Ne gündü ama!!!
Hani denir ya bazen, ne gündü ama, diye. İşte öyle bir gündü. Mükemmel olmaya çalışmak biz şehirli çalışan kadınların genel sorunudur. Ben bu kadarına bile zor yetişirken, iki, üç çocuk sahibi olup, resim sergisi açan, tango öğrenen, yemek kurslarına katılan arkadaşlarım da var. Onların önünde saygıyla eğiliyorum. Bir günde kaç ayrı kadın kimliğine bürünmüşüm, ben de inanamadım yazdığımda. Buyurun...
06.00 : Sabah sporu. Hiç aksatmadan her sabah mutlaka yapıyorum bunu. Kısacık bir kaç hareket ve esneme. Düzenli yapıldığında müthiş bir etkisi var. (Kendine iyi bakan kadın)
06.45 : Kahvaltı. Kaçta yatmış olursam olayım oğlumun okula gitme saatinde mutlaka kalkıyorum ve kahvaltısını kendim hazırlıyorum. Öpüp koklayıp uğurluyorum onu okuluna. (Şefkatli anne)
08.30 : İş. Felaket İstanbul trafiğinde minimum bir saat geçirdikten sonra çalışmaya başlıyorum. (İş kadını)
11.00 : Toplantı. Kagider (Kadın Girişimciler Derneği)'nden ziyarete gelen sevgili arkadaşlarımla biraz sohbet arası, bu iyi geliyor. (Dernek üyesi kadın)
16.00 : Etkinlik. Zorlu'da 23. Nisan nedeniyle yapılan bir etkinliğe, çocukla katılmam gerektiğini unutarak katılıyorum. Yorgunluk
Özellikle büyük şehirlerde birisine ‘Nerelisiniz?’ diye sorduğumuzda genellikle yanıt şöyledir :
- Doğma büyüme İstanbul’luyum ama kökenim Adana, Mardin, Urfa… Artık aile nereden gelmişse.
Ben de tam tersi bir durum var. Ailem İstanbul’lu ama ben Van’da doğdum, büyüdüm. Anadolu insanını, yaşamını, geleneklerini çok severim bu nedenle.
Hafta sonu Kütahya’daydım. Çok sevdiğim, dünya tatlısı bir insanın kına gecesinde. Küçük şehirlerde herkesin birbirini tanımasından mıdır, hayat daha yavaş yaşandığından mıdır, insanların samimiyetinden midir, bilmiyorum ama kendimi hep daha güvende hissederim.
Türkiye’nin dört bir yanından gelen davetliler, şehrin yerlileri, hepimiz orada bir tek neden için bulunuyorduk. Mutluluğu paylaşmak, sevgiyi büyütmek.
Kına bitkisi Afrika, Hindistan ve Orta Doğu’da yetişen dikenli bir ağaç türü. Yasemin’i andıran baştan çıkarıcı kokular yayıyor, güle benzeyen çiçekler üretiyor. Antropologlar dövme ve vücut süsleme sanatının 15.000 yıllık bir geçmişe dayandığına dair önemli kanıtlar bulmuşlar.
Dönüşümü ve iyi şansı simgelediği bilinen kınaya ilk kez Mısır’daki muhteşem piramitlerden birinde yer alan Ramses II’nin mumyasında rastlanmış. Daha
Çocuk Aslında Ne ister?
Geçtiğimiz hafta Ali'nin okulunun tatili vardı. Eskiden bir ara tatiller, bir de yaz tatilleri vardı. Şimdi özel okullarda okuyan çocuklar paskalya, cadılar bayramı, kurban bayramı, kar tatili falan derken sürekli bir tatil havasındalar.
Ben de tabii çalışan, çocuğuna yeterli zaman ayıramadığını düşünerek vicdan azabı ile kıvranan tipik bir anne modeli olarak hemen tatil programı organizasyonuna giriştim. Roma iyi bir fikir gibi geldi, Aşk Çeşmesi falan... Çocuk ne dese beğenirsiniz? 'Anne, ben balık tutmak istiyorum.' Haydi buyurun…!!!
Çocuk haklı tabii. Onun için bir şehirden başka bir şehire gitmenin ne anlamı var... Altı yaşındaki çocuk ne yapsın Aşk Çeşmesi’ni.... Zaten alerjisi de var; pizza, makarna, dondurma yiyemiyor. Oysa biz Işıl'la ne güzel program yapmıştık.
Ver elini Ege kıyıları... Çiçekler açmış, etraf mis kokuyor. O'nu, dallardan limonları ve suyu kaçmış mandalinaları toplarken görmeniz lazımdı, içim acıdı. Ne yapıyoruz biz bu çocuklara böyle? Şehirlerde altın kafeste büyütüyoruz. En çok ihtiyaçları olan şey, doğa.
Şükürler olsun ki bir dolu dost biriktirmişim. Hemen bir balıkçı teknesi, bir kaptan ayarlandı ve biz denize
Bak Bu Tam Senlik
Eğer bir arkadaşınız “Bak bu tam senlik bir parça.” demeye başladıysa kendinize özgü bir stiliniz var demektir.
Bir zamanlar modayı takip etmek çok daha kolaydı. Paçalar daralır, paçalar genişler, etekler uzar, etekler kısalır, vatkalar büyür, vatkalar küçülürdü.
Ne zaman ki internet hayatımıza girdi, global iletişim kolaylaştı, tasarım önemli bir konu olup tasarımcılık da tercih edilen bir iş haline geldi; işte o zaman işin şekli değişti. Modayı ve trendleri takip etmek ciddi bir iş haline geldi. Dergileri, bloggerları, defileleri, instagram sayfalarını takip et, alışverişe zaman ayır, bütçe ayır… Ben tam bu noktada modayı takip etmeyi bıraktım. Bıraktım sözcüğü fazla iddialı oldu, kendime göre yorumlamaya başladım diyelim.
Şöyle ki, giyinirken önce bir fon oluşturuyorum, bir baz. Kendime yakışan, kusurları örten, güzellikleri ortaya çıkaran bir genel görünüm. Kışın genellikle siyah fonu tercih ediyorum. Yazın da beyaz. Alt bolsa üst dar, üst bolsa alt dar şeklinde bir denge yakalıyorum. Sonra da sezon trendlerini aksesuarlarda kullanıyorum. Püsküllü bir aksesuar ve şık bir güneş gözlüğü ile bu sezon sokak stili tamamdır örneğin.
Ayrıca bir
Hemen şu Div’A olayına açıklık getireyim. Aman, kimse ‘Kadına bak, ne ego, köşesinin adını Diva koymuş.’ demesin!!!
Uzun yıllar süren bir mimarlık hayatım oldu benim. Evet, mimarlık bir tasarım işi, hatta birçok tasarım dalının birlikteliği. Ama sanılmasın ki, mimarlık çok özgür bir tasarım sanatı. İşin içinde elektrik var, mekanik var, statik var, imar kanunları, yönetmelikler, insan faktörü, var da var… İş böyle olunca insan istediği gibi uçamıyor tabii. Ben de uçmak istediğim zamanlarda resim, heykel, seramik, daldan dala konuyordum işte.
Sonra bir dala kondum ve o dalda kendimi, saatleri unuttum. Kalıp mumuyla model yapma dalı...
Hiç durmadan çılgınca mücevher kalıpları yaparken bir reklamcı arkadaşım dedi ki, bu böyle olmaz, sana bir isim bulalım. İsim aramaya başladık. Okuduğum bir kitapta Div sözcüğü geçiyordu, sayfanın altında da *Div : parlayan, ışıldayan, Diva’nın kökü. İşte isim hazır. Didem’I ikna etmem bayağı zor oldu, reklamcı ya. Neyse onu da sonra anlatırım.
Yani buradaki Div’A ben değilim, ışıldayan, ışıldamak isteyen tüm kadınlar.
Opa sözcüğü ise Yunan dilinde kullanılıyor, haydi, hoppa, sen de katıl, anlamında.
Hep beraber ışıldayalım…. Opa Div’A….
PembeNar’da yazar mısın?
Tabii ki...
Neden olmasın, harika…
Bayılırım zaten yazmaya, kalemim de iyidir, tabii tabii yazarım….
Sonra gelsin yine deli sorular, kurtulmaya çalıştığım mükemmelliyetçililk, ya yapamazsam kaygıları!!!
Allah’ım ben ne yazacağım… Ahkam kesmeyi hiç sevmem, aklım bir karış havada, daldan dala konarım. Bir konuya sabitlenmekte zorlanırım ben.
Bazen çılgın bir tasarımcı olurum, bazen kontrol delisi bir anne, zaman zaman gezgin, evet itiraf ediyorum çoğu zaman da bir sosyal kelebek.
En iyisi deneme kıvamında bunları yazayım ben, bir yollayayım. Yaşadığımı, hissettiğimi paylaşabilirim ancak. Bazen bir müze dolaşırken aklımı başımdan alan bir parçayı anlatabilirim, bazen lezzetini unutmadığım bir yemeği. Bazen çocukların büyülü dünyasını, beni bir yerlere götüren bir müziği. En çok da tasarım yaparken yaşadıklarımı anlatabilirim. O zamanlar çok ilginç şeyler oluyor.