mi sokmuş? Giydirmiş, korunaklı pusetine yerleştirmiş ve dışarı çıkmış. 5 günlük bebek ile dışarı çıkılmazmış ama aynı bebeği alıp hastanelere/sağlık ocaklarına götürebiliyoruz sorun olmuyor. Pınar Tezcan mağaza gezerken değil de hastaneden çıkarken fotoğraflansaydı bu kadar konuşmayacaktı kimse.

Gerçekten çok kızıyorum bu tip çıkışlara. Kadınların üzerine her konuda bu kadar çok gidilmesine, her harekette bir hata aranmasına. Kadının da ihtiyacı olabilir hava almaya. Kırk gün evde oturmak zorunda mı? Kendini iyi hissediyorsa neden dışarı çıkmasın ki?!?

Hem bir şey diyeyim mi;

Sokağa çıkmaktan kimse

Yazının Devamı

İç Sesi Annenin Rehberidir

29 Ocak 2012

Geçen gün gazetelerde eski insanlarin ebeveynlikleriyle ilgili bir haber vardı. Modern anne-babalara göre daha iyi ebeveynler olduklarını gösteren bir takım araştırmalardan bahsediliyordu. Zaten zaman zaman bu tip haberleri okuyoruz. Bu sefer bu kadar ilgimi çekmesindeki sebep çevremde gözlemlediğim aşırı kontrolcü ve didaktik ebeveynlik. Gün geçtikçe daha fazla uzaklaştırılıyoruz sanki çocuklarımızdan. Eski insanların daha iyi ebeveynlik yaptıklarının söylenmesindeki sebep de bu sanırım: ilgi, sevgi, annelik güdüsü

Taş devrinde kalabalık gruplar halinde yaşandığı için çocukların ihtiyacları daha kısa sürede karşılanıyor, çocuklar çok daha yoğun sevgi ve ilgi ile büyüyorlar, anne kucağında daha fazla vakit geçiriyorlar. Bununla da kalmayıp çevrelerini keşfedebilmeleri için fırsat tanındığı için daha özgür ve yaratıcı bireyler haline gelebiliyorlar. Anneler çocuklarını herhangi bir tıbbi veya pedagoji bilgi olmadan annelik güdülerine göre büyütüyorlar.

Günümüzde içinden geldiği gibi ebeveynlik bazı çevreler tarafından kabul görmüyor. Kimi pedagoglar modern çağın yaşamında eski tip alışkanlıkların uygun olmadığını dile getiriyorlar. Kitaplara, araştırmalara boğulmuş

Yazının Devamı

Annelik zor iş

17 Ocak 2012

Geçen hafta İstanbul önemli bir yazarı misafir etti. Her yeni annenin baş ucu kitabı olan ¨Bebeğinizi Beklerken Sizi Neler Bekler¨ - WhatToExpect kitabının yazarlarından Heidi Murkoff Prima Premium Care bezlerinin tanıtımı için geldi.

Heidi’nin hikayesi çoğumuzunki gibi. Evlendikten kısa bir süre sonra hamile kalmış. Konu hakkında hiçbir bilgisi olmayan bu acemi anne aklına takılan sorulara cevap verebilecek iyi bir kaynak bulamayınca bu kitabı yazmaya karar vermiş. Bir yandan emzirirken, diğer yandan kitabını bitirmeye çalışmış. Sonuç olarak annelik ve hamilelik genellikle aynı yaşanıyor. Anne olmak aynı çünkü. Hamilelikle başlayan bu çılgın süreç üç aşağı beş yukarı herkeste aynı ardından aynı annelik endişeleri. Böylece herkesin kendini bulabileceği, bu süreçle ilgili sorularına cevap bulabileceği bir kitap ortaya çıkmış.

Heidi ile anne blogger'lar olarak biraraya geldik ve çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Aldığım notlarımı paylaşmak istiyorum:

•Babalar gibi aslında anneler de ebeveyn olmayı öğreniyorlar. Evet hormonlarımız bizi yönlendiriyor ama ilk başta biz kadınlar da hiçbir şey bilmiyoruz.
•Ne mükemmel anne, ne mükemmel baba ne de mükemmel bebek vardır.

Yazının Devamı

Çocuk konuşmaya başladığında...

9 Ocak 2012

Biliyor musunuz, çocuğunuzun büyüdüğünü kilosundan boyundan önce dil gelişiminden anlıyorsunuz. Eğlenceli günler de başlıyor böylece.

Koray 1 yaşındayken bizden birkaç yıl tecrübeli arkadaşlarımız ¨hele bir konuşmaya başlasın, asıl eğlence o zaman başlayacak.¨ demişlerdi. Ben bunu duyduğumdan beri de dilinin çözülmesini iple çekiyordum Koray’ın. Zaman geçiyor, hızla hem de. Gün geldi ve küçük küçük konuşmaya başladı. İlk önce sadece ben anlıyordum ama olsun. Hem bu insana öyle büyük bir haz veriyor ki. ¨Onun dilinden annesi anlar¨ diyorlardı, ben de bir seviniyordum bir gurur duyuyordum sormayın. Sanki dünyadaki en önemli şeyi yapıyordum: bir çocuğun daha doğrusu kendi çocuğumun ne dediğini anlayabiliyordum.
Daha sonra bir bakmışsınız çorap söküğü gibi geliyor kelimeler. Siz onunla ne kadar çok konuşur ve onu konuşturursanız o kadar hızlı gelişiyor dili. Genetik etkenler vardır elbette. Ben 1.5 yaşında bayağı güzel konuşuyormuşum. Kardeşim 3.5 yaşında ancak çözülmüş mesela. Koray’ın da benim gibi geveze bir annenin yanında erkenden konuşacağını varsaymıştık ki öyle de oldu. 1.5 yaşında konuşmaya başladı ancak ne zaman ki 2 yaşından bir iki ay sonra

Yazının Devamı

Zaman geçiyor, çocuk büyüyor

3 Ocak 2012

Zaman akıp gidiyor demişlerdi inanmamıştım.

Daha dün kucağıma aldığımda minicik bir şeydi, şimdi 3 yaşını geçti. İki saatlik uykuyla geçirdiğim geceler, kopmaya yakın hale gelen meme uçları çok uzak değil oysa. Gazıydı, kakasıydı, uykusuydu derken bir bakmışım emekliyor, yürüyor. Koltukların tepesinde geziniyor. Öyle hızlı geçiyormuş ki meğer insan unutuyor neler yaşadığını. Şimdi benimkimden küçük çocuğu olan arkadaşlarımı dinlerken eskiyi düşünüyorum, hatırlamaya çalışıyorum.

Bir arkadaşım bebeği biberon almıyor diye sızlanıyor, bir diğer arkadaşım emzik almıyor diye, bir diğeri gaz yüzünden uykudan uyanıyor diye mutsuz. Biraz daha büyüdüğünde ise ‘bütün gün üstümde’ diye söyleniyor. Zannediyor ki sadece kendi çocuğu ona yapışık geziyor. Yok öyle değil, yaşadağımız her şey doğal süreç. Sağlıklı bir çocuğumuz varsa önce ona şükretmeli sonra da olayları çok büyütmemeli ve durumu kabullenmeliyiz.

Hep yazıyorum, kabullenmeye başladığınızda sorunlar, süreçler o kadar da mutsuz etmiyor artık sizi. Tüm bunlar normal olan zaten. İlk üç ay bebeğin gazlı olması beklenir genelde, kendi kendine dönmeye başladığında azalacak ve eninde sonunda ortadan kalkacak mesela. Emzik

Yazının Devamı