Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşmesinden çıkan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un TSK önderliğinde Özgür Suriye Ordusunun PKK ve türevlerini ele geçirdikleri yerlerden çıkartmak için yapacakları operasyonları Türkiye ve Rusya’nın birlikte koordine edeceklerini açıklamasından bu yana, Katar dışındaki Arap ülkeleri karalar bağladı. Birleşik Arap Emirliği’nin attığı Şam elçiliğini yeniden açma adımını diğer ülkeler izlediler. Böylece Şam’da temsilciliği olan Arap ülkeleri, 12’ye çıktı.
Bu, PKK’nın çekildiği yerlere Türkiye’nin girmesi olasılığına karşı, bazı Arap liderlerin (ki artık “bazı” derken sadece iki Arap liderini, BAE veliahdı Muhammed bin Zayed ile ruh ikizi Muhammed bin Salman’ı anlamak gerekiyor) ve onların bordrosundaki ülkelerin, Beşar Esat’a bir tür meşruiyet kazandırma çabası ise, boşa kürek çekmek demektir. Hiçbir Arap ülkesinin halkı, kendi halkının tepesine yedi yıldır varil bombası yağdıran, açtığı top ateşi ile Halep’i bir enkaz yığınına çeviren bir insanı “kardeş Arap lideri” olarak tanıma şerefsizliğini hak etmiyor.
Suriye, her karışı ile, her dağı, her tepesi, her petrol kuyusu ile Suriyelilerindir. Türkiye, Suriye’yi en az üç parçaya bölme
İsrail’de son dört seçimi ucu ucuna da olsa kazanan ve dokuz yıldır başbakanlık koltuğunda oturan Benyamin Netanyahu, hayatının kumarını oynadı ve erken seçim kararı aldı. Netanyahu’nun Mayıs 2015’ten beri işbaşında olan 6 partili koalisyonunda hiçbir üye erken seçim önerisine karşı çıkmadı, çünkü ortakları biliyor ki bugün yarın hakkında iddianame hazırlanacak olan bir başbakanla bir gün daha fazla devam etmek onlara pahalıya mal olabilir.
6 partinin 120 üyeli mecliste 61 sandalyesi var ve bu bir kişilik çoğunluk her an tersine dönebilir. Ayrıca İsrail anayasasına göre, başbakan veya bakanlar görevde iken de mahkemeye verilebiliyorlar.
Netanyahu hakkında yürütülen soruşturmada ele alınan iddialar üç grupta toplanıyor: Rüşvet, hükümet kaynaklarını kötüye kullanma, kendisi ve ailesi için harcama ve dolandırıcılık. Bugüne kadar iki rüşvet olayından soruşturma sürdürüldüğü zannedilirken, polis bir üçüncü dosyanın daha açıldığını bildirdi. Bu iddiaların soruşturulmasında vereceği ifade hayati önemde sayılan bir yardımcısının ne diyeceği ve kendi atadığı başsavcının polisin dosyasını inceledikten sonra dava açıp açmayacağı bilinmiyor. Birçok İsrail kaynağı polisin dava açılmasını tavsiye
Mardin’de muazzam bir şey oluyor. Mardin’in merkez ve ilçelerinden çok sayıda lise ve üniversite öğrencisi, Gençlik Merkezi’nde oluşturulan dış politika atölyesinde iki projeye katıldılar. Birinci proje “Mezopotamya’dan Balkanlara Eğitim Köprüsü” adını taşıyordu. 12 hafta boyunca Balkanlar’daki ülkelerin hemen her özelliğinin ve sorunlarının öğretildiği eğitim sırasında bir ders dahi kaçırmayan 235 genç bir süre önce Bosna-Hersek’e saha uygulamasına gittiler.
Bir diğer proje, “Mezopotamya’dan Dünyayı Yeniden Yorumluyoruz” adını taşıyor. Merkez’in Dış Politika Atölyesi’nin Avrupa, Ortadoğu, Asya ve Afrika masalarında 24 derslik eğitimlerini tamamlayan katılımcılar, “Dilsiz Harita” adı verilen bir başka eğitime alındılar. Bu gençlere birer makale yazdırılıyor; konusunu kendi belirledikleri makalelerden beğenilenleri yazanlar verilen bir konuda sunum hazırlıyorlar. En başarılı 80 öğrenci Almanya, Hollanda, Belçika ve Rusya’yı ziyaret ettiler.
Bu gençlerin ilk grubu şu anda Fas’ta. Döndükten sonra, Katar’a gidecekler. 57 lise öğrencisi, 10 lise mezunu ve 13 üniversiteli genç, bu ülkelerde önceden hazırlanan bir takvim çerçevesinde çeşitli eğitim kurumlarında kendileri için hazırlanan
Katar’da önceki gün bir bağımsızlık günü daha, olması gereken sevinç ve neşeden uzak kutlandı.
Ortada Katar’ın İran’dan kaynaklanan terörü desteklediğine dair bir sayfalık bir belge, bir BM araştırması, 22 üyeli Arap Birliği’nin bir bulgusu yok. Ama 2017 Haziran’dan bu yana hâlâ geri çekilmemiş olan iki veliaht Muhammed’in (Suudi bin Selman ile BAE prensi bin Zayed) Bahreyn ve Mısır’a imzalattıkları bir ambargo ve abluka tehdidi var. Her ne kadar prensin babası Kral Selman’ın, Katar Emiri Temim’i Suudi Arabistan’daki Körfez İşbirliği Konseyi toplantısına davet ederek, 2017 muhtırasını fiilen geçersiz kıldığı yorumları yapılıyorsa da, bütçelerinin yarısına yakını Suudi Krallığı tarafından sağlanan bazı ülkeler hâlâ söz gelimi Katar Havayolları’na uçuş izni vermiyorlar.
Her şey, 23 Mayıs’ta bir yalan haber yayımlanmasıyla başladı. Katar Haber Ajansı’nın bilgisayar sistemine (İsrail’den kaynaklanan bir saldırıyla) girilmiş ve Emir’in ağzından ABD aleyhine bir demeç uydurulmuştu. Ajans sistemini onararak, haberin yalan olduğunu açıkladı ama ilerleyen saatlerde iki prens, Katar’a boykot, ambargo ve ilan edebilecekleri her ne varsa hepsini ilan eden bir muhtıra verdiler ve bir dizi
Yine ABD’den bir öyle bir böyle sesler yükseliyor. Yine “Hangi Amerika?” sorusuna cevap aramanın zamanı.
Trump, Başkan Erdoğan ile ne zaman görüşürse, zihnindeki Türkiye modeliyle hareket ediyor ve ardından son derece olumlu ve yapıcı açıklamalar geliyor. Örneğin geçen haftaki telefon görüşmesi: resmî açıklamaya göre “ Erdoğan, Trump’a Türkiye’nin PKK/PYD/YPG terör örgütünün varlığı ve eylemlerinden kaynaklanan meşru güvenlik endişelerini ” aktarıyor; karşı taraftan yapılan açıklamaya göre ise “ iki lider, Suriye konusunda daha etkin bir koordinasyon sağlanması konusunda mutabakata ” varıyor.
Yani Trump, ertesi gün Pentagon sözcüsünün veya ABD Dışişleri’nden “adının açıklanmasını istemeyen yüksek düzeyde bir görevlinin” tavzihleri, tevillerindeki gibi, Trump, Erdoğan’a, Suriye’de yapılandırmaya çalıştıkları bir varlığın ne kadar elzem olduğunu” anlatmış değil. Tam tersine, Trump’a göre ABD Suriye’de sadece DAEŞ’i yok etmek için var ve bu iş 30 gün içinde tamamlanacak. Trump orada ne bir Kürt devleti ne bir koridor ne de YPG-SDG eğitimi peşinde. Çünkü ABD federal hükumetinin önceliği, Trump’a göre ve kendi cümlesi ile, “Obama ile sahtekâr Hillary’nin kurdukları” DAEŞ’i yok
10 Aralık İnsan Hakları Günü dolayısıyla, internet diye özetlenen bilgiişlem, erişim ve paylaşım araçlarının mucit ve ilk öncülerinden bazıları internet üzerinden bir panel toplantısı düzenlediler. Videosu YouTube’da var.
Bu kişilerden biri, Web’i icat eden Tim Berners-Lee idi. 1989’da BM’nin İsviçre’deki nükleer araştırma merkezi CERN’de çalıştığı sırada, üniversite ve özel sektör araştırmacısının raporlara istediği anda “tıklanabilir” bir tarzda erişebileceğini düşünmüş ve bunun için bir sunucu, bir istemci programı yazmış, bu sistemin işleyebilmesi için de HTML dilini icat etmişti. Görmüşüm gibi “etmişti” diyorum, çünkü bu icadı o tarihteki az sayıda ağ çalışanları olarak adeta adım adım izlemiştik.
Bir gazeteci bilgiişlem-bilişim meselesine merak sararsa, odaklanacağı ilk alan haber alışverişi konusu oluyor. Bu sebeple HTML dili, o dille yazılacak programları çalıştıracak sunucu ve o sunucunun göndereceği “sayfaları” kullanıcının anlayacağı biçime çeviren tarayıcı (browser) üçlüsünün ortaya çıkarttığı World-Wide Web (WWW) ilk gününden itibaren benim de uğraşı alanım olmuştu.
1992’de, Byte dergisinde yazdığım bir yazıda, Web’i anlatırken, “Yazılı iletişimin yerini alacak; ancak
Donald Trump’ın tek iyi tarafı, Amerikalıların “tongue in cheek” dedikleri türden, sözleri çok ciddiye alınmasa da olur, mizah yapayım derken kafasındaki gerçeği ortaya döker, kendini zeki sanır ama yaptığı gaflarla, bir anlamda mahallenin komiği gibi olması.
Fransa’da durup-durup yeniden başlayan ne yakıt zammı ne de diğer ekonomik sorunlarla bir ilgisi olmadığı artık çok belli olan sokak terörünün belki de en karanlık gecesinde Trump’ın Twitter’da, bir taraftan teröre meşruiyet kazandıran, bir taraftan da olayların gerçek nedenini, istikametini gizlemeyi amaçladığı aşikâr mesajlar verdi. Trump’a göre Fransa’da, protestolar, Fransız hükumeti iklim anlaşmasından çekilmediği için devam ediyor. Trump’a göre Fransız halkı, “çevreyi korumak için çoğu Üçüncü Dünya ülkeleri halkının cebine girecek olan yüksek paraları ödemek istemiyor.”
ABD başkanının, bir NATO müttefikinin başkentini (muhtemelen bu gidişle diğer kentlerini de) hedef alan bir kent terörizmini, mala ve kamu düzenine zarar veren bir isyan hareketini, demokratik ve masum bir protesto hareketi olmaktan çıktığı sırada, adeta teşvik etmesi, işin geri planında bir başka balta bileme niyeti olduğunu açıkça gösteriyor.
Donald Trump
Yazı adabını öğrendiğim ustaların maddi-manevi şahsiyet- lerinden utanmıyor olsam, bu soruyu çok başka şekillerde sorabilirdim.
Bu iki şahsiyet, Batı basınının taktığı kısaltmayla MbS ve MbZ, veliahtlığa ABD’nin ve İsrail’in desteğiyle geldiler. Bu konuda artık kimsenin kuşkusu yok. Bu desteği hak edebilmek ve sürdürülebilir kılmak için her ikisinin de çevirmedikleri dolap, içine girmedikleri kisve, oynamadıkları rol kalmadı. Suudi veliahdı MbS, cinayetleriyle, Kudüs’ün İsrail tarafından resmen ilhak edilmesi ihtimalini peşinen kabulüyle ve Hamas’a yaptığı baskılarla tanınıyor.
Birleşik Arap Emirlikleri’nin veliahdı ve de facto lideri Muhammed bin Zayed el Nahyan ise MbS kadar ön planda değil. Gerçi onun da yat partilerindeki müstehcene yakın fotoğrafları sosyal medyada dolaşımda ama yine de çok tanındığı söylenemez. 1961 doğumlu bu kişi, İngiltere’nin ünlü prensler okulu Sandhurst Kraliyet Askeri Akademisi’ni bitirdi ve BAE’nin kurucusu babacığının olmayan ordusunda “başkomutan” olarak işe başladı. Babasının ölümü üzerine baba-bir-ana-ayrı ağabeyi Şeyh Halife kral oldu ama sapasağlam adam tahta geçtiği anda kalp krizlerinden, damar tıkanmalarından kurtulamaz oldu. 2014 yılından