Anti-semitik olmadan, dini konularda iddiada bulunmadan, Netanyahu’nun -sözün gelişi-boynunu ipten kurtarmak için, Tevrat uzmanı kesilmesinin ne gibi muhtemel sonuçları olabileceğini tartışıyoruz.
Psikologların izah ettiği bir durum vardır: Amygdala Hijack. Beynin alt tarafında, bademe benzediği için ismi “badem” anlamına Yunanca amigdale kelimesinden türetilmiş, duygusal hafıza ve tepkilerin oluşmasında birincil role sahip bu bölge, aşırı stres halinde, frenleri kilitlenen bir otomobil gibi, insanı duygusal şarampole yuvarlar. İnsan, özellikle başkalarının hayatını etkileyen bir durumda, stresle başa çıkma yollarını bilmiyorsa, “savaş veya kaç” (fight or flight) durumunda kalır. Kendisini köşeye sıkıştıran hatasından dönmenin duygusal (ticari ya da siyasi) faturası ağır olacaksa, hatada ısrar etmenin bir ya da birkaç “tık” ötesinde bulur kendini...
Netanyahu’nun kafasındaki ses, ona sürekli yanlış yaptığını, İsrail’in mahvına ve çok sayıda Musevi’nin ölümüne sebep olacağını haykırıyor. Bu ses, Gazze’deki
Ortadoğu halklarının çoğunluğu, Tufan’dan sonra insanlık yeniden canlanırken Hz. Nûh’un oğlu Sâm’ın soyundan türemişlerdir, denilir. Hz. Nûh’un 4 oğlu vardı: Hâm, Sâm, Yâfes ve Ken’ân (veya Yâm). Ken’ân, gemiye binmemiş ve boğulmuştu. Samiler veya Sami halkları, Nûh oğlu Sâm’ın soyundan geldiğine inanılan, etnik olarak birbirleriyle akraba Ortadoğu halklarıdır. Günümüze kadar gelebilmiş Sami halkları Araplar, İbraniler (yani Yahudiler), Süryaniler ve Maltalılardır.
Bu kadar lafı neden ettim? “Anti-semitik” olmadığımı bir kere daha vurgulamak için. Bir insan anti-semitik ise, sadece Musevilere değil, bütün Ortadoğu halklarını küçümsüyor, onlara tepeden bakıyor ve aşağılıyor demektir.
Batı ve Doğu Avrupalılar, Ruslar, kısaca Hristiyanlar, Musevileri karanlık Ortaçağ’ın başlangıcından itibaren, aşağılamış, küçük görmüş, öldürerek ve sürerek toplumlarının dışına atmak istemişlerdir. Osmanlılar Yahudileri kendilerine daha yakın görmekteydi;
Almanya, 6 Mayıs’ı, Holokost (Soykırımı) Kurbanlarını Anma Günü olarak belirlemiş; bu yıl 79’uncusu sebebiyle tüm dünyada törenler yapıldı. Almanya Dışişleri Bakanı, bu günün, sadece kendilerinin katlettiği Musevileri anma günü olduğunu sandığından olacak, İsrail’in giriştiği Filistinli soykırımından söz etmedi.
Bu sessizliğin sebebi hemen anlaşıldı: Almanya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, İsrail’in Gazze’de soykırım yaptığına dair hiçbir işaret görmediklerini söyledi. Doğal ki, bir yerde soykırımı görmüyorsan, anma gününde o yeri, kurbanları, katilleri anıp, insanlığı, bir halkın sadece ırkı, dini inancı, milliyeti sebebiyle toptan yok edilmesi, soyunun kurutulması vahşetinden biraz daha kurtarmak için çaba göstermezsin. Hele senin, milletçe el birliğiye, hatta işgalindeki bütün Avrupa uluslarını da alet ederek, Avrupa’daki Yahudilerin üçte ikisini, 6 milyon Musevi’yi soykırımına uğrattığın gerçeği ortada dururken. Hele senin ölüm kamplarından son dakikada kurtulanlardan
Beşar Esat’ın ülkesinin tek parça olarak devam etmesi için önünde tek yol görünüyor: İran’ın kuyruğunu bırakıp, Türkiye’nin eline yapışmak.
Suriye’nin fiilen üçe bölündüğünü ve bunun resmi olarak ilan edilmesinin an meselesi olduğunu bütün Orta Doğu, AB ve Amerika idrak etti; sadece Tahran’daki mollalar ve onların Dımışk’taki çömezleri anlamadı. PKK, Beşar için de, babasına olduğu gibi, yabancı değildir. Bölücü terör örgütünün elebaşısı, bebek katili Abdullah Öcalan, 1979’da Suriye’ye kaçtı ve Ekim 1998’de hükûmet tarafından sınırdışı edilene kadar, Şam ve çevresinde gizlendi.
Önce Hafız Esat, sonra da oğlu Beşar, sadece PKK’ya değil bir çok terör örgütüne ev sahipliği yaptı. Uzun yıllar Suriye denetimindeki Lübnan’ın Beka Vadisinde DHKP-C (Devrimci Halk Kurtuluş Partisi Cephesi), DHKP-C Silahlı Propaganda Birlikleri, TKP Kıvılcımlı Grubu, Türkiye Devrim Partisi, TIKKO ve hatta Ermeni terör
ABD, geçen 7 Ekim’den bu yana İsrail’e 22 milyar dolardan daha fazla yardım yapmış. Bu paraya, kimsenin bilmediği, iki-üç Kongre üyesinin imzaladığı, dört-beşinin verdiği oyla adeta gizlice geçirilen borç silme kanunlarının yükü (ve askeri mühimmat yardımı) dahil değil. Başka bir hesapla, çocuk-büyük her Amerikalının cebinden 66 dolar çekilip, Netanyahu’nun cebine konmuş bulunuyor.
Ve Trump, bunu az buluyor. Trump bunu az buluyor da, Demokrat rakibi Kamala Harris çok mu buluyor? Hayır, Kamala Harris’e göre, ABD İsrail’in kendisini savunma hakkını garanti etmek için elinden geleni yapmalıdır.
Ancak bunu söylemek yetmiyor Amerika’daki seçimlerin tayin edici faktörü halini almış olan İsrail Lobisini tatmin etmek için. Hem ne yapacağınızı garanti eder tarzda açıkça söylemeniz gerekir; hem de bunu davranışlarınızla kanıtlamak zorundasınız. Nitekim, 7 Ekim’de “masum Yahudilerin Beeri’de uğradıkları vahşi katliamın yıldönümünde” ABD’de yapılan anma
Belki de bir ay sonra, ABD’nin başkanı olabilecek bir şahıs, Netanyahu’ya, “Önce İran’ı vur; sonuçları sonra düşünürsün!” diye akıl öğretiyor. Gerçi Netanyahu’nun Trump’ın yarım aklına ihtiyacı yok; ama İsrail ordusunun ABD’nin vereceği bir mermiye bile ihtiyacı var.
İsrail’de işbaşındaki Siyonist yayılmacı-işgalci rejime, Filistin’de soykırımı, Batı Şeria’da mezalim için gerekli her bir mermiyi, roketi, bombayı ve yeni bir ordu kurması için gerekli parayı veren şimdiki başkan Biden ise, ABD halkının Filistin yanlısı tutumunu gördükçe, yaklaşan seçim kaygısıyla, güya İsrail’e itidal tavsiye ediyor. Artık çok geç.
İsrail’in (ve dünyanın) önünde iki yol var: Netanyahu hapisten kurtulmak için, Gazze’yi de işgal etmesi şartıyla koalisyona katılmayı kabul eden radikal dinci altı partinin ve Trump gibi dostlarının tavsiyesiyle, İran’la giriştiği misilleme yarışında el büyütür; İran’a nükleer tesislerini de içine alan büyük, yıkıcı, kendi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Meclis’i açış konuşmasında, İsrail’den yeni bir sıfatla söz etti; İsrail’in bir apartheid (ırk ayrımı) devleti” olduğunu söyledi. İsrail’den bu sıfatla söz eden çok devlet adamı yok. Chicago Üniversitesi’nde Amerikalı siyaset bilimci ve uluslararası ilişkiler bilgini Prof. Dr. John J. Mearsheimer’ın İsrail’in, Arap yurttaşlarına ve kuşatma altında tuttuğu Filistin topraklarındaki halka karşı çıkarttığı yasalarla uygulamaya başladığı hukuk düzenine bu adı veriyor.
Bu sıfatla anılan ve bu sebeple 1962’de BM tarafından kınanarak, ekonomik ve diğer yaptırımların uygulanması kararlaştırılan ilk ve son devlet Güney Afrika Cumhuriyeti oldu. Ülkeyi 1820’lerde işgal eden ve 1994’e kadar, yerli halkın demokratik ve ekonomik haklarını tanımayı reddeden Hollandalı göçmenler nüfusun yüzde 7’sini oluşturuyorlardı. Yerli siyahların kentlere girmesi yasaktı; ancak kendi köylerinde ve kasabalarında oturabilirlerdi. Çalışmalarına izin verilen iş yerlerine, camları kartonlarla kapatılmış otobüslerle
İsrail’de üç ana istihbarat-casusluk ve karşı-casusluk kuruluşu var:
MOSSAD: Başbakanlığa bağlı ana istihbarat birimi; AMAN: İsrail silahlı kuvvetlerinin yedi bölümden oluşan istihbarat dairesi; ŞİN BET: İbranice adının baş harfleriyle anılan karşı-terörizm dairesi.
Lübnan’daki çağrı cihazı ve telsiz-telefon yoluyla yapılan kitle suikastının ayrıntıları belli oldukça, birçok kaynakta Hizbullah’ın gücüne, yapılanmasına ve kendi güvenliğine ilişkin kuşkulu analizler, yorumlar çıktı. Ben de bu sütunlarda, Hizbullah’ın nasıl olup da Macaristan’dan içi bomba döşeli haberleşme cihazlarını alıp, hem kendi militanlarına hem de sivil halka ulaştırılmasına aracı olduğunu anlamanın güçlüğünü ifade ettim.
O Hizbullah ki, 2013 yılından bu hafta başına kadar Lübnan’dan İsrail’e 18 binden fazla (bir kaynağa göre 26 bin) roket attı ve toplam 33 İsraillinin ölümüne sebep oldu. O Hizbullah ki, son bir yılda 17 yöneticisinin yanı sıra geçen Cuma günü de kurucusu ve lideri Hasan Nasrallah