Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Her bayramda gazetelerin köşe yazarları nostalji k yazılar yazar. Çoğu değişen geleneklerle ilgilidir. Kuşkusuz modern toplumlarda gelenekler ve değerler sistemi değişiyor. Bu kaçınılmaz. Ahlaki değerler bile değişiyor.
Tabii değişmeyen geleneklerimiz, değerlerimiz yok değil. Örneğin bayram namazları. Hala toplumda bu gelenek sürüyor. Öte yandan insanlığın birçok temel değeri değişmiyor. Yalan, hırsızlık, dolandırıcılık, aldatma, saldırı, öldürme hala toplumların reddettiği davranışlar. Bunlar toplumda güvenlik güçleri ve yargılama aracığıyla önleniyor.
Malum Cem Garipoğlu bir kızın katil zanlısı. Toplumda büyük tepki görüyor. Fakat bu tepki daha çok kızın öldürülmesinden değil, kızın öldükten sonra doğranmasından kaynaklanıyor. Çünkü bu çok vahşice bulunuyor. Hukukta her türlü öldürme şekli aynı cezaya çarptırılsa da, kuşkusuz yargıcın vicdanı bu toplumsal değerlerden etkilenecektir. Bu da gayet doğal ve doğrudur.

Garipoğlu’nun utancı
Garipoğlu’nun ailesi bir toplumsal baskıyla karşılaştı. Çünkü belirttiğimiz gibi toplumların bir vicdani değerler sistemi vardır. Aile olan bitenden ve toplumdaki algılanışından bunalarak ve utanarak sonunda oğlanı teslim etmek zorunda kaldılar. İşte toplumsal baskı ve utanma duygusu bu nedenle son derece önemlidir.
Portekizlilerin bir atasözü vardır; “kara bir yürekten kızaran bir yüz evladır” diye.. İngiliz teolog ve tarihçi Thomas Fuller (1608-1661) “utanmayanın saygınlığı da olmaz” demiştir. Diyojen (Diogenes LaÎrtius) “Filozofların Yaşamı ve Fikirleri ” kitabında (M.Ö 4. yy) yüz kızarmanın aslında erdemin rengi olduğunu belirtmiş tir. Bir Voltaire hayranı olan Fransız şair Jean Françoise de la Harpe (1739-1803) ise “hiçbir zaman affedemeyeceklerimiz, hatırladığımızda yüzümüzün kızarmasına neden olanlardır” demiştir.
17. yüzyıl filozofu ve matematikçisi Pascal “Düşüncelerim” kitabında bu duyguyu kaybetmenin en büyük utanç olduğunu belirtmiştir. İngiliz edebiyatının büyük hiciv ustası Jonathan Swift (1667-1745) ise “şeytani bir insanla karşılaşmaktan değil, fakat onun utanma duygusunu kaybetmiş olmasından çekinirim” demiştir.

Ahlak, hukuk ve din
Toplumlara getirilen kurallar iki türlüdür. Ya toplum kendisi koyar, ya da yüce Tanrı tarafından gönderilir. Toplumların kendi koydukları kurallar yaşam içinde toplumun doğrudan denetimiyle sağlanabiliyorsa bu ahlaki kural olarak kalır, yahut da doğrudan yargı tarafından denetlenir. Bu da hukuktur. Ahlakla hukuk da çatışamaz. Elbette yaklaşım farkları olabilir.
Her insan hata yapabilir. Ahlaklı bir insan bunun farkında olup yüzü kızarandır. Onun için sıklıkla “Allah utandırmasın” deriz. Ama işi pişkinliğe vurup hatasını reddeden insan çok kötüdür. Hele “ne varmış” diyebilen birine J. Swift gibi hiç rastlamak istemem. O insanı insan yapmaktan çıkarır. Hz. Muhammed “Haya imandandır” buyurmuş.
Tabii en doğrusu utanacak bir hatayı hiç yapmamak. Yaşamımda beni gördüğünde yüzü kızaran, kenara köşeye saklanan, kafasını çevirmek zorunda kalan insanlara acıyorum. Şu bayramda beni bu hale hiç düşürmediği için Allah’a dua ediyordum. Hayırlı ve sağlıklı bayramlar.