Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gösterge Bütçenin de 170-180 milyar dolar olduğu düşünülürse, sosyal güvenlik açıkları bütçenin yüzde 10'unu aşıyor. Oysa bütçe açığı bu rakamdan düşük. Yani, böylesi bir açık kalemi olmasa bütçe fazla verecek.Sosyal güvenlik reformu daha önce de Meclis'ten geçmiş, fakat Cumhurbaşkanı Sezer tarafından itiraz edilerek Meclis'e geri gönderilmişti. Sezer'in sakınca gördüğü hususlar haklı olabilir. Fakat bu reformun yürürlüğe girmesiyle hemen sonuç alınamayacaktır. Bütçedeki yükün azalması için zaman gerekmektedir. Bütçe açıklarının son yıllarda temel nedenlerinden biri sosyal güvenlik sistemindeki açıklardı. Sosyal güvenlik sistemindeki açıklar milli gelirin yüzde 4-5'ine ulaşıyordu. Elbette bu çok yüksek bir açık... Milli gelirin 500 milyar dolar olduğunu düşünsek, 20 milyar doları aşan açık veriliyor. Öncelikle sorunun nereden kaynaklandığını açıklayalım. Türkiye'de yoğun bir işsizlik sorunu var. Bu nedenle çalışanları erken emekli edip yeni nüfusa iş açma eğilimi var. Özellikle 1992 yılında Demirel-İnönü hükümetinde bu yönde adım atılıp erken emekliliğin önü açılmıştı. Öte yandan çalışanlar da prim ödeyip çalışmayanların, yani emeklilerin maaşlarını ödüyor. Kayıt içinde, yani prim ödeyen çalışan sayısı çok daha yüksek olmalı ki, diğerlerinin paraları ödenebilsin. Oysa ülkemizde erken emekli olunca çalışmayan insan sayısı artıyor. Belki resmi işsizlik sayısı da azalıyor ama çalışanların ödediği primler emeklilerin paralarını ödemeye yetmiyor. Fark bütçeden karşılanıyor ve bütçe de müthiş bir açık veriyor. Bunun için alınabilecek önlemler ortada. Önce erken emekliliği ortadan kaldırmak gerekiyor. Prim ödeme süresi uzamadan sistemin sürdürülebilmesi olanaksız. İşsizliğin azaltılması isteniyorsa, bunun yeni iş sahalarıyla geliştirilmesi gerekiyor. İkincisi, kayıtlı çalışan sayısının artması gerekiyor ki, daha fazla prim toplanabilsin. Bunun için belki de çalışanların da işverene maliyetlerini düşürecek biçimde primleri düşürülebilir. Diğer bir deyimle, hem prim ödeyen sayısı artacak, hem de süresi uzayacak. Öte yandan emeklilik nedeniyle alınan ücret süresi düşecek. Bu değişiklikleri yapmak şart. Sorun nerede? Tabii bu değişiklikler yapıldıktan çok sonra sistem denk ve çalışabilir bir hale geliyor. Üstelik toplanan primlerin de doğru değerlendirilmesi yahut nemalandırılması gerekiyor. Tıpkı özel emeklilik fonlarında olduğu gibi. Oysa devlet şimdiye dek bu fonlarda biriken paraları hep çarçur etmişti. Kaldı ki, açık veren bir sistemde fon da oluşturulamaz. Bir sorun da şimdi çalışanlar şimdi emekli olanların parasını ödüyor. Bu çarpık bir durum. Bu çarpıklık nedeniyle sistemin iki yakası bir türlü bir araya gelemiyor. Oysa şimdi çalışanlar daha sonra emekli olanların primini ödemeli. Yani ödeyen, ödediğini daha sonra nemasıyla almalı. Dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde bu sistem sorunlu. Ama o ülkelerde yaşam süresi uzun ve nüfus yaşlı. Doğal olarak sistemin böyle bir açığı var. Yani, emekli sayısı yüksek ve süresi uzun. Bizde ise tam tersi ama kayıtlı çalışan sayısı düşük. Nihayet sisteme devlet katkısı açık mı sayılmalı, tartışması var. Elbette devlet katkısı olabilir. Ama bunun adı açıktır. Umarız tasarı Meclis'ten bir an önce geçer. hgunes@milliyet.com.tr İyileşme zaman alacak