Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gösterge Tabii bu aynı zamanda önemli bir sosyolojik değişimdi. Cumhuriyetin ilk yıllarında çekilen yokluk insanları tasarruf yapmaya zorluyordu. Kredi ve borçlanma mekanizmalarının toplumsallaşmasıyla tüketim gelirden kopmaya, sosyal kurumların yerleşmesiyle de tasarruf gereksinimi azalmaya başladı. Eskiden altın bir tasarruf aracıydı. Sonra döviz bunun yerine aldı. Kimileri de kısa vadeli tasarruf aracı olarak repoyu tercih etti. Onu da son krizde yitirdik. Bütün bu tasarrufların nihai hedefi bir çatı edinmekti. Herkes bu tasarrufları denkleştirip bir ev almayı hayal ederdi. Hâlâ da öyle. Şimdi buna varmadan araba alınıyor. Ev biraz daha sarkıtılıyor. Bugün Dünya Tasarruf Günü. 31 Ekim'in böylesi bir gün olduğunu çok azımız biliyor. Eskiden çocukken okulda "Ak akçe kara gün içindir" atasözü anlatılır, tasarrufla ilgili bilgiler verilirdi. Sonraları unutuldu gitti. Özal dönemiyle büsbütün tüketici olduk. Yine de ülkemizde tasarruf eğilimi yüksek sanılmasın. Hatta (kişi başına) aynı gelir düzeyinde olduğumuz ülkelerle bir karşılaştırma yapıldığında bile gerilerde kalınıyor. Üstelik bu sadece Özal döneminde oluşmuş değil. Tarihsel olarak durum böyle görünüyor. Malum, devlet açık verince halkın tasarruflarını kullanmak zorunda kalıyor. Krizden önce özel kesim milli gelirin yüzde 25'i kadar tasarruf yapardı. Ama kamu milli gelirin yüzde 6-7'si kadar açık verdiğinden toplam tasarruflar milli gelir içinde yüzde 17-18'lere düşerdi. Kriz sonrası kamu açığını bir ölçüde kapatmaya başladık. Ancak bu kez özel kesimin tüketim eğilimi yükseldi ve tasarruflar düşmeye başladı. Yani durum yine düzelmemiş oldu. İşte bu anlamda tasarruf yetersizliği ülke ekonomimizde önemli bir sorun. Yıllardır benzer noktada olan ülkelere göre geri kalmamızın temelinde de bu var. Hatta dış açık zilletiyle bu nedenle boğuşuyoruz. Tüketim eğilimi yüksek olunca yahut harcamalarımız ürettiklerimizden fazla olunca ithalat yapıyoruz ve bunu ancak borçla gerçekleştirebiliyoruz. Tabii tüketmeden yaşamak olanaksız... Ancak parasal değerleri gibi doğal kaynakları da tüketmekte özenli olmalıyız. Oysa hoyratça tüketilen doğa insanlığımızı inkârdan başka bir şey değil. Başkalarına, diğer kuşaklara karşı duyarsızlık, saygısızlık!Doğrudur. Dünya nüfusu çok büyüdü. Ve bu tüketimi patlatıyor. Ancak kaynakları hızla artırmak mümkün olmadığına göre elimizdeki tek seçenek bu kaynakları verimli kullanmak. Kullanılmadan azalmasına ya da yok olmasına engel olmak. Tasarruflar yetersiz Küresel ısınmanın temelinde dünya nüfusunun birdenbire yükselmesi ve aşırı enerji tüketimi var. Son elli yıldır insanoğlu enerjiyi verimli bir biçimde tüketmedi. Topraklarımız erozyondan kırıldı. Ormanlarımız yangınlarda yandı. Suyu itinasız kullandık, şimdi susuzluk çekiyoruz. Araba kullananlar da gideceklerin yerin kapısına gitmek istedi, toplu taşımacılığa gereken önem verilmedi. Şimdi birer birey, ama insanlığın parçası olarak kendi kendimize sormalıyız. Biz doğru mu yapıyoruz? Doğaya, ekonomiye gösterdiğimiz duyarsızlık bizi nereye sürüklüyor? Atasözlerimizi bile unuttuk, günümüzü gün edeceğiz diye. hgunes@milliyet.com.tr Küresel ısınmanın nedeni de aynı