Gösterge Her ikisinin de ciddi enflasyon kaygıları sürerken bu likidite yardımı temel olarak piyasalardaki likidite sıkışıklığını gidermeyi amaçlıyordu. Buna merkez bankalarının en son borç veren görevi deniyor. Ve bu son derece önemli bir görev.Piyasalar yatışmayınca FED ikinci bir silahını daha kullandı ve borç verme oranını düşürdü. Böylece yaşanan karışıklık karşısında FED kayıtsız kalmayacağını (üstelik bir açıklamayla) göstermiş oldu. Demek ki, enflasyon önlenmeye çalışılırken bile merkez bankaları için piyasaların kargaşası öncelik taşıyor. Aslında bu yumurta-tavuk hikâyesi gibidir. Piyasa istikrarı olmadan fiyat istikrarının sağlanması mümkün değildir. Yahut da tersi.Alınan tedbirlerle küresel dalgalanmaların epeyce yatıştığı gözleniyor. Dün kur düşerken, borsa toparlanıyor, faiz de bir miktar gevşiyordu. Ancak kalıcılık konusunda bir yargıya varmak için henüz erken. Çünkü kredi bataklarının mali kurumlar üzerinde ne denli hasar yarattığı tam olarak bilinmiyor. Geçtiğimiz hafta uluslararası mali piyasalarda ciddi biçimde oynaklık başlayınca önce Avrupa Merkez Bankası, ardından da Amerikan Merkez Bankası (FED) piyasalara "belli" ölçülerde ve "geçici" olarak likidite verdi. 2000 yılında ülkemizde oluşan mali krizde de likidite sıkışıklığı yaşanmıştı. Ancak o dönemde IMF piyasalara likidite verilmesini engellemeye çalışmıştı. IMF'ye göre ciddi bir sermaye çıkışı vardı, döviz aranıyordu ve Merkez Bankası'nın elindeki rezervler yetersizdi. Sıcak paranın çıkışını engellemek için ve sabit kur politikasını sürdürebilmek için IMF likidite verilmesini engellenmeye çalıştı. Tabii bir de o zamanlar MB'ye konulmuş bir Net İç Varlıklar hedefi vardı. Bu aşılıyordu. Ancak bunun bir de kaçınılmaz sonucu vardı. Para kıt olunca faizler de uçtu. Bu sefer bazı kurumlar daha beter durumlara düştü. Özellikle paraya sıkışık kamu bankaları neredeyse felç hale geldi... Şimdi tartışma hâlâ sürüyor. Acaba kasım krizinde Merkez Bankası piyasalara yeterince likidite verseydi, şubat krizini atlatabilir miydik? Bunun değerlendirilebilmesi için verilen likiditenin toplam para arzı içindeki payı ve döviz rezervlerine oranı önem taşımakta. Gereksinim duyulan likidite para arzı içinde çok büyük bir paya sahip değilse enflasyon riski yaratmadığı gibi, döviz rezervlerine oranı da düşükse bir mali kriz riski yaratmayabilir. Kasım krizi ve likidite Kaldı ki kasım döneminde yurtdışına çıkmak için sabırsızlanan bir sıcak sermaye para hareketi olduğu kanısı yanıltıcı olabilir. Bize kalırsa sermayenin çıkış eğilimine girmesi kasımda alınan tedbirlerin yetersiz kalması sonucu oluştu.MB piyasaya yetersiz likidite verince kredibilitesi sorgulanır hale geldi ve şubattaki ikiz deprem kaçınılmaz oldu. Gerçi alınacak tedbirlerin tümü MB'ye ait değildi. Çünkü sorun büyüktü. Fakat kasımdaki krizde MB'nin elinin ayağının bağlı olduğunu piyasalar gördü ve güven yitirildi.Kısacası merkez bankaları dalgalanmalar ya da likidite sıkışıklıkları karşısında kayıtsız kalamaz. Aksi takdirde kendini enflasyon hedefine odaklayıp başını kuma gömmüş olur. Kaldı ki, piyasalardaki dalgalanmalar enflasyon hedefinin şaşmasına da neden olabilir. Nitekim 2006 yılının mayıs dalgalanması enflasyon hedefinin epeyce şaşmasına neden olmadı mı? Özetle, küresel gelişmeler karşısında yabancı aktörlerin davranış ve tutumları bize ders olmalı. Ama her teklif ettikleri yol mutlaka dinlenmemeli. hgunes@milliyet.com.tr İmamın dediği ve yaptığı