Gösterge Önce geldiğimiz eşiği açıklayalım. Birincisi, uygulanan program krize girmiş bir ülkenin borç sarmalından kurtulabilmesi için tasarlanmıştı. Ancak krizden bu yana tam 6 yıl geçti. Yani bu programın artık geçerliği kalmadı. Kaldı ki uzatmalı sevgili IMF bile 2008'de devreden çıkıyor.İkincisi, dünya bir likidite bolluğu döneminde. Türkiye ise böylesi bir konjonktüre tamamıyla teslim olmuş durumda. Ekonomide üretim yapısı hızla değişiyor. Bir yandan verimlilik artışları sağlanırken, diğer yandan da bazı kesimler rekabet gücünü tamamıyla yitiriyor. İthalatın bu denli hızlanması da bunun bir göstergesi. Dünyada likidite pozisyonları değiştiğinde ne olacak? İç dengeler ne hale gelecek? Nasıl bir politika izlenecek? Seçimlere sadece 45 gün kaldı. Ama günler hâlâ transferler ve pazarlıklarla geçiyor. Kampanya döneminde ise gündemin cumhurbaşkanlığı seçimleri ve terör gibi konulara oturması bekleniyor. Oysa ekonomik yapı çok önemli bir eşiğe gelmiş durumda. Siyasal partilerin ne bildirgelerini, ne de söylemlerini ekonomiye yöneltmemesi büyük eksiklik. İki önemli sıkıntıyla karşı karşıyayız: Birincisi, Türkiye ekonomisi hızla büyümeye kalktığında ithalat talebi yükseliyor ve cari işlemler açığı büyüyor. Gerçi bu abartılmamalı. Uluslararası likidite bolluğu olmasaydı ve sıcak para kuru baskılamasaydı ithalat bu kadar artmazdı. Nihayet petrol gibi maden fiyatlarının da aşırı artışı bu açığa neden oldu. Ancak dengeli ve sürdürülebilir bir büyüme yapısı sürdüremiyoruz.İkincisi, ekonomiyi sıkı para politikasıyla frenlemeye kalktığımızda vergi gelirleri hızla düşüyor ve bütçe açık vermeye başlıyor. Diğer bir deyimle, yüksek büyüme dış açığa, düşük büyüme de (sıkı para politikasıyla elde edildiğinde) kamu açığına neden oluyor. Bu iki durum bize gerek para, gerek maliye politikasında yanlış bir doğrultuda olunduğunu gösteriyor. Artık Türkiye ekonomisinin hem miadını doldurmuş, hem de ciddi hasar yaratmaya başlamış olan bu programı bir an önce terk etmesi gerekiyor. Çünkü bundan böyle bir istikrar programına değil, dengeli ve hızlı büyüme modeline gereksinimimiz var. Bu modelin aynı zamanda dış rekabet gücüne dayanması gerekiyor. Ya iç açık ya da dış açık Siyasal partiler bu konuda ne düşünüyor, bilmiyoruz. Ağar ve Erdoğan'ın TÜSİAD konuşmasını izledik. AKP'nin eski tas eski hamam gideceği ortada. Kaldı ki ekonomi kurmaylarının geldikleri yerlere bakarsak finans kesimi ağırlıklı görünüyor. Bu da gösteriyor ki reel ekonomi ve uluslararası rekabetten çok mali piyasalardaki rüzgârlara bakma eğilimi sürecek. DP ve MHP'nin söylediği hiçbir somut politika önerisi bulunmuyor. Soyut biçimde ortadaki bozukluklara işaret edip "Bu böyle gitmez" diyorlar. Gerçi barajı 4 parti geçerse AKP'nin en yakın koalisyon ortağı DP görünüyor. Bu nedenle belki de çatışma yaratacak konulardan kaçınmak gerekiyor.CHP'nin de çıkmazları var tabii. Onlar da sosyal adaletçi bir politika olan gevşek bütçe politikası uygulamak isteyebilirler. Oysa iç ve dış konjonktür itibariyle bunun tam aksini uygulamak gerekiyor.Siyasal partilerin programları, bildirgeleri ortada olmayınca bir farkları kalmıyor. Oysa zaman hızla geçiyor. Tıkanma, şimdilik likidite bolluğuyla gizlense de, günün birinde telafi edilemeyecek bir hasara dönüşebilir. hgunes@milliyet.com.tr Bildirgeler ortada yok