Hafta başında TÜİK 2009 yılının üçüncü döneminde turizm gelirlerinin yüzde 4.6 azaldığını, ancak giderlerinin geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 38.3 arttığını açıkladı. Gelirler azalırken, diğer yandan giderlerin artması yıllardır döviz ağacı olarak gördüğümüz turizmin kuruduğunu mu gösteriyor? Bakalım.
Yurtdışına çıkan turist sayısı yüzde 3’e yakın artmış. Çok ilginç. Sanki küresel krizin en ağır darbe verdiği ülkelerden biri Türkiye değil. Anlaşılan kriz bizim zenginleri hiç etkilememiş.
Malum, turizm gelirleri anket yoluyla giren ziyaretçi sayısı üzerinden tahmin ediliyor. Giren ziyaretçilerin bir kısmı yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız olduğu için gelirlerin yüzde 26’sı yurtdışında yaşayan vatandaşlardan sağlanıyor. Turizm gelirlerinin yüzde 38’i paket turlardan, gerisi de kişisel seyahatlerden sağlanıyor.
Az harcıyorlar
Türkiye’de yabancılar (ağustos ayında) ortalama 608 dolar, vatandaşlar ise 1168 dolar harcıyor. Bu da başka bir üzücü durum. Demek ki, turistler vatandaşlarımız kadar bile harcamıyor. Kaldı ki, dünyanın turist sayısı açısından 8. ülkesi olan Türkiye yüzde 2.7 paya sahip, ama turizm geliri açısından 9. sırada ve yüzde 2.3 paya sahip.
Fakat bu sektör sadece döviz sağladığı için değil, sosyokültürel boyutlarıyla da çok önemli. Birincisi, turizm emek yoğun bir sektör olduğundan işsizliğe karşı büyük bir çare. Bu aynı zamanda gelir dağılımının da düzelmesine yardımcı oluyor. 2008 yılında yaratılan istihdamın yüzde 15’ini turizm sağlamış. Türkiye’de 1 kişinin istihdam maliyeti 220 bin dolar, turizmde 89 bin dolar.
İkincisi, dünyaya açılmayı sağlıyor. Açık görüşlü, çağdaş bir toplum oluşmasına elveriyor. Kıyı şeritlerinde muhafazakâr siyasal eğilimlerin azalmasının en önemli etmeni de turizm değil mi?
Neredeyse yarısı Antalya’da
Turizm bir sürü sektörü arkasından sürüklüyor. Çünkü bizim ülkemizde başaramazsak da turizm yahut tatiller para harcamak içindir. Türkiye’de turizmin milli gelirin yüzde 3’ü olduğu, bunun da üçte birinin Antalya’dan sağlandığı belirtilebilir. Ülkemize gelen yabancıların yüzde 70’i hava, yüzde 20’si de kara yoluyla geliyor.
Türkiye’de işletme belgeli 2562 tesis ve 565 bin yatak var. Oysa 1991 yılında 1400 tesis ve 200 bin yatak vardı. Demek ki, 20 yıldan az bir sürede neredeyse ikiye katlanmış. Ülkedeki belgeli yatakların hala yüzde 44’ü Antalya’da. Bu da başka bir sorunumuz. Türkiye’de yatırımların yüzde 50’si ithalata dayanıyor, turizmde yüzde 6’sı. Üstelik turizm diğer sektörlerden de daha fazla teşvik almıyor.
2020 yılına kalmadan turizm gelirleri 35 milyar doları aşabilir. Yani 10 yıl içinde bu kesimde gelirlerimiz yüzde 50-60 oranında büyüyecek. Peki, bu kesime gerekli ilgiyi gösteriyor muyuz? Bize kalırsa, hâlâ hayır.