Önceki hafta New York’ta, sonra da Boston’daydık. New York’ta durmamızın nedeni küresel durgunluğu ana üssünde gözlemekti. Fakat anladık ki, New York’ta krizi izlemek ya da gözlemek olanaklı değil. Her yer vıngır vıngır. Ya kriz bitti ya da ancak Amerika’nın içlerine geçerek sıkıntıları gözlemek gerekiyor.
Amerika’ya vardığımızda gündem Pakistan üzerinden Afganistan’daki Taliban hareketini durdurabilmekti. Etnik ve yerel nedenlerle Pakistan uzun süre ABD’ye bu anlamda yeterince destek vermiyor, hatta kendi topraklarında Taliban’ı barındırdığı söyleniyordu. Şimdi bunun değişmesi için ABD Pakistan’a yüklü bir krediyi vermiş durumda. Pakistan da artık bu hareketin halkının nezdinde rahatsızlık yarattığı kanısına gelmiş! Ve Güney Veziristan’da savaşmaya başlamış.
Obama sahnede
Bu arada Obama’nın 2016 Olimpiyatları’nın Şikago’da düzenlenmesi için Olimpiyat Komitesi nezdinde lobi yapması kamuoyunda şaşkınlık yarattı. Koskoca ABD Başkanı’nın bu işe neden bu kadar ağırlık verdiği anlaşılmadı. Zaten sonunda kazanan da Rio oldu.
Öte yandan bir sabah aniden Barack Obama’nın Nobel Barış Ödülü’nü alması başta kendisi olmak üzere, herkesi şaşırttı. Bu kısa sürede Obama ne yaptı da ödülü hak etti? Herhalde komite ABD’nin yeni bir savaş çıkarmama durumunu Nobel alacak bir durum olarak değerlendirdi!
Bu arada ABD’den gelen her türlü ekonomik veri, tahminlerden iyi çıkıyor. Örneğin dönerken açıklanan işsizlik verileri oldukça sevindirdi. Doların euro karşısında değeri 0, 66’ya kadar indi. Gerçi dolar daha da aşağılara inebilir. Ama bunun kalıcı olması da beklenmemeli. Çünkü dolar bir ölçüde de geçici etkilerle düşüyor.
Biri belirttiğimiz gibi, ABD ekonomisine ilişkin gelen olumlu haberler. Bunlar dolara olan talebi azaltıyor. Öte yandan FED’in para politikası da etkili oluyor. FED’in bilançosu o denli şişti ki, oluşan aşırı dolar likiditesini etkiliyor. Gerçi bunun sağlıklı bir yanı da var. ABD’de iç talep canlanırken, doların değeri düşse dış açık büsbütün raydan çıkabilir.
Küresel kriz görünmüyor
Boston’daki konferansın ana konusu elbette küresel krizdi. Şurası açık ki, Amerikalı ekonomistler bayağı mahcup olmuşlar. Küresel kriz karşısında zamanında uyarıda bulunamamaktan dolayı sıkıntı yaşıyorlar. İlk gün Şikago Üniversitesi finans hocası Raqhuram Rajan bir sunum yaptı ve burada krizin en önemli etmeninin türev piyasalarının yahut da banka olmayan mali kurumlarının hiçbir denetime tabi olmamasını, bu alanda kurallar olmamasını eleştirdi. Dikkat! Şikago Üniversitesi’nde finans öğreten biri devlet müdahalesini talep ediyor!
Ertesi gün Harvard Üniversitesi ekonomi bölüm başkanı John Campbell ilginç bir anekdotu aktardı. İngiltere Kraliçesi Elizabeth, London School of Economics’i ziyaret etmiş ve “Bu kadar kalabalıksınız, nasıl oldu da küresel krizi göremediniz” demiş. Campbell “Oysa biz uyarmıştık” diyor. Araba devrilince uyardık diyen çok olur! Uyaranlar azınlıktaydı.
Boston’da beni en şaşırtan olay ise orada yaşayan eski bir arkadaşımın evinde tıpkı Kandıra’daki köy ekmeği gibi kepekli un ve yaş mayadan ekmek yapmasıydı. Dayanamadım sordum; “Neden? Parasızlık mı, yoksa küresel kriz mi?” Meğer nedeni sadece merak ve sağlıklı beslenmeymiş. Maşallah dedik, yedik tabii.