Mahmutpaşa’ya tırmanırken yol boyu sohbet ettiğim işportacılar vardır.
Yolun başında “Dolmacı İbrahim”, yıllardır otomatik dolma sarma makinesi satar. “Hocam al bir tane. Siftah olsun” dedi. Kıramadım. Tanıdığım birine hediye etmek için dolma sarma makinesi satın aldım.
Biraz ileride yol kenarındaki ayaklı tezgâhın başında duran işportacı Ragıp, “Her derde deva kremler, macunlar” satar. “Boyun ağrısına Çin malı krem, diz ağrısına Japon malı manyetik bant, soğuk algınlığına Hint yakısı”. Geçen yıl “Talep değişti” diyerek kuvvet macunu, kuvvet hapı satmaya başlamıştı. Dün baktım tezgâhta ufak ufak, renkli kutular duruyor...”
“Bunlar nedir Ragıp?” diye sordum. “Hocam artık halkımız stres hapına merak saldı. Ağrı kremi, kuvvet macunu soran yok. Halkımız kadını ile erkeği ile stres hapı istiyor” dedi.
Sonra başladı işportacı ağzı ile malını övmeye, “Hocam bunlar doğal, organik... İçlerinde kimyasal yok. İlaç yok. Bak bu stres ve depresyona iyi geliyor. Bu siniri, huzursuzluğu, umutsuzluğu yok ediyor. Bu uykusuzluğa, bu yorgunluğa, bitkinliğe bire bir. Bu da mutluluk veriyor.”
Pazartesi umut günü
Yılların işportacısı Ragıp’a güvenim (!) tamdır. 10 TL verdim, bir kutu stres hapı satın aldım.
Geçen hafta sonu sohbet ettiğim esnaf, “Yılbaşı hareketi pazartesi” başlar demişti... İşlerin açılıp açılmadığını görmek için pazartesi sabah sabah, Mahmutpaşa’dan Sultanhamam’a çarşı pazar gezmesindeyim.
Yolun kenarındaki döviz büfesinde, camın arkasında 5 genç kız duruyor. Her birinin önünde (inanınız bana) sıra var. Kadınlar erkekler sırada.
Işıklı levhada dolar için alış 2.90, satış 2.92 diye yazıyor. Baktım, halkımız ellerindeki dolarları saya saya döviz büfesinden ayrılıyor.
Anlayamadığım orta ve alt gelir grubundaki bu kadınların, bu erkeklerin neden dolar satın aldıkları, aldıkları dolarları ne yapacakları?
Mahmutpaşa’da eski yıllarda tezgâhtarlar mallarını bağırarak över, müşteriye ‘gel gel’ yaparlardı. Şimdilerde bağıran yok. Sessizlik hâkim. Sabahın ilk saatleri olduğu için midir, bilemem ama alışveriş yavaş. Dükkân personeli kapı önünde müşteri bekliyor. Kalabalığın eline bakıyorum. Çok azının elinde poşet, paket var.
Mahmutpaşa’ya kadar gidip de Kürkçü Mustafa (Pakoğlu) dostuma uğramamak olur mu? Kürkçü Han’ın üst katına tırmandım. Çayını içtim. Eskiden kürkçülerin bulunduğu han şimdilerde gelinlikçilerin hâkimiyetine girmiş. Hanın ortasındaki meydanda alt gelir grubundaki kadınlarımız yün ipliği, işlemelik iplik satın alıyorlardı.
Vakko’nun ilk yeri dönerci olmuş
Mahmutpaşa’dan Sultanhamam’a yöneldim. Sultanhamam (1) Kumaş, tekstil piyasasının merkezidir. (2) Anadolu tüccarına tekstil ürünleri Sultanhamam’dan gider.
Günümüzün ünlü tekstilcilerinin dedeleri, babaları, kendileri Sultanhamam piyasasında yetişmiştir. Çoğu eski dükkânlarını korur. Dostum rahmetli Vitali Hakko’nun yol üzerinde bulunan ve ilk işi olan, Vakko’nun temelini teşkil eden “Şen Şapka” mağazasını aradım. Kapatmışlar, Şen Şapka mağazası dönerci olmuş.
Sultanhamam’ın merkezi 11 katlı Gürün Han’dır. Gürün Han’a girdim. Kumaşçılarla sohbet ettim. “Anadolu piyasası genelde durgun. Terör nedeniyle Doğu Anadolu’ya mal gitmez oldu. Büyük alıcılar doğrudan fabrikadan alım yapıyor. Sultanhamam’ı şimdilerde konfeksiyoncular yaşatıyor” dediler.
Gürün Han’ın ilk 6 katı dolu, üst katları boş. Eskiden hava parası ile satılan işyerlerini şimdilerde alan yokmuş. Bir dükkân gösterdiler, 22 metrekare idi. 120 bin TL’ye satılıyordu. Ünlü kumaş firmalarının top top kumaşlarını satan mağazalarda en kaliteli yünlü erkek kumaşının metresi 60 TL idi. 3 metreden bir elbise çıkarmış. “Daha çok Anadolu’dan gelenler ve Araplar alım yapıyor” dediler.
Kumaş Endonezya’dan
Desenli kadın kumaşı satan mağazanın sahibinin anlattıklarına inanamadım. “Hocam bunlar Endonezya malı, metresi 13 TL abiye elbiselik. Çok kaliteli. Yerlisini yapamıyoruz” demez mi?
Gürün Han’ın arka kapısından Aşir Efendi Caddesi’ne çıktım. Aşir Efendi’deki Katırcıoğlu Han’da da hareket yoktu. Daha da kötüsü Aşir Efendi Sokak’taki bir çok dükkân boştu. Bazılarının camında kiralık yazısı vardı. Halbuki eski yıllarda buralarda dükkân kiralarının yüksekliği bir yana, dükkân kiralamak için yüksek hava paraları ödenirdi.
Hamal plakası 100 bin TL...
Aşir Efendi sokağının köşesinde, kaldırım kenarında dinlenen hamallarla sohbet ettim. Aşir Efendi Hamal Bölüğü, İstanbul’un en eski ve önemli hamal bölüğüdür.
Tayfalar genelde Malatya ve Adıyaman kökenlidir. 170 kişilik bölükte hamallık babadan oğla geçer. Şimdilerde çocuğu hamallık yapmak istemeyenler plakalarını 100 bin TL’ye satıyorlarmış.
Eskiden Anadolu Sultanhamam’dan bolca mal çekerken hamalların işleri yoğundu. Anadolu şimdilerde daha az mal çeker oldu. “İşleri nasıl” diye merak ettim. “Hoca” dediler, “Anadolu daha az mal çekiyor ama, bu sokaklara kamyon girişi yasaklandığından, malları kamyonlara kadar ulaştırmak bize düşüyor. Onun için bizim işler iyidir.”
Her gün kilolarla yükü sırtlarında taşıdıkları halde hayatlarından şikâyet etmeyen, “Bizim işler iyidir” diyen hamal bölüğü tayfalarını dinlemenin mutluluğu ve de cebimde işportacı Ragıp’tan 10 TL’ye satın aldığım “Stress Hapı” ile, Sultanhamam’dan ayrıldım.