YİNE Metin Altıok’un şiiriyle başlayacağız yazıya: “Bir bir uzaklaşıyor sevdiğim insanlar.
Ne zaman bir dosta gitsem
Evde yoklar.”
* * *
ORHAN Duru’yu 1950’li yıllarda Beşiktaş’ta tanıdık, tanıştıranı biliyoruz da, nerede ne vesileyle tanıştığımızı hatırlamıyoruz. Ortak arkadaşımız Vahit Akalın’dı, sonra Amerika’ya gitti, Prof. Dr. Yılmaz Akalın’ın ağabeyi...
Orhan Duru’nun hikâyeleri “Yeni Ufuklar”da çıkardı.
“Türbe Vahit”in şiirleri edebiyat dergilerinde... Orhan Duru Ankara’da üniversite öğrencisi, yaz tatillerinde Beşiktaş’ta buluşur, konuşurduk. Orhan Duru’nun “Veteriner” olduğunu çok sonra öğrendik, kimine göre “devrim”, kimine göre “darbe” olan “27 Mayıs” asker müdahalesinin iki önemli simgesi vardı:
“EMİNSU ve 147’ler”
* * *
MİLLİ Birlik Komitesi, ordudaki subay sayısını kendi ölçülerine göre azaltmış, tasfiye etmişti. Bu harekete “Eminsu”, yani Emekli Subaylar denirdi.
“147’ler” ise üniversitede tasfiye...
Kimin, neden, niçin, hangi ölçülere göre tasfiye edildiği belli değil. “147 bilim” adamı, profesör, doçent, doktor üniversiteden çıkarılıyor; tek asistan, Veteriner Fakültesi’nden Orhan Duru...
* * *
ORHAN Duru’nun gazeteciliği bundan sonra, “Cumhuriyet”te başlar. Meclis muhabiridir, Türkçesiyle, tarafsızlığıyla, saatlerce süren görüşmeleri özetleyişiyle...
“Cumhuriyet”ten sonra MİLLİYET...
Orhan Ankara’da haber şefi, biz İstanbul’da yazı işleri müdürü; her sabah “saygılar, aksaygılar” diye işe başlıyoruz, devir “Ecevit” devri...
* * *
NİCE edebiyatçı, şair, hikâyeci “Gazetecilikle birlikte yürütemiyoruz” derler, Orhan Duru ise gazeteciliğiyle hikâyeciliğini, birini birine feda etmeden yürüttü...
Her hikâyesinde mizah vardır, hem de ince mizah, ironi dediklerinden. Son dönemlerinde “kurgu bilim”e merak sarmıştı, bu hikâyelerdeki ince mizahı kolay anlayamazlardı, biz “Orhan kafamızı karıştırdın!” derdik...
Tiyatroya uyarlamaları unutulur mu?
Bir zamanlar tek televizyon kanalında, “Muppet Show” vardı, insanlarla hayvanlar, ya da hayvanlarla insanlar ne kadar da birbirlerine benzerlerdi, işte bunu Türkçeye çeviren ve Türk toplumuna uygulayan da Orhan Duru’ydu.
* * *
ARTIK İstanbul’a taşınmışlardı. Cihangir’de eşi Sezer’le bir daire aldılar. Uzun süre her cumartesi sabahı 11 matinesine sinemaya gittik; son hatırladığımız film “Çikolata”ydı, kasabaya gelen çikolatacı kadının yaşamı...
Çok beğenmiştik.
* * *
Her çarşamba günü öğle yemeğinde Beşiktaş’ta “Turgut’un balıkçı”sında toplanırdık, Sayın Cahit Kayra, Hilmi Yavuz, Murat Katoğlu, Hasan Mani, Güngör Uras arada sırada da İlber Ortaylı...
Yemekten çıktıktan sonra mutlaka “Yok, Yok!”a uğrardık. Hakan’ın dükkânı öyle bir dükkândı ki içinde ayakkabı çekeceğinden tansiyon ölçme aletine kadar her şey bulunurdu. Dükkânın adını Orhan Duru takmıştı; “Yok, Yok!” diye... Bir hikâyesinde de adını geçirmişti. Hakan Altuğ’un bir merakı da yazarında dahi mevcudu kalmayan kitapları bulup imzalatmasıydı. “O’Peradaki Hayalet”i imza için getirince Orhan’a, “İşte bir yazarın göreceği, alacağı en büyük ödül bu!” deyince de, utanacak kadar mütevazıydı.
* * *
ORHAN Duru’nun bir oyun çevirisinin adı “Durdurun Dünya’yı, İnecek Var” idi.
Dünya durdu ve Orhan indi!