Gösterge Başbakan ise bu kararı demokrasiye sıkılmış bir kurşun olarak değerlendirdi! Keşke Sayın Başbakan askerlerine kendisini seçtirseydi de demokrasi zarar görmeseydi! İnsaf! Böylece karar, hem demokrasiye aykırı nitelenmiş oldu, hem de hukuka. Anayasa Mahkemesi kararını önceki gece açıkladı: "Cumhurbaşkanı seçmek için toplantı yeter sayısı 367dir". Şimdi tutucu-liberal kesim müthiş bir patırtı içinde: Bu karar hukuka aykırıdır! Neden? Çünkü bu karar kendi istediklerinden farklı. Anayasa Mahkemesi'nin kararı siyasidir, kendilerininki hukuki. Bravo! Ülkemizde komik tezler savunulur, sonra unutulur. Mesela 1 Mart tezkeresi Meclis'ten geçmediğinde "Madem savaşa girmiyoruz, bu ekonomi yürümez, batarız" çığlıklarıyla borsalar çökmüştü. Dünya ekonomi literatürüne de örnek olmuştu!Bir karar sayısının toplantı yeter sayısının altında olmasını savunmak da bizim liberal aydınlarımıza nasip oldu. Eğer bu tez çok beğenilen Batı'da anlatılmaya çalışılsa, bir de hukuk literatürüne örnek sokulmuş olacak!Elbette Anayasa Mahkemesi kararları tartışılmalıdır. Aksi takdirde anayasa hukuku bir bilim olmaz. Öte yandan, anayasa mahkemelerinin kararlarının siyasal nitelik taşıdığına da kuşku yoktur. Aksi de savunulamaz! Çünkü her hukuki karar içinde bulunduğu toplumsal ve siyasal koşullarda şekillenir. Hukukun pozitif bir bilim olmadığı da buradandır. Gerçi rahmetli Turan Güneş "Türk pozitif hukukunda yürütme organının düzenleyici işlemleri" başlıklı tezinde bu kavramı kullanmıştır, ama bu farklı bir konudur. Gelelim seçimin demokratik olmasına. Prof. Süheyl Batum iki önemli konuya işaret ediyor. Birincisi, milletvekillerinin lider tarafından seçilip cumhurbaşkanı adayının aynı lider tarafından belirlenip Meclis'e sunulmasını Batum demokratik bulmuyor. Oysa bu demokratik olmasa da Anayasa'ya uygun.. İkincisi, azınlık bir oya dayalı olarak cumhurbaşkanının seçilmesini de demokrasiyle bağdaştırmıyor. Ama bu yine Anayasa'yla bağdaşıyor. Kısacası, mevcut Anayasa'ya göre cumhurbaşkanı seçimi demokratik olmayabiliyor. Şimdi iş genel seçime döndü. Bu elbette en demokratik çözüm. Seçimden sonra kim 367'yi bulursa ortaya çıkacak cumhurbaşkanı adayına kimse karşı çıkamaz. Buna CHP de dahil. Literatüre katkılar! Son zamanlarda hassas ekonomik dengeler tezleri işlenmeye başladı. Oysa Mahkeme seçim kararı alır almaz, piyasalar olumlu tepki verdi. Hatta kimilerine göre piyasalar erken seçim sonrası oluşacak koalisyonu bile satın aldı. Gerçi biz aynı kanıda değiliz. Özellikle koalisyon oluşmadan yaşanacak gergin süreçte piyasaların bir süre için olumsuz tepki vereceğini düşünüyoruz. Ama küresel likidite bol olduğu sürece bu da çabuk atlatılacaktır. Çünkü küresel likidite bir kadının çirkinliğini örten şık elbiselere dönmüştür. Yurtdışında Türkiye'deki gelişmelerin nasıl algılandığı ve AB süreci elbette büyük önem taşıyor. Bu hafta sonu Fransa'da cumhurbaşkanlığını Sarkozy kazanırsa, Türkiye AB üyeliğinin üzerine bir bardak su içebilir. Bu durumda Türkiye'nin uluslararası sermaye piyasalarındaki kredisi etkilenecektir. Bu nedenle yeni gelen koalisyonun AB sürecini canlı ve açık tutması bir zorunluluktur. Son söz: Piyasa ekonomisi demokrasi ve istikrar ister. Mahkemenin kararı her ikisini de sağladı ki ortalık yatıştı. Erdoğan'ın dediği gibi demokrasiye kurşun sıkılmış olsaydı, piyasalar çökerdi. hgunes@milliyet.com.tr Hassas ekonomik dengeler?