Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gösterge Krizden bu yana, daha doğrusu 11 Eylül 2001'den bu yana dünyada inanılmaz bir likidite bolluğu yaşanıyor. Tabii bunun tek nedeni ABD Merkez Bankası'nın (FED) faizleri düşürmesi değil. Nitekim son iki yıldır faizler epeyce arttı ama küresel koşullar pek değişmedi. Japonya'nın düşük faiz uygulaması da buna katkı sağlıyor. Öte yandan Çin ve Hindistan'ın çok hızlı büyüme performansları dünyada emtia, özellikle petrol, demir ve altın fiyatlarını, sıçratıyor. Bu da aşırı bir birikim yarattı. Seçimlere 52 gün kaldı. Buna rağmen siyasal partilerin seçim bildirgeleri henüz açıklanmadı. Aslında bu Türk siyasetinin ne denli program dışında tezahür ettiğinin bir göstergesi.. Ortaya çıkan aşırı likidite gelişmekte olan ülkelere yoğun biçimde aktı. Önceki gün Bankalar Birliği Başkanı Ersin Özince de yaptığı konuşmanın başında bu konuya değiniyordu. (Aşağıdaki grafik de bu konuşmadan alınmıştır) Son iki yıldır gelişmekte olan ülkelere 450 milyar dolara yakın para akıyor. Böylece bu ülkelerde mali piyasalarda bahar değil, yaz havası esiyor. Türkiye de bu ülkeler içinde ciddi pay alanlardan biri. Üstelik bu pay giderek büyüyor. Üç yıl önce gelişmekte olan ülkelere 300 milyar dolar kadar para akarken, Türkiye'nin payı yüzde 7 kadardı. Şimdi bu yatırımlar 450 milyar dolara yaklaştı, Türkiye'nin aldığı pay da yüzde 10'u aştı. Küresel sermayenin neden arttığını biliyoruz. Fakat düşünmemiz gereken 3 konu var: Birincisi bu payın neden arttığı mutlaka doğru anlaşılmalı. İkincisi, bu yatırımların Türkiye ekonomisi üzerinde yarattığı etkiler belirlenmeli. Aksi takdirde şu anda gelinen nokta yanlış yorumlanabilir. Ve üçüncüsü, bunun değişmesi durumunda ne olacağının anlaşılması gerekir. Türkiye'nin artan payı Bu payın 2004 yılında artmaya başlamasının temel nedeni kuşkusuz Türkiye'nin AB'ye tam üyelik perspektifinin ortaya çıkmasıdır. Siyasal istikrara ya da tek parti iktidarına bunu bağlamak yanlış olur. Öyle olsaydı artış daha önce başlardı. Tabii bu arada 2003 yılında izlenen mali disiplinin ve enflasyonda elde edilen düşüşün de ciddi rolü var. Yabancı yatırımların etkileri bol miktarda tartışıldı. İstihdam ya da ihracat etkisi bulunmuyor. Sadece içeride hem kamuya, hem de özel kesime finansman kolaylığı sağlıyor. Öte yandan, cari açık veren ekonominin dalgalı kur sisteminde bunun dengelenme olanağını da ortadan kaldırıyor. Kısacası, mali kesime çok önemli katkılar sağlasa da reel kesime katkıları sınırlı düzeyde kalıyor.Ancak küresel iklim değişir ve bu sermaye bolluğu ortadan kalkarsa ne olacak? Elbette ülkeyi terk eden sermaye miktarı ve onun çıkış hızına göre ortalık karışacaktır. Peki, şu anda yarışan siyasal partiler, AKP'nin başına konan bu talih kuşunun (yani küresel sermaye bolluğunun) havalanması halinde ne yapacaklarını planlıyor mu? Biz bir şey gözleyemiyoruz. hgunes@milliyet.com.tr Ya küresel likidite azalırsa...