Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gösterge Farklı unsurlara da bakıyorlar. Oysa dar gelirli olan kesimlerin tek arayışı var; o da refah düzeylerini yükseltmek. Yoksul kesimlerin AKP'ye oy vermesinin nedenleri böylece anlaşılıyor. Varlıklı kesimlerin de CHP'ye oy vermesinin.Peki CHP neden yeterli oy alamadı? Cumhuriyet mitingleri sonunda birçoklarında müthiş bir umut ve heyecan uyanmıştı. Ne oldu o kalabalıklara? Yoksa CHP'ye mi oy vermediler? Cumhuriyet mitinglerinde kullandığımız deyim unutulmamalı: Apartman daireleri sakinleri! Hatta villa sahipleri! Karşı tarafta ise gecekondular, köylüler. Tabii ikincisi kazandı. Çünkü ülkemizde apartman dairelerinde oturanlar hep zaman azınlık olmuştur. Seçimlerden önce Ertuğrul Özkök seçkinlerin oylarını CHP'ye vereceğini ama istikrar için AKP'nin kalmasını istediklerini, bunun da sağlıksız ve çelişkili bir düşünce olduğunu yazdı. Gerçekten varlıklı kesimler oy verirken sadece ekonomik etmenler etkili olmuyor. Şimdi kimileri Baykal'a öfke kusuyor. Tabii savaşların komutanları zaferden de, hüsrandan da sorumludur. Ancak CHP'nin asıl sorunu liderinden çok siyasal duruşundadır. Bu yeni de değildir. 1970'li yıllar haricinde CHP hep tuzu kuruların partisi olmuştur. Tuzu kuru ya da karnı tok insanların refah artışı beklentisi az olduğundan, cumhuriyet değerleri gibi, ekonomi dışı etmenler siyasal davranışını etkiler. Ama yoksul ya da dar gelirli kesimler mutlaka ekonomik unsurlara bakar. Ne yazık ki, son yıllarda CHP'nin izlediği siyasal strateji apartman dairelerinde yaşayan toplumsal kesimlerin oylarını hedefledi ve bunu büyük oranda başardı. Ama bu aynı zamanda daha iyi bir siyasal sonucun da önünü tıkamış oldu. Geriye kalan kesimlerin oyları alınamadı. Tabii küresel ekonomik konjonktür de CHP için bir talihsizlik oluşturdu.. Dünyada inanılmaz bolluktaki para ve hızlı büyüme Türkiye'de tozpembe bir ortam doğurdu. Kriz yaratacak boyuttaki dış açık bile kolayca, hem de güvenilir biçimde finanse ediliverdi. Suya düşen rafineri satışı hemen sonra 4-5 katına gerçekleşti. Banka satışları gibi özel kesimin yabancılaşması beklenmedik gelirler yarattı. Bütün bu gelir artışları, tüketim ve tatmin yarattı. Tıpkı 1950-1954 dönemi gibi. Ve tıpkı o dönemdeki gibi ortaya çıkan bu harcama patlaması borçlanmayla finanse edildi. Unutmayalım, Brezilya'da mali piyasalar hiç sevmediği ve istemediği solcu Lula iktidara gelince de şaşkındı. Ama sonra para gidecek yer bulamayınca hepsi Lulacı oldu... Sorunun özü siyasal duruş Şimdi dünya ekonomik konjonktürü değişmedikçe AKP'nin siyasal hegemonisinin sonra ermesi ya da CHP'nin bir umut haline gelmesi zor görünüyor. Buna rağmen önümüzde yeni engeller bekliyor. Sarkozy'nin Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğine taş koyması, Meclis'teki DTP'li milletvekillerinin olası taşkınlıkları, Apo ile ilişkileri ya da Barzani'nin bu milletvekillerini himaye etmeye kalkışması ortalığı gerebilir. Hepsinden öte Abdullah Gül'ün sıcağı sıcağına yine cumhurbaşkanı adayı olarak kalacağını açıklaması AKP'nin dayatmacı olacağını gösteriyor. Kısacası, Türkiye zor bir döneme giriyor. Ancak buradan sol yenilenerek çıkabilir mi, bilmek zor. Sorunu lider değişimine indirgemek solun sorunlarını küçümsemek anlamına gelir. Sorun yapısaldır. CHP'ye oy verenler de AKP'nin iktidar olmasından ürkenlerdir. hgunes@milliyet.com.tr Şans faktörü