Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Kürt sorununu yine gündeme taşımaya çalışıyor. Kürt sorunu bir türlü arzu edilen biçimde çözülemiyor. Çünkü geç kalındı. Bir toplumsal sorunun çözülmesi için zamanında algılanması ve çözüme yönelik siyasal iradenin konulması gerekir.
Kabul edelim, Türkiye tarihsel olarak Kürt realitesini hep görmezden geldi. Sonunda terörist PKK’nın bölge halkından destek görmesiyle bu politika iflas etti ve 1992 yılında Başbakan Demirel bu realiteyi resmen kabul ettiğini açıkladı. Ama sonra bunun gereği olan adımlar atılmadı. Şimdi yine PKK ile Batı bir çözüm biçimini dikte ediyor. Ve biz farklı bir çözümü üretemiyoruz.

Sorun siyasal değil, kültürel
Türkiye tarihinde aydınlar genellikle gaflet içinde olmuşlardır. Aydınlar Kürt sorununu uzun yıllar bir kalkınma sorunu olarak algıladı. Bugün de demokrasi sorunu olarak sunmaya çalışıyor. Bir türlü bunun adına “Kürt açılımı” diyemiyor.
Azınlıkların en önemli sorunu demokratik temsildir. Ancak Türkiye’de Kürtlerin böylesi bir seçme ve seçilme kısıtı hiç olmadı. O nedenle sorun siyasal temsilde değil, kültürel kimliğin varlığının tanınma ve yaşatılmasındadır. “Kürtler bakan da, başbakan da olabiliyor” deniliyor. Doğru. Ama Kürt kimliğinin ve kültürünün özgürleşmesi konusunda adımlar yeni atılıyor.
Fakat bütün bunlar bugün PKK’nın ayrılıkçı olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Görmeyen gözler görsün; ortada ayrı bir bayrak var! Kimse “Kürtçe konuşamıyorum” diye eline silah alıp 20 yıl ülkesinin askerini öldürmez. Zaten terörist de “Belediye Başkanı olmak istedim, Kürtsün diye yapmadılar” demiyor. Hasılı, PKK’nın ayrılıkçı, Öcalan’ın da terörist olduğu gerçeği göz ardı edilirse Türkiye kalmaz.
Öte yandan, Kürt kökenli yurttaşlarımız arasında giderek PKK’nın ve ayrılığın daha fazla destek bulduğu gerçeğini görmeliyiz! İlkokul öğrencilerinin açık açık PKK’yı savunması; bir çocuğun Öcalan’ı neredeyse Kürtlerin Atatürk’ü olarak nitelemesi, ölen asker kadar Kürtlerden de ölenin olduğunu söylemesi çok ürkütücü! Yayımlanan anketlerde halkın yüzde 10’unun ayrışmayı, 13’ünün de Öcalan’a affı savunduğu gözden kaçmamalıdır. Demek ki, ülke nüfusunun yüzde 15’i olan Kürtlerin büyük kısmı artık farklı bir yörüngeye kaymak üzeredir.

Başbakan, Baykal ve dil serbestisi
Kürt sorunu bir kimliğin özgürleşmesidir. O kadar! Ama bu PKK’nın türevi olan DTP’nin muhatap alınmasıyla sağlanamaz. Türkiye kendi isteğiyle Kürt kökenli yurttaşlarının anadillerini “yaşatma hakkını” vermelidir. Yasal bir değişikliğe de gerek yoktur. Üstelik bunun dışında atılacak her siyasal adım ihanet olacaktır. Aydınlara da tavsiyemiz, artık bu ülkenin tüm yurttaşlarının nerede ayrıştığını değil, nerelerde ortak olduğunu konuşmalarıdır. Tıpkı bir evliliğin ortak noktalar çoğaldıkça güçlendiği gibi.
Başbakan sürecin başında ana muhalefet liderini adeta dışlayarak, PKK terör örgütünün siyasal kanadı olan DTP ile önce görüşmesi büyük bir hata oldu. DTP de “Gerçek liderimiz olan Öcalan ile görüşülmeli” diyebildi, PKK meşrulaşmış oldu. Anketlerde DTP güçlenmeye, ülke halkının da bu sürece desteği düşmeye başladı. Ülke büsbütün ayrıştı, bölünme derinleşti.
Başbakan CHP lideri Baykal’a mektup yazdığını açıkladı. Baykal’ın deneyim ve birikimini düşünerek, Erdoğan, içine girilen bu olumsuz sürecin ve sarsılan ulusal birliğin telafisini çoktan Baykal’ın işbirliğiyle aşmayı denemeliydi.