Almanya, 6 Mayıs’ı, Holokost (Soykırımı) Kurbanlarını Anma Günü olarak belirlemiş; bu yıl 79’uncusu sebebiyle tüm dünyada törenler yapıldı. Almanya Dışişleri Bakanı, bu günün, sadece kendilerinin katlettiği Musevileri anma günü olduğunu sandığından olacak, İsrail’in giriştiği Filistinli soykırımından söz etmedi.
Bu sessizliğin sebebi hemen anlaşıldı: Almanya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, İsrail’in Gazze’de soykırım yaptığına dair hiçbir işaret görmediklerini söyledi. Doğal ki, bir yerde soykırımı görmüyorsan, anma gününde o yeri, kurbanları, katilleri anıp, insanlığı, bir halkın sadece ırkı, dini inancı, milliyeti sebebiyle toptan yok edilmesi, soyunun kurutulması vahşetinden biraz daha kurtarmak için çaba göstermezsin. Hele senin, milletçe el birliğiye, hatta işgalindeki bütün Avrupa uluslarını da alet ederek, Avrupa’daki Yahudilerin üçte ikisini, 6 milyon Musevi’yi soykırımına uğrattığın gerçeği ortada dururken. Hele senin ölüm kamplarından son dakikada kurtulanlardan 245 bini hala hayatta ve her gün Almanya’yı, Hitler’i, Nazileri filan değil, doğrudan Almanya’yı lanetle anıyorsa.
Almanya’da Nazilerin, Musevilerin kökünün tüm Avrupa’da kazınması için, 79 yıl önce, Holokost’u hangi savlarla ve nasıl bir akıl (!) yürütmeyle meşrulaştırdıkları öğretiliyor ve daha sonraki nesillerin bu olaydan ibret almaları için çaba gösteriliyor olsa gerek. Ama Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un, İsrail’in Filistinli soykırımını meşrulaştırmak için söylediği sözler, Almanya’da Hitler kafasının hala eğitimde, siyasette ve insan hakları konusunda egemen olduğunu gösterdi. Varsayımsal, kuramsal filan değil, ak kağıt üzerinde kara mürekkeple yazılan yüz karası bu sözlerin ortaya koyduğu gerçek şu ki, Almanya Musevi Soykırımından bu yana bir metre bile ilerlemiş değil. Bakan Baerbock, aynen şöyle dedi:
“Teröristler sivilleri kalkan olarak kullanıyorsa; siviller, okullar ve hastaneler vurulabilir.”
Hamas’a ve Hizbullah’a terörist damgası vurması, kendi kendisiyle düştüğü çelişkiyi ortaya koyuyor. Hamas ile Hizbullah terör örgütüyse, sivillerin barındığı yerlerde gizlenmesi, onları kalkan olarak kullanması sivil halkın iradesi dışında gerçekleşiyor demektir. Eğer, canlı kalkan olarak kullanılan sivil, yani masum, yani silahsız çocukların, annelerin, babaların öldürülmesi meşru ise Almanya Dışişleri Bakanına sormak gerekir, Hitler’in, Nazi aleyhtarı direnişleri arasında bir avuç Musevinin de bulunduğunu bahane edip giriştiği soykırımı da meşru muydu?
Bakan Baerbock’a göre, Hamas elemanları sivillerin arkasına, okullara, hastanelere saklandığında bu yerler korunma statülerini kaybederler. Buradaki ilişkiyi anlamak mümkün değil. Nasıl oluyor da Hamas elemanları okullara ve hastanelere saklanınca, buralardaki binlerce masum sivil, bir çatışmaya dahil olmayan silahsız insanlar İsrail’in hedefi haline gelebiliyor? Bu hasta mantığı ve arkasındaki İsrail yanlısı çabayı anlamak mümkün değil.
Almanya Dışişleri Bakanı, açıkça “Ne yaparlarsa yapsınlar, biz İsrail’deki Yahudileri kayıtsız şartsız destekliyoruz; çünkü onlara karşı boynumuz eğri, yüzümüz yere bakıyor. Borçluyuz” dese çok daha şerefli bir iş yapmış olurdu.
Birleşmiş Milletler Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese, Baerbock’un bu ahlak dışı savunmasını “Siyasetin iğrenç bir şekilde adaleti yenme çabası” diye niteledi. Ama adalet daima sonunda galip gelir; tıpkı Hitler gibi, Baerbock da, savunduğu Netanyahu da adalete yenik düşecek.