Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Son aylarda zaman zaman bu köşede, ekonomiden uzaklaşarak basınla ilgili sorunları tartışıyorum. Hayli de destek buluyorum. Türkiye’de ekonomi ne kadar sorunluysa, basın da o kadar sorunlu.
Benim köşe yazarlığı serüvenim bundan 21 yıl önce bir yerel gazetede başladı. Yeni Yüzyıl gazetesiyle ulusal basına transfer oldum. Son 9 yıldır da Milliyet’teyim. Elbette gazeteciyim diyemem. Ben bir öğretim üyesiyim. Ancak basın hakkında epeyce bilgi edindiğimi belirtebilirim.
Bundan birkaç ay önce gazetelerin fiyatlarından şikâyet eden iki yazı yazmış, basının en büyük patronu olan Aydın Doğan’ın “tiraj kaybetme” endişesiyle zam yapmamasını eleştirmiştim. Malum, Türkiye’de gazetelerin çoğu zararda. Batı’da da gazeteler benzer maliyetlerle basılıyor, ama çok daha pahalı. Aydın Doğan’ın benden etkilendiğini sanmıyorum, ama gazeteler son aylarda, krize rağmen bir hayli zam yaptı, çok da hayırlı oldu.

Basının birinci özgürlüğü
Türkiye’de basının özgürlüğü tam puanlık bir iletişim fakültesi doktora tezi konusudur. Basının birinci özgürlüğü haber konusu olanlaradır. Malum, şirketler sık sık haber olur. Ancak bu şirketler aynı zamanda reklam verdiğinden haberleri etkilemeye çalışabilir. Bu durumda basın, özgürlüğünü yitirir. Reklamsız yaşayabilen, sadece okuruyla ayakta durabilen gazete ise özgürdür. Reklam geliri basının artık kârı olmalıdır. Bu nedenle son zamların basını daha özgürleştirdiği belirtilebilir.
İşadamlarının yanı sıra Türkiye’de siyasetçiler de basını genellikle baskı altına almak istemiştir. Malum, halk arasında “iktidarın sesi” gibi yakıştırmalar vardır. Unutmayalım, basından şikâyetçi olan Özal da bir zamanlar “İcraatın İçinden” diye tüm kanalların yayımlaması gereken bir programı çıkarmıştı.
Aslında, basının özgürleşmesi demokrasiyi güçlendirdiği için demokrasinin gelişmesini isteyenlerin bu doğrultuda çaba göstermesi gerekir. Bir basın kuruluşunda hükümete karşı eleştiriler hep yer alabildiyse, bu, demokrasinin en belirgin işaretidir.

Tazminat sorunu
Bundan 30 yıl önce Türkiye’de basın patronlarının çoğu gazetecilikten yetişenlerdi. Şimdi basın patronlarının hepsinin bir dizi başka işi var. Bu gayet doğal, çünkü dünyada medya sektörü eskisinden çok farklı. Fakat yine de burada tek önemli kriter, basının yine özgürlüğüdür. Patrondan da, iktidardan da, farklı ekonomik menfaat gruplarından da.
Bununla beraber, Türkiye’de basının özgürlüğünü değerlendirirken yayın politikasındaki sınırların belirlenmesi konusunda uzlaşma gerekiyor. Sınırsız özgürlük olamaz. Haber yahut yorumlarda gerçek olmayan, doğruluğu teyit edilmemiş veya özel hayata ilişkin olan, kişiliği zedeleyen içerikten kaçınılmalıdır. Gazetecilere sık sık tazminat davası açılıyor. Artık bu da düzelmeli. Hem tazminatın tamamını patron yüklenmemeli hem de yargıdaki tazminatlar caydırıcı olmalı. Öte yandan, siyasetçilerin de eleştiriler karşısında hoşgörü duygusu (yahut da demokrasi anlayışı) gelişmeli.
Demokrasi için basının özgürleşmesi kaçınılmaz. Ama elbette belli bir “seviye” içinde. Ülkemizde siyasetçinin saygınlığının azaldığı malum. Ama araştırmalar basının da güven yitirdiğini gösteriyor. Kısacası, seviyeli biçimde özgürleşmeliyiz ve saygınlığımızı kazanmalıyız. Demokrasi için.