Günü-müzde “yabancı sermaye”nin adı “uluslararası sermaye” oldu. Günümüzde “uluslararası sermaye hareketine karşı” durmak imkânsız hale geldi. Bir başka ülkenin sermaye grubu Türkiye’ye gelerek firma veya marka satın alabiliyor. Bir Türk sermaye grubu başka ülkede yatırım yapabiliyor, firma satın alabiliyor.
Bütün bunlara rağmen, Türk sermaye grupları tarafından Türkiye’de yapılmış yatırımların, yaratılan markaların, Türkiye pazarına girmek isteyen uluslararası sermaye grupları tarafından satın alınması (bizler için) üzücü oluyor.
Kimseye, “Neden sattın, neden aldın?” diye sorulamaz ama... Önemli satın almalarda hislerimi yazıya dökmeden edemiyorum.
İki mektup aldım
Milliyet Ekonomi sayfalarında 15 Ekim 2015’te “İyi de biz ne yapacağız a’bicim?” başlığıyla bir yazım yayımlandı.
Satın almalar hızlanınca 11 Ocak 2017 tarihinde benzer başlıkla, benzer bir değerlemede bulundum.
Bu iki yazıda Yıldız Holding (Ülker) şemsiyesi altındaki firmalardan Çamlıca gazozunun Japon DyDo Drinco firmasına, süt ve sütlü ürünler bölümünün Fransız Lactails firmasına, ”Bizim Mutfak” gıda maddeleri bölümünün Japon Ajinomoto firmasına satışından söz etmiştim.
Yazılarımdan sonra Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker‘den iki mektup aldım.
Uluslararası sermayeye yapılan satışları kendi grupları açısından değerlendiren mektuplar...
Biz ne yapacağız?
Murat Ülker diyor ki “ ‘İyi de biz ne yapacağız?’ diye soruyorsunuz. Aynını biz de kendimize sorduk. Grup olarak bu soruya ilk cevap, ana işlerimiz olan bisküvi ve çikolataya odaklanacağız oldu. İkinci cevabımız ise, bu alanda global bir şirket olacağız gibi büyük bir hedefe dönüştü. Bunun için bütün enerji ve kaynaklarımızı globalleştirmek istediğimiz bisküvi ve çikolataya ayıracağız. Satışlardan elde edeceğimiz kaynaklar bisküvi ve çikolatada hem Türkiye’de hem dünyada büyüme stratejisi izleyeceğiz.”
Alıp götürmeyecek
İlginç de bir reklamdan söz etti...
“Japonlar Bizim Mutfak’ı alıp da Japonya’ya götürmeyecek. Bizim Mutfak’ın adı üstünde yine bizim. Yazınız bana 1980’lerin hemen başında şahit olduğum, hayatım boyunca da unutmadığım bir satın alma reklamını yeniden hatırlattı” diyor.
Reklamı anlatıyor: “İngilizler Amerika’da bir bisküvi fabrikası satın almışlar. Henüz globalleşme başlamamış, kamuoyu bu tip satın almalara alışık değil. İngilizlerin aldığı Amerikan şirketinin amblemi bir elma ağacı. Yeşil bir ağaç, kırmızı da elmaları var. İngilizler bu ağaç üstüne bir reklam yaptılar. Bir el geliyor ve ağacı suluyor. Sulayan kolun manşetinde ise İngiliz bayrağı var. Reklam diyor ki: Ağacı kimin suladığı önemli değil, ağacın nerede yetiştiği önemli... Varsın sulasın, ziyanı yok, faydası var. İşin tuhafı, o İngiliz firma United Biscuits idi. Ne bileyim yıllar sonra bizim olacak. O zamandan bu yana Türkiye’de ve dünyada durumlar epey gelişti. Türkiye’ye reel sektörde her yıl 10-15 milyar dolar yabancı sermaye girişi oluyor. Unutmayalım, yabancılar satın alsa da Türkiye’deki elma ağaçlarının, zeytin ağaçlarının meyvesi topraklarımıza düşüyor. Tapular devletimize ait oldukça bir sorun oluşturmaz.”
Tekrar edeyim, ”Alana neden aldın, satana neden sattın?” diye sorulmaz. Satanlardan biri neden sattıklarını anlatıyor. Ben de bunları sayın okuyucularıma duyurmak istedim.