Seferdeyken vefat eden Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümü gizlenmişti. Şimdilerde Kanuni’nin gerçek mezarının olduğu, daha doğrusu vücudunun iç aksamının gömüldüğü yer araştırılıyor. Burada kalbi de var mı onu bilemeyiz
Hürrem Sultan’ın mezarı da Kanuni Sultan Süleyman’ın yanında...
Ünlü Szigetvar (Zigetvar) Kalesi 5 Eylül 1566’da düştü. Bugünkü Macaristan’da, Tuna’nın üzerindeki bir adadadır. “Sziget” ada, “var” şehir ya da kale; demek ki Tuna üzerindeki ada kalelerden biriymiş. Kanuni’nin fethettiği kale neredeyse tamamen tahrip edilmiş ve yeniden yapılmıştır. Bugünkü kale temelde Osmanlı askeri mimarisini yansıtır.
5 Eylül’de zafer davulları vurduğunda cihan padişahı Muhteşem Süleyman hasta olarak geldiği bu seferde zaten iki gün önce vefat etmişti. Ölümü gizlendi. Cesedin acele tahniti için iç organların çıkarılması gerekiyordu; onlar çadırın içine gömüldü. Tahnit edilip giydirilen padişahın naaşı tahtına oturtuldu ve zafer geçidi yapan ordusunu selamladı. Hastalığından dolayı gelişi istisnai olarak arabada olmuştu. Naaşının nakli de arabada yapıldı. İstanbul’a yaklaşıldığında ölüm haberi ancak duyuldu. Orduda gulgule yeri göğü tuttu; yeni padişah Sultan Selim Han’a biat edildi.
Der Spiegel dergisi Kapalıçarşı’daki çökme tehlikesinden bahsedince herkes ayaklandı.
Kapalıçarşı’yı vatandaş girişimi kontrol etmeli
Almanya’da yayımlanan ünlü Der Spiegel dergisi Kapalıçarşı’daki çökme tehlikesinden bahsedince herkes ayaklandı. Aynı sorun yıllardır tekrarlanır. 1894 depreminde çökmeler, iç duvarların incelmesinden ve bazılarının kaldırılmasından,
yan geçiş için açılan kapılardan dolayı olmuş deniyor.
Sık sık başka vakıf dükkanlarında da bu gibi esnaf açgözlülüklerine rastlanır. 926 dükkanın duvarının incelmesi, 135’inde de bazı duvarların yıkılması ne kadar doğrudur bilemeyiz ama bu olay var. Çatıların üstünü birtakım su tanklarının doldurduğu aşikar. Esnaf çarşının bakımsızlığından dolayı belediyeyi ve vakıfları suçluyormuş. Kabahat samur kürk olsa kim üstüne alır.
Kapalıçarşı’nın yerinde Bizans zamanından beri geniş bir çarşı pazar alanının olduğu gerçek. Lakin Ortadoğu’da kapalı çarşılar geleneği İran Selçuklu medeniyetine has bir olgu. Daha doğrusu Selçuklulular devrinde zirvesini yaşayan bir gelenek. Fatih devrinden sonra bildiğimiz ünlü Bedesten (Bezzazistan), Sandal Bedesten gibi yerler çok kıymetli eşyanın alınıp satıldığı, emanet bırakıldığı hatta para saklanan yerlerdi. Bugün kalın duvarları oyup dar dükkanda yer kazanmayı düşünen akıllılardan geçilmiyor. Teftişin ne kadar yapıldığı bilinmiyor.
Saldırmanın gereği yok
Bir memlekette bu gibi eserler sadece belediye ve vakıfların kontrolüne bırakılamaz. Vatandaş girişiminin eski eserlerin kontrolüne el atması, aksamaları izlemesi kaçınılmazdır. Hiç kimseye saldırmanın gereği yok. Kapalıçarşı, içindeki esnafın konuştuğu bir alay yabancı dille, alışveriş becerikliliğiyle dikkati çeken ve gelir getiren
bir bölge, kendine göre renkli bir mekan.
Öte yandan İstanbul mimarisinin hem kendini koruyan hem de çelişkili olarak kazanç hırsı yüzünden kendini tüketen bir geniş abidesi. Bir küçük kısımda imalat atölyeleri var; altın ve gümüş işi devam ediyor.
Yakın gelecekte
bu çarşının dejenere olmaması için sadece mimarisinin değil, esnaf faaliyetlerinin, alışveriş düzeninin, satılan malların kalitesinin, cinsinin de tespit ve denetimi gerekir. Bunu da belediye denetimi değil, belediyeyi de denetleyen vatandaş inisiyatifi yerine getirmelidir.