Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gösterge Askerdeyken birimiz "Erken terhis varmış, haberi bir komutandan duydum" diye tevatür üretirdi. Aradan birkaç gün geçer aynı dedikodu değişerek geri dönerdi: "Kara Kuvvetleri komutanının yeğeni söylemiş. Dönemin bitmesinden 14 gün önce salacaklarmış!" öylesine sahici gelirdi ki ilk uyduranın biz olduğunu unutur, bu sefer kendimiz inanırdık. Artık günümüzde küresel etmenleri hesaba almazsak, makul bir ekonomik analiz yapamayız. Bilmemiz gereken en önemli küresel özellik de dünyadaki faizlerin düşüklüğü. Bu da likidite bolluğu doğuruyor. Bunun sonucunda üç kanaldan yurtiçine yüksek boyutta sermaye giriyor. Son haftalarda "Sakın ha inanmayın" başlıklı bir dizi yaptık. Bu diziyi kaleme almamızın nedenleri var. Çünkü uzun zamandır ekonomi çevrelerinde aldanmalar oluşmaya başladı. Hani bir söz vardır; bir yanlışı sürekli söylerseniz sonunda inanmaya başlarsınız. Birincisi, sıcak para dediğimiz portföy yatırımları var. 2003-2006 döneminde ülkeye tam 64 milyar dolarlık sıcak para girişi olmuş. İnanılmaz bir rakam! İkincisi, aynı dönemde ülkeye 34 milyar dolarlık doğrudan yabancı sermaye girmiş. Bunun da yüzde 87'si son iki yılda. On yıl önce hayal bile etmeyeceğimiz rakamlar bunlar. Açık yüreklilikle soralım: Bu kadar para girmeseydi, makroekonomik dengeler nerede olurdu?Nihayet, bankalar olsun, reel sektör olsun kriz sonrasında ciddi biçimde yurtdışından borçlandılar. Neden? Çünkü borçlanma çok kolay ve ucuzlaştı. Bankalar son dört yılda 32 milyar dolara yakın, reel sektör de 48 milyar dolara yakın kredi kullandı. Yani 80 milyar dolar da böyle aktı.Şimdi bu koşullar altında ne kötüye gidebilir ki? Kimileri bu akımı Türkiye'deki ekonomik programın başarısına ve istikrara bağlıyor. Ve ekliyor: Neden şimdiye kadar gelmiyordu da şimdi geliyor? Yanıtlayalım: Dünyada likidite bolluğu yoktu da ondan!İnanılmaz likidite akımının iki önemli etkisi oldu. Birincisi, kur düştü. Cari açık ortaya çıktı ama kamu maliyesi rahatladı. Enflasyonist beklentiler olumluya doğru kaydı. İkincisi, özelleştirme hızlandı. Böylece kamu borcunda önemli bir düzelme eğilimi ortaya çıktı. Öte yandan, kur değer kazandı. Fakat ihracat düşmedi çünkü ihracatımızın ağırlıklı olduğu euro 2002'den bu yana yüzde 50 değer kazandı. İkincisi, yüzde 40'a yakın verimlilik artışı gerçekleşti. Nihayet dünyada talep çok canlı. Oluk oluk para Uluslararası likidite bolluğu dünyada inanılmaz bir sermaye bolluğu ve büyüme yaratıyor. Afrika on yıl öncesine göre 2 kat daha hızlı büyüyor. Doğu Avrupa ise 6 kat. Asya ise yüzde 7'nin üzerinde büyümeyi sürdürüyor. Diğer bir deyimle, bizde olağandışı bir performans gözlenmiyor. Herkesin durumu iyi. Kimileri diyor ki istikrar olmasaydı biz farklı konumda olurduk. Oysa son 6-7 yıldır dünyada bırakınız krizi, sarsıntıda olan ülke ekonomisi bile yok.Mali disiplin konusunda ise tam bir aldatmaca yaşanıyor. Kamu harcamaları hızla artıyor. Geçmiş yıllarda yeterinden fazla faiz dışı fazla ortaya çıkması ise harcamaların frenlenmesinden ötürü değil, dolaylı vergilerin ekonomik canlılık nedeniyle artması ve özelleştirme gelirlerinden kaynaklanıyor. Kısacası, yanlış ezberler içindeyiz. Buna dayanarak da siyasal projeler üretiliyor. Gelin uluslararası likiditeyi bir daraltalım: ABD'de ve Japonya'da faizler hızla artsın, içerisi ne olur? O zaman ne diyeceğiz? İşler iyiye gitti mi bizden, kötüye gitti mi dışarıdan! Makul olalım, bu kadar cari açığa rağmen bu kadar paranın girebilmesi için paranın da gözü kara olması gerek! Artık ezberleri bozalım. hgunes@milliyet.com.tr Ya giderlerse?