Türk amatör tarihçiliği zaman zaman ırkçı veya güya çok İslamcı eğilimlerle birtakım uyduruk padişah eşi isimleri veriyor. Liste bu kadar kalabalık değil, piyasada dolaşanların da hiçbiri doğru değil
Osmanlı hanedan tarihinde ilk vakayinameler padişahların evlendiği prensesler üzerinde bilgi verir. Bu dönemde padişahların zevceleri nikahla almaları âdeti vardı, sonraları bu âdet kalkmıştır. Nikah imparatorluk prenseslerinin yani sultan hanımların evliliklerinde söz konusu olan ve parlak bir düğünle birlikte kutlanan bir olaydı. Hatta çocuk yaşlarından beri evlendirilen Fatma Sultan veya Kaya Sultan gibi prenseslerin hayatlarında birkaç izdivaçları olmasına rağmen düğün ve nikah âdeti uygulanmıştır.
Şehzadeler için 16’ncı asırdan itibaren bu âdetin kalktığı görülüyor. Bu asırda bilinen en son nikah Kanuni’nin Hürrem’e kıydığı nikahtır. II. Osman (Genç Osman) ise tek evlilik taraftarı ve cariyeden gelme evliliğe karşı çıktığı için Şeyhülislam Esad Efendi’nin kızıyla nikah kıydırarak evlendi. Yavuz Sultan Selim’in eşi Hafsa Sultan’ın Kırım Hanı’nın kızı olduğu söylenir. Bundan sonra prenseslerle evliliklerden vazgeçildi.
Hanedana gelen gelinlerin künyesi iyi tutulmadı
18’inci asırda II. Mahmud’un validesi Nakşidil Sultan’ın Aimee du Buc de Rivery olduğunu tarih meraklılarının bazıları tekrarlayıp dururlar ancak hikaye pek gerçek değil. Aimee du Buc de Rivery İmparatoriçe Josephine’in akrabasıymış ama Nakşidil Sultan Gürcü asıllıdır ve tıpkı Hürrem, Kösem, Hatice Turhan Sultan ve Emetullah Gülnuş Sultan çizgisinde olduğu üzere hanedanın son büyükannesidir. Çünkü herkes II. Mahmud’dan gelir.
Hiç şüphesiz ki Roma İmparatorluk silkiyle akraba olmak ortaçağlarda sadece Rusya ve Avrupa hanedanları için değil Müslümanlar için de makbuldü. Osmanlı Bizans’la akrabalık kurdu. Orhan Gazi İmparator Kantakuzen’in kızı ile evlendi. Akkoyunlu Uzun Hasan, Trabzon Kommen hanedanından gelin alarak onlarla akraba oldu. Yani Şah İsmail Safevi de anne tarafından Kommenlerin torunudur. Hanedanlar başka hanedanlarla akrabalık kurar. Bu hâkimiyet için şarttır.
Türk amatör tarihçiliği zaman zaman ırkçı veya güya çok İslamcı eğilimlerle birtakım uyduruk padişah eşi isimleri veriyor. Liste bu kadar kalabalık değil, piyasada dolaşanların da hiçbiri doğru değil. Böyle Janet, İda, Bulgar Sonya, Helga gibi isimlere lütfen itibar etmeyiniz. 19’uncu yüzyıldaki padişah karıları ve anneleri hemen hemen Kafkas asıllı beylerin saraya hediyesidir. Maalesef hanedana gelen gelinlerin künyesi iyi tutulmamıştır. Fakat isimler böyle uyduruk listelere neden olacak kadar kalabalık değildir. Son Osmanlı Padişahı Vahdeddin’in damarlarındaki Türk kanının yüzde 0.6 nispetinde olduğu nasıl tespit edilmiş ben şaşarım; hiçbir jeneolojik tespit böyle hassas (!) bir miktar veremez.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin hakkıyla parlayan bir yıldızı var. Aklı başında tahliller yapan bir iktisatçı. Hırsları zekasının önünde olmayan nadir insanlardan. Belli ki siyasete celbedilmiş ve kararını verdikten sonra da ciddi olarak politika yapıyor. Ben CHP Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke’yi yüz yüze çok kısa olarak tanıdım. Ama annesi rahmetli Doktor Füsun Sayek’in hastasıydım, okul yıllarından beri arkadaşızdır.
Karakterimiz bu değil
İki aylık kısa Hacettepe Üniversitesi talebeliğim sırasında Füsun’u ve İskender Sayek’i tanıdım. İki tane zeki, cana yakın tıp öğrencileriydi. İskender Hacettepe Tıp Fakültesi’nin dekanı ve ünlü bir cerrah oldu. Hatay’ın Hıristiyan Ortodoks çiftçi ailelerindendir. İskender hoca hastalarına karşı son derece müşfik, ilmi ve fenni, derin, iyi dost, mütevazı adamdır. Kendisine sağlığımı borçlu olanlardanım.
Bu mutlu evliliğin zeki bir ürünü benim gibi herkesin uzaktan yakından takdir ettiği Selin’dir. Selin bu ülkenin laik zihniyetli aydınlarından. Selin’in partideki başarıları ve toplumda edinmekte olduğu yeri göz önüne alırsak saldırmak için bazı edepsiz kasabalı politikacıların geç bile kaldıklarını söylemek gerekir. Bu çevrelere karşı uyanık olmalıdır. Bunun sağla solla alakası yok; biz cihanşümul imparatorluğun vârisleriyiz. Sadece İstanbul’da değil, birçok şehir ve kasabamızda her dinden insan birlikte büyüdü, kardeş kardeş yaşadı. Hiç şüphesiz çatışma zamanları da oldu. Onları bilmeliyiz. Ama toplumumuzun karakteri bu değildir.
Geçen hafta Papa Francesco ile Rus Ortodoksları Patriği Kirill’in Küba’da bir buluşması vuku buldu. Patrik Kirill ilahiyat ve çağdaş dünyanın problemleri üzerinde çok kayda değer yazılar ve kitaplar yazan bir din bilginidir. Rusya’daki kilise kuvvetleniyor; gerçi kendine göre sorunları var. Ama devletle ilişkisi son derece güçlüdür, daha doğrusu devlet kiliseyi tıpkı çarlar devrindeki gibi sıkı biçimde etkilemeye başladı. Papa Francesco ise kriz içindeki Katolik Kilisesi’nin başına geçti. Mütevazı bir din adamı rolünde; başka yönleri üzerinde bir fikrimiz yok. Birtakım sorunları nasıl çözeceği henüz malum değil.
Roma Ortodoks Patriki Bartholomeos cenapları Küba’ya bundan 10 sene evvel gitti. Âlemde yalnız kalan bir Küba’ya daha doğrusu Kübalılara el etti. Bu gibi yaklaşımlar ancak takdir edilir. Hiç kuşkusuz Ortodoks âleminin ruhanî lideri İstanbul’daki Roma Ortodoks patrikidir. Bunun böyle olduğunu bilelim. Patrikhanenin bu vasfını tanımak ve saygı göstermek bizim işimiz ve de görevimizdir.