Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gösterge Düşünüyorum da muhalefet yine edepli. Kimseyi ayağa kaldıracak hiçbir sert söz söylemiyorlar. Bırakınız yıkanmayı, insanlar ağzını çalkalayacak suyu bulamıyor. Ankara susuzluk değil, alenen bir rezalet çekiyor. Haftalardır tek damla su alamayan semtler var. Ancak bu susuzluğu tamamıyla kuraklığa bağlamak doğru değil. Çünkü, Ankara'da barajlarda su düzeyi yüzde 4'e düşmüşse, bunun sadece yağışsızlığa bağlanması doğru olmaz. Türkiye'nin başka yerlerinde de yağışsızlık etkili oldu. Kısacası, Ankara'da bir kaynak sıkıntısının olduğu ortada... Gelelim konunun çözüm yollarına. Önce suyun ne denli yaşamsal olduğunu anlıyoruz. İnsanoğlu elektriksiz bile yaşar, ama susuz asla. Bu nedenle suyu sağlamak bir kamu görevidir. Ancak bunun bir kamu hizmeti olması, mutlaka ücretsiz olması anlamına gelmez. Çünkü, su giderek kıtlaşan ve özenle tüketilmesi gereken bir varlık; ekonomik tabirle kamu malı.Su bazı ülkelerde parasız sağlanıyor. Ancak o ülkelerde su kıt değil. Suyun sınırlı olduğu ülkelerde su ücretsiz olursa herkes suyu savurganca kullanır ve sonunda su sorunu çekilebilir. Bir çözüm de karne diye bilinen, herkese eşit miktarda su dağıtımı (rationing) yapmaktır. Şu anda Ankara'da yapılan da aslında budur. Sadece belli zamanlarda, belli semtlere, sırayla su verilmesi karne demektir. Hatırlayalım, Tayyip Erdoğan CHP iktidarlarını "bereketsizlikle" nitelendirip seçimlerde meydan meydan dolaşarak, "benzin karnesini" gösterip beceriksizlikle suçlamıştı. Al sana su karnesi! Hem de AKP'li belediyeden. Allah'ın tokadı yok sanılmasın!Karne (ya da rationing) yönteminin sakıncası, herkesin tamı tamına eşit su gereksiniminde olmamasıdır. Öyle olsaydı çözüm kolaydı. Evdeki insan sayısına bağlı olarak her gün belli bir miktar suyun geçmesine izin veren bir saat takılırdı, iş çözülürdü.Oysa herkesin farklı su gereksinimi var. Bu gereksinim de karşılığı ödenerek karşılanabilir. Yani suyun fiyatlandırılması ekonomik açıdan son derece önemli. Aslında bu uygulanmıyor değil. Çift tarife uygulanıyor ve belli bir düzeyi geçen su yüksek bir düzeyden fiyatlanıyor. Oysa bize kalırsa bu yetmez. Belli bir düzeye kadar su ücretsiz olmalıdır. Bu miktar bir insanın kullanabileceği asgari miktara eşitlenmeli, üstünde yapılan her tüketim birimi artan oranlı olarak fiyatlanmalıdır. Bereketi olmayan kim? Geçen hafta çok değer verdiğim bir ziraat mühendisi olan Mahir Gürbüz (eski TZMOB Başkanı ve şimdi de TEMA Danışmanı) aradı ve Türkiye'de suyun yüzde 70'inin tarımda kullanıldığını hatırlattı. Asıl kayıp da burada. Tarımda su dekar başına ücretlendiriliyor. Yani her bir dekara aşırı su verildiğinde bunun çiftçiye ek bir maliyeti olmuyor. Bilinçsiz birçok çiftçi de aşırı su tüketiyor. Hem suyu israf etmiş oluyor hem de toprakta erozyona neden oluyor. Tuzlanma, toprağın minerallerinin azalması ortaya çıkıyor.Tarımda bir an önce kullanım miktarına göre fiyatlanmanın sağlanması gerekiyor. Bu fiyatlar bölgeye, hatta ekilen ürüne göre değiştirilebilir. Ancak saat takılması şart. Takmazsak ne olur? Sonunda gün gelir, orada da karne usulü, sınırlı miktarlarda su verilebilir. Bizden hatırlatması. hgunes@milliyet.com.tr Tarımda su saati şart