Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gösterge O günlerde Kocaeli'nin liste başı adayı olarak SHP Genel Merkezi'nin Necatibey Caddesi'ndeki merkezindeydim. Genel Sekreter Hikmet Çetin'in odasında Fehmi Işıklar, Fikri Sağlar ve Mehmet Moğultay HEP ile ittifakı değerlendiriyordu. Ben de ittifakın bize zarar getireceğini savunmaya çalıştım. Fehmi Işıklar "Ne diyorsunuz, SHP Güneydoğu'da tabela partisi haline geldi" dedi. Sonunda Erdal Bey'in ısrarıyla ittifak kuruldu. Ve seçimlerde büyük oy kaybı yaşandı. Seçimleri kaybettikten sonra Ankara'da düzenlenen parti resepsiyonunda Erdal Bey yanıma geldi. "Seçimleri neden kaybettik?" diye sordu. Ben de belediyelerdeki yetersizlik, solda bölünmüşlük ve partide çok başlılık şeklinde özetledim. Sonunda da "Asıl HEP'le ittifak bizi bitirdi" deyince Erdal Bey köpürdü: "Bu doğru değil!"Daha sonraki yıllarda Erdal Bey o ittifakı hep savundu. Kürtçü siyasetçilere Meclis'te söz ve temsil hakkı verilmesini demokratik olacağını anlatmaya çalıştı. Bugün DTP yine Meclis'te ve hemen herkes onları PKK'dan ayrışmasını, demokratik ve barışçıl sürece katılmasını istiyor. Yani ülkenin büyük bir kısmı Erdal İnönü'nün noktasına geldi. Tabii 16 yıl sonra! 1990'da SHP içinde Fehmi Işıklar başkanlığında 10 milletvekili istifa ederek HEP'i kurdu. Hemen ardından Güneydoğu'da SHP örgütlerinde yoğun kopmalar yaşandı. 1991 genel seçimlerine gelindiğinde SHP'nin Güneydoğu örgütlerinde bir zafiyet oluşmuştu. O tarihlerde Erdal Bey'i bölücülerin yolunu açmakla suçlayanlar oldu. Koskoca İsmet Paşa'nın oğlu bunu yapabilir miydi?.. Erdal İnönü hem bir cumhuriyet çocuğuydu, hem de ilginçtir, çağdaş sosyal demokrasiyi 70'li yıllardan gelen siyasetçilerden daha fazla özümsemiş bir kişiydi. Bu paradoksal bir durumdu. 70'li yıllarda İsmet Paşa'yı merkezde kalması nedeniyle devirenler Erdal İnönü karşısında merkezde kalıyordu. Erdal İnönü ise Avrupa'daki yoldaşlarıyla aynı çizgiye oturuyordu.Yanılmıyorsam 1992 yılının kış aylarıydı. Terör iyiden iyiye artmıştı. Bir salı günü SHP grubuna giderken Erdal Bey'in yüzü sapsarıydı. Kürsüye çıktı. Doğuda asker fakat sivil kıyafetli olan bir düzine gencin PKK tarafından minibüsten indirilerek kurşuna dizildiğini açıkladı. Hayatımda hiçbir böyle bir şok yaşamamıştım. O salonda olan herkes dondu. Erdal Bey millete başsağlığı diledi ve sessizce çıktı. Şoku günlerce atlatamadık.1992'nin ilkbaharında Erdal Bey'le bir GAP gezisi yaptık. Sonra Urfa'dan bir helikopterle Van'a partinin bölge toplantısına geçtik. Tüm parti yöneticileri dertlerini dökmeye başladı. Konuşmaların bir kısmı devletin vatandaşa işkence ettiği yönündeydi. Demokratik haklar, barış, devletin ateşkes yapması gibi malum jargon iyiden iyiye yükselmişti. Erdal Bey ilk başta sükûnetle dinlerken birdenbire kesti. Parti yöneticisi olmayan herkesi salon dışına davet etti. Ben de gözlerinin içine bakmaya başladım. Çünkü yönetici değildim. İşaret vermeyince oturdum. "Ben bunların hepsini biliyorum. Hepsi yanlış. Bu tür laflara kulak asmam. Bölücülük sözler çok yanlış" diye çok sert çıkıştı. HEP'i Meclis'e sokarak demokratik sürece sokmaya çalışan Erdal İnönü orada kendi partisini o yanlış çizgiden korumaya çalışıyordu. Tıpkı "Fikrinize katılmasam da özgürce savunmanız için gerekeni yapacağım" diyen Montesquieu gibi. İşte Erdal Bey Batılılar kadar çağdaş bir solcu ama aynı zamanda ülke bütünlüğü konusunda son derece hassastı. hgunes@milliyet.com.tr Özgürce savunmak