Biri Almanyada, biri Türkiyede duyulan iki olay ve bu iki olayın gelişmesi sanırız, bu sorunun en açık cevabıdır.* * *ALMANYAdaki olayı hatırlayacaksınız, bir şirketten düşük faizli ve uzun vadeli kredi alan bir bakanla, Türk asıllı milletvekilinin siyaset yaşamları sona erdi.* * *YA Türkiyede...Türk siyasetini yönlendirecek, düzenleyecek biri olarak tanıtılan Kemal Dervişin çalışma yerinin, bir müteahhite ait olduğu ortaya çıktı. MİLLİYET haberin başlığını, her şeyi özetleyecek bir özdeyişle verdi:"Türk tipi siyasete ilk adım."İlk gün, bu yeri ve iki otomobili Kemal Dervişe "parasız" hatır için verdiğini söyleyen müteahhit ertesi gün, olay duyulunca, ağız değiştiriyor, kira sözleşmesinden söz ediliyordu.Olay, çorap söküğü gibi geliyordu.Müteahhit, bir süre önce el konulan bir bankanın yan kuruluşunu satın almıştı, bu satış sırasında Kemal Derviş, Hazineden sorumlu Devlet Bakanıydı, Dervişin en yakın danışmanı Bakan Fikret Ünlünün kızıydı, onun da kocası müteahhitin devletten satın aldığı bu şirkette çalışıyordu, hatta işe, satıştan sonra alınmıştı.* * *DEMOKRASİLERDE yolsuzluk, nüfuz ticareti, siyasetle, ticaretin işbirliği olamaz, diye bir kural yoktur.Demokrasilerde bunların hepsi olur.Olmuştur ve olacaktır da...Demokrasiyi üstün kılan, denetimdir ve denetimin kestiği cezalardır.İşte, Almanya örneğini verdik, iki politikacı düşük faiz ve uzun vadeyle borç aldıkları için paldır küldür gidiyorlar, bizde ise durum ortada...Kimsenin kılı bile kıpırdamıyor.Ziya Paşa, yüz küsur yıl önce söylemiş:"Milyonla çalan mesned - i izzette ser - efraz,Bir kaç kuruşu mürtekibin, cayi kürektir."Yani, "Milyonla çalan başımızın tacıdır, birkaç kuruş çalan ise kürek mahkumudur."İnanmayan gider asliye ceza veya ağır ceza mahkemelerine bakar, kaç memur, kaç paralık zimmetten, ihtilastan yargılanıyor, görür.* * *KİMİNİN serveti annesinin çıkınından çıkmıştır, kiminin serveti oğlunun sünnet düğününe gelen hediyelerden kalmıştır.İşte Türkiyede bu rejimin adına demokrasi denir!Ve 4 Kasım günü bu rejimin gereği, önümüze sürülen listelere bakıp, onların istediklerini seçeceğiz, ertesi gün de gazetelere "Demokrasinin zaferi" diye manşetler atacağız...Trabzonda TIRın önünde konuştuğumuz "Necati Aksoyun bir sözünü not etmiştik:"Düşünmeyen, okumayan, üretmeyen bir toplumuz."Düşünmenin, okumanın, üretmenin ne gereği var.Hani bir laf vardır:"Düşünen kafalara zararlı fikirler üşüşür / Büyüklerimiz her şeyi bizden daha iyi düşünür" diyeOnlar bizim adımıza düşünürler, bizim adımıza okur, bizim adımıza üretirler. h.pulur@milliyet.com.tr HERHALDE aklı başıda olan herkes, zaman zaman düşünmüştür "Şu demokrasi bizde niye yürümüyor?" diye...