Yine ABD’den bir öyle bir böyle sesler yükseliyor. Yine “Hangi Amerika?” sorusuna cevap aramanın zamanı.
Trump, Başkan Erdoğan ile ne zaman görüşürse, zihnindeki Türkiye modeliyle hareket ediyor ve ardından son derece olumlu ve yapıcı açıklamalar geliyor. Örneğin geçen haftaki telefon görüşmesi: resmî açıklamaya göre “ Erdoğan, Trump’a Türkiye’nin PKK/PYD/YPG terör örgütünün varlığı ve eylemlerinden kaynaklanan meşru güvenlik endişelerini ” aktarıyor; karşı taraftan yapılan açıklamaya göre ise “ iki lider, Suriye konusunda daha etkin bir koordinasyon sağlanması konusunda mutabakata ” varıyor.
Yani Trump, ertesi gün Pentagon sözcüsünün veya ABD Dışişleri’nden “adının açıklanmasını istemeyen yüksek düzeyde bir görevlinin” tavzihleri, tevillerindeki gibi, Trump, Erdoğan’a, Suriye’de yapılandırmaya çalıştıkları bir varlığın ne kadar elzem olduğunu” anlatmış değil. Tam tersine, Trump’a göre ABD Suriye’de sadece DAEŞ’i yok etmek için var ve bu iş 30 gün içinde tamamlanacak. Trump orada ne bir Kürt devleti ne bir koridor ne de YPG-SDG eğitimi peşinde. Çünkü ABD federal hükumetinin önceliği, Trump’a göre ve kendi cümlesi ile, “Obama ile sahtekâr Hillary’nin kurdukları” DAEŞ’i yok etmekten ibaret.
Oysa artık ABD adına siyaset yapan sadece başkan değil. Savunma ve dışişleri bakanlıklarının kendilerini derin Amerika’nın temsilcisi olarak görmeye alışmış bürokratları giderek daha büyük ölçüde siyaseti belirliyorlar. Aslında “liberal” (ABD’de ki anlamıyla “sol”) oldukları halde ülkenin dünyada adeta şamar oğlanı haline döndüğü pasiflikten Demokrat Parti’yi sorumlu tutarak kendilerini “yeni muhafazakâr” (NeoCon) ilan eden asker-sivil emekli-muvazzaf seçkinleri de bunlara ekleyin.
Trump’ın (ne kadar varsa o kadar) iyi niyetle “Görüşeceğiz, çalışacağız” demesine, “30 günde DAEŞ bitiyor” açıklamalarına rağmen, Dışişleri veya Pentagon sözcülerinin bu açıklamanın mürekkebi kurumadan, “Hayır öyle demedi, böyle dedi” tarzındaki düzeltmeleri, bu kakofoninin gerçek sebebidir.
Irak’ta önce Barzani ile denedikleri, ancak Irak Kürtlerinin son anda oyunu fark ederek çark etmesi üzerine Sincar’da kurdurmakta oldukları terör devletini Suriye’de devam ettirerek, İran ile İsrail arasına tampon sokma planı Trump’ın değil, NeoCon’lara ve Savunma Bakanlığı’na aittir. Geleneksel olarak İsrail’in ABD’yi maşa gibi kullanmasından nefret eden ABD’li aydınların toplandığı Dışişleri ise tamamen ayrı telden çalmakta ancak ortaya yine bölgenin çıkarlarına aykırı bir tablo çıkmasına sebep olmaktadır. ABD dışişleri, Suriye’de direksiyonu Rusya’ya kaptırmaktan rahatsızdır ve Türkiye’nin Rusya ile birlikte hareket etmesini cezalandırmak çabasındadır.
Trump ise özel avukatının Trump’ın bir kadın dostuna sus payı para vermekten üç yıl hapis cezasına çarptırılmasının, iki yıl sonra girişeceği yeni başkan adaylığı mücadelesine ne zarar vereceğini hesaplamakla uğraşıyor. Bu hengamede ABD adına söylenen bir sözün hangi Amerika’ya ait olduğunu anlamak adeta imkânsız hale geliyor.