İşte bu düzeyde ciddi ve derin tartışmalar bulunuyor. Çünkü fırsat eşitliğinin sağlanması kolay olmayınca, belli bir süre için "pozitif ayrımcılık" dediğimiz, kadınların yeğlendiği ya da tercih edildiği bir süreçle eşitlik sağlanmaya çalışılıyor. Gerçi bunun da ilelebet sürdürülmesi adil değil. Özellikle çalışma yaşamında çalışanların yarısının kadın olması için erkeklerin sürekli, daha nitelikli olsalar bile, iş kaybetmelerini adaletle bağdaştırmak zor. Kadın hakları kavramıyla anlaşılması gereken, herhalde ayrımcılığın ortadan kalkması ya da cinsel eşitliğin sağlanması olmalı. Fakat salt eşitliğin sağlanması adil olmayabilir. Adil olan, cinsel eşitlik için kadın ve erkeğe eşit fırsatların tanınmasıdır. Oysa bu, çoğu ülkede hiç bulunmamakta. Pozitif ayrımcılık geçici bir çözüm olduğuna göre, uzun vadeli çözümleri bulmak gerekiyor. Bunların başında eğitim geliyor. Çünkü eğitimsiz birinin eğitimli biriyle ne çalışma yaşamında ne de toplumsal yaşamın diğer alanlarında yarışması mümkün değil. Ama ne yazık ki ülkemizde eğitim düzeyi yükseldikçe kadın oranı da düşüyor. İlköğretimde kadın oranının göreli olarak yüksek olmasının nedeni ise zorunluluk! Başka bir şey değil. Öte yandan, eğitim düzeyi daha yüksek olsa bile kadınlar ekonomik özgürlüğe sahip olamayabiliyor. Çünkü toplumun kadına bakışı değişmedikçe, işe alan kişi, kadını değil, yine erkeği tercih edebiliyor. Diğer bir deyimle, toplumun tümünde kadına bakış değişmedikçe eğitim yetersiz kalıyor. (Zaten pozitif ayrımcılığın dayanaklarından biri de bu). Kaldı ki eğitim de toplumsal bakışı değiştiriyor. Yani konu yumurta-tavuk gibi. Eğitim için toplumsal bakış değişimi gerekli. Toplumsal bakış değişimi için de eğitim. Düşünüyorum da siyasette kadının katılımı artsa ya da sık sık kadın liderler ortaya çıksa cinsel eşitlik konusunda daha hızlı bir ilerleme sağlanabilir mi? Kuşkuluyum. İngiltere'de Thatcher, Hindistan'da İndra Gandhi, İsrail'de Golda Meir, Arjantin'de Evita Peron iz bırakan kadın liderler olmasına rağmen bu ülkelerin hiçbirinde kadın hakları hızla ilerlemedi. Eşitlik mi, ayrımcılık mı? Açıkçası, bir toplumun kadın lider çıkarması kadının özgürleşmesi ve toplumsal yaşamda daha öne çıkması yönünde etkili olamıyor. Çünkü toplum bu kadınları normal-üstü görüyor ve her kadının her alanda başarılı olabileceğini algılamıyor. Bununla beraber, kadının yaygın biçimde siyasette yer alması son derece önemli. Çünkü halkın temsil edildiği meclislerde kadın katılımının artmasıyla kadınlar toplumsal yükselmede önlerinin açık olduğunu düşünüyor. Oysa ilginçtir, ülkemizde kadının siyasete katılımı ve temsili giderek düşüyor. Avrupa'nın birçok ülkesinden önce kadınlara oy hakkı tanıyan genç Türkiye'de bugün siyasette, bürokraside ve iş âleminde çok düşük oranlı bir temsil hakkı bulunuyor. Bu arada belirtelim, "Cennet annelerin ayaklarının altındadır" gibi bir hadisin kadın haklarıyla pek ilgisi yok. Bu hadis sadece annelerin ne denli kutsal olduğunu gösteriyor. Nihayet, ülkemizde çalışma yaşamında kadınların katılımı daha yüksek, hatta Batı düzeyinde, olsaydı Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği olasılığı daha fazla olmaz mıydı? Kuşkusuz evet. Üstelik Türkiye daha uygar bir ülke olurdu. hgunes@milliyet.com.tr Siyasette kadın katılımı