“Güzel bir kızla iki saat otursanız size iki dakika gibi gelir. Ama sıcak bir sobanın üstüne iki dakika otursanız size iki saat gibi gelir.” Bunu kim demiş biliyor musunuz? İzafiyet teorisini açıklarken Albert Einstein. Gerçi bu söz tam olarak doğru değil, ama izafiyeti iyi açıklıyor. Doğru değil, çünkü dünyanın en güzel kadını eğer sıkıcıysa ikinci bir kez yanına oturmazsınız!
Toplumlara yarar sağlama da izafi bir konudur. Kimine göre yararlısınızdır, kimine göre zararlı. Fakat demokrat olmak pek de izafi bir konu değildir. Demokrat olmanın öylesi bir şartı vardır ki, bu son derece somuttur. Bu hoşgörüdür. Hoşgörü yahut tahammül yoksa demokrasi de yoktur. Oysa ki, ülkemizin aydınlarının hiç de hoşgörülü olmadığı görülüyor. Ülkemizde liberal geçinen aydınlar kendileri gibi düşünmeyen herkesin içeri tıkılmasını demokrasi için bir zorunluluk, ama iç barış için, eline silah almış bir kesimle uzlaşma gereğini vurguluyor.
Demokrat olma
Tarihte aydınlar genellikle toplumun geniş kitlesiyle çatışma içinde olmuştur. Bu çok da doğaldır. Çünkü aydın, toplumun bulunduğu noktadan farklı bir yerdedir. Hatta kimi zaman sırf bu farklılıklarını öne çıkarabilmek için aydınlar aykırı pozisyonlara girer. Kimi zaman da bunun maliyeti, toplumun geri kalanı tarafından vicdanlarda linç edilmektir.
Tabii bu durum çoğunlukla paradoksal biçimde demokrasiyle de çelişir. Çünkü çoğunluk iradesiyle aydın çatışınca haliyle bir gerilim oluşur. Bu da çoğunlukla önemli siyasal sıkıntılar yaratır. Nitekim, ilerici aydınların muhafazakâr toplumsal değerlerle çatışması Cumhuriyet siyasetinin önemli eksenlerinden biri olmuştur. Tabii aydınların jakobence toplumun geri kalanını aşağılaması, hatta demokrasinin bir şartı olan genel oyu küçümsemesi bu doğrunun diğer ekseni olmuştur. Çok partili hayata geçeli 60 yılı geçiyor, ama hâlâ “Benim de bir oyum var, dağdaki çobanın da” diyen aydın çok.
Aydınların görevi
Hafta sonu Başbakan bir kuruluşun toplantısında aydınların savrulmasından bahsetmiş. Ancak Başbakan’ın bu şikâyetini anlamak pek mümkün değil. Özellikle, (kendi deyimiyle) “demokratik açılıma” yeterince destek verilmediğinden şikâyet ediyorsa, aydınlara kabahat bulunamaz. Çünkü herhangi bir politikanın içeriğini bilmeksizin aydınlar nasıl destek verebilir?
Öte yandan düşünüyorum da, ülkemizde aydınların çözüm sağladığı sorunu bulmakta hayli zorlanıyorum. Bugün Türk halkı en temel sorunu işsizlik olarak açıklarken, aydınlarımız Kürt sorunu diyor. İki yıl önce de halk yine aynı yanıtı verirken, aydınlar bu kez şeriat/türban diyordu. Demek ki, aydınlarla halkın sorunları algılayışında ciddi bir asimetri var.
Yine aklıma Einstein geliyor. Demek ki, toplumsal sorunlar da izafi. Ancak aydınların sorun olarak düşündükleri üzerinde mi duracağız, halkın çoğunluğunun mu? İşte demokrasi de bu noktada devreye giriyor. Üstelik demokrasi izafi değil.