Gösterge Bu arada kârlarını gerçekleştirmek isteyenlerin olabileceğini de düşünüyorduk. O nedenle borsa daha sonra günü al-satlarla geçirdi, ama kan kaybetmedi. Günün sonunda borsada hâlâ tırmanma beklentisi egemendi.Biz de dahil olmak üzere birçok uzmanın beklentisi şöyleydi: Borsada kısa vadede yüzde 10'u aşan bir sıçrama zamanla yüzde 30'a kadar tırmanabilirdi. Faizlere gelince; kısa vadede Merkez Bankası'nın sıkı para politikası nedeniyle hızla düşmese de sonbahara girerken indirimin ilk taksiti olanaklı hale gelecekti. Nihayet döviz kuru da ya oluk oluk akan para akışına teslim olup hızla düşecek ya da Merkez Bankası'nın müdahalesiyle yavaşça düşecekti. Ancak ne olduysa ertesi gün başladı. Yurtdışında hava değişiverdi ve iştahlar kursakta kaldı. (Malum uzun zamandır mali piyasalar iç dinamiklerden kopmuş durumda.) Seçim sonucunda tek partinin iktidara gelmesinin Türkiye'de mali piyasalarda kutlanacağı umudu ve varsayımı vardı. Gerçekten de 23 Temmuz Pazartesi günü borsa ciddi bir sıçramayla güne başladı. Yabancılar hemen her mali piyasada sert satışlar ve hızlı döviz alımlarına geçti. Acaba bir küresel mali krize mi sürükleniyorduk, yoksa kalıcı bir düzeltme ile mi karşıyaydık? Yahut da trend yukarı olmasına rağmen ara dalgalanmaları mı abartıyoruz? Bu üç seçenek arasında karar verebilmek için hem küresel ekonominin güç ve zafiyetlerini bilmek hem de şu anda çıkan dalgalanmayı doğru anlamak gerekiyor. Çünkü düşüşler hâlâ sürüyor. Dün de piyasalar rahatsızdı. Ne oluyor?Birincisi, küresel ekonomi uzun süredir hızla büyüyor ve kısa dönemde bunun bir daralmaya dönmesi beklenmiyor. Dünya ekonomisinin yeni motorlarını oluşturan Çin ve Hindistan'ın diğer yükselen piyasaları ya da ülkeleri etkilediği biliniyor. Diğer yandan ABD'nin gerek bütçe, gerekse dış ticaret açıklarının rekor düzeylere ulaşması nedeniyle bu ülkenin dünyadan borçlanabilmek için aynı zamanda küresel bir para arzı artışı yarattığı da ortada. Tüm varlık fiyatlarını yükselten global (toplam) talebi de şişiren aslında bu ucuz kredi mekanizması. Üstelik Japonya'da faizlerin çok düşük olması da buna katkı yapıyor. Küresel bir kriz? Düşük faizli dünya ekonomisi, ortaya çıkan çok büyük kredi hacmiyle aynı zamanda yatırımcıları oturduğu yerde huzursuz ediyor. Malum ekonominin lordu John Maynard Keynes, borçlunun değil, borcu verenin rahatsız olması gerektiğini belirtmiş. Şimdi en küçük, en önemsiz risk karşısında bankalar kredi hacmini kısmaya kalkıyor. Yüksek kaldıraçlı hedge-fonlar da (sermayelerinden çok daha büyük borçla) yatırım yaptıklarından, her ufak çırpıntıda vermeleri gerekenden fazla tepki veriyor.Malum emlak piyasası en çok kredinin kullanıldığı alan. Öte yandan kredilerin vadesi de çok uzun. Dolayısıyla emlak kesiminde güvenin azalarak talebin düşmesi ve likidite aşınması (satış sorunu yaşaması) veya finansman maliyetinin yükselmesi sıkıntı yaratabiliyor. İşte son zamanlarda bu tür olaylar oluşuyor ve mali piyasalar bir hayli tepki veriyor. Kısacası, ABD'de emlak piyasasında bir daralmanın olmaması, ikincisi de kredi musluklarının kesilmemesi gerekiyor. Küresel kriz dünya daralırken olabilir. Bu denli yüksek bir küresel büyüme gerçekleşirken kalıcı bir düzeltme de olmaz. Kısacası, trend yukarı ama kısa hıçkırıklar da son derece yararlı oluyor. hgunes@milliyet.com.tr Kredi bolluğu