Tat Gıda Grubu’nun bir bölümü olan Maret markası ve de bu markaya ait Tuzla’daki arazi bina ve teçhizatları ile, üzerinde yer alan taşınmazların tamamı 75 milyon dolara Namet Gıda’ya satılıyor.
Domates ürünleri, salça ve ketçap üretmek için kurulan Tat’ın temelini 1967 yılında Mustafakemalpaşa’da Vehbi Koç attı. Tat, 2003’de Koç Holding’in tarım, hayvancılık ve gıda şirketlerinin ana kuruluşu haline getirildi. Maret, Sek ve Pastavilla şirketleri Tat şemsiyesi altına alındı.
Maret, 1987’de kuruldu. Proje aşamasından Tuzla tesislerinin işletmeye alınmasına ve kârlı hale gelmesine kadar yöneticiliğini Atıl Öncü (1939 - 2007) yaptı. Maret kârlılığı ile diğer gıda şirketlerine uzun süre destek verdi.
Tat şemsiyesi altındaki diğer şirketlerden Sek, 1963’de Süt Endüstrisi Kurumu tarafından kuruldu. 1997 yılında özelleştirme ile Koç Grubu’na geçti
Pastavilla ise 1928’de İsmail Hakkı Ulukartal’ın kurduğu makarna fabrikasıdır. 1995’de Koç Grubu tarafından satın alındı.
Tat Gıda’ya bağlı GAP’taki Harranova Besi ve Tarım Ürünleri’nin faaliyeti önceki yıl durdurulmuş, Tat Tohumculuk da 15 milyon TL’ye Kagone Ltd’ye satılmıştı.
Kanuni, 1566 yılının 1 Mayıs’ında 150 bin kişilik ordusuyla İstanbul’dan yola çıktı ve 49 gün sonra, 27 Haziran’da Belgrad’a, oradan 5 Ağustos’ta Zigetvar önüne vardı. 6 Eylül’de çadırında öldü. Kale ertesi gün, 7 Eylül’deki son hücumla alındı ve hemen geri dönüş başladı.
Osmanlı İmparatorluğu 14. yüzyılın ikinci yarısından 16. yüzyılın sonlarına kadar Avrupa’da düzenli bir yayılma gösterdi. Hemen bütün Balkanları ve Macaristan’ın yarıya yakınını ele geçirdi. Avusturya ve Polonya’nın güney sınırlarına dayandı.
Bu genişleme Kanuni’nin son dönemlerinde belirgin biçimde yavaşladı. Savaşlar kısa, kesin sonuçlu ve ele geçirilen topraklar açısından çok karlı olmaktan çıktı. Savaşlar giderek uzadı, çok masraflı ve getirisi oldukça düşük hale geldi.
1683’ten itibaren ise pahalı beraberlikler yerini felaketli yenilgilere bıraktı. Osmanlı ordusu neredeyse büyük meydan muharebesi kazanamaz oldu. Karlofça’dan Küçük Kaynarca’ya kadar 18. yüzyıl hemen her adımda bozgunlara tanıktır.
Geleneksel kara imparatorlukları ne kadar büyürse, büyüme hızları da o kadar yavaşlar. Çünkü sınırları gitgide daha uzaklara gider. Dolayısıyla ordularının çıkış noktaları ile fethedilmesi amaçlanan yeni
Bizde piyasa sinirlenince piyasanın ateşi ve de doların fiyatı yükseliyor. 10 Haziran’da dolar 2.09 TL iken, 16 Haziran’da 2.14 TL oldu. 17 Haziran’da 2.15 TL’yi gördü. Dün 2.12 TL’den satılıyordu.
Ne oldu da piyasanın ateşi önce çıktı, sonra birdenbire gerilemeye başladı?
Piyasanın kısa, orta ve uzun vadeli beklentileri var. Kısa vadeli beklentilerdeki belirsizlik piyasayı sinirlendiriyor. Sinirlenince de ateş hemen yükseliyor.
Önceki gün ABD Merkez Bankası‘nın (FED) toplantısı vardı. ABD’de enflasyon yok. Büyüme fena değil. Bu durumda “Acaba (1) FED piyasadan para çekme miktarını artırabilir mi? (2) Acaba FED faizleri yukarıya çekeceğinin sinyalini verir mi?“ endişesi vardı.
Görüldü ki (1) ABD piyasadan para çekme programını öne almıyor. Ekim kadar açıklanan miktarlarda parasal daralma sürdürülecek. (2) Faiz artırımı şimdilik söz konusu değil.
Bunu gören piyasanın sinirleri gevşedi, ateşi düştü. Dolar fiyatı (şimdilik) 2.12 TL’ye indi. Eğer petrol fiyatlarındaki yükselmenin rüzgârı ve Irak hadisesi olmasa idi, dolar dün 2.10 TL’nin de altında işlem görürdü.
Maliye Bakanı Şimşek, önceki gün İstanbul’da Şekerbank‘ın düzenlediği toplantıda ihracat artışına dayalı olarak cari açığın küçülmekte olduğunu söyledi. Avrupa pazarındaki canlanma sonucu bu pazarlara yönelik ihracat artarken, Irak’taki karışıklığın ihracatı ve cari açığı olumsuz etkileyeceğini hatırlattı.
İlk 4 ayda toplam 53 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdik. İhracatta en büyük pazarımız Almanya, sonra Irak.
Almanya’ya 4 aylık ihracatımız 5.0 milyar dolar. İngiltere’ye 3.2 milyar dolar. İtalya’ya 2.5 milyar dolar. Irak’a ise 4.0 milyar dolar.
Almanya’nın toplam ihracattaki payı yüzde 9.4 iken Irak’ın payı yüzde 7.6 oranında.
Ortadoğu ülkelerine 4 ayda yaptığımız ihracatta, Irak’tan sonra 1.9 milyar dolar ile BAE geliyor. Daha sonra 1’er milyar dolarla S. Arabistan ve İsrail var. İran’a 872 milyon dolarlık, Suriye’ye 490 milyon dolarlık ihracat yaptık. Kuveyt’e yapılan ihracatın değeri 100, Katar’a yapılan ihracatın değeri 99 milyon dolar.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi için Suriye ve Irak sınır kapılarından yapılan ihracat çok önemli. Bu ihracat sayesinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da çok sayıda tesiste üretim ve istihdam sürüyor.
Şekerbank’ın kuruluşu-nun 60’ıncı yılı nedeniyle, “Sürdürülebilir Kalkınmanın Finansmanı” başlığıyla düzenlenen toplantıda Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Amerikalı Profesör Robert J. Shiller konuştu.
Açılış konuşmasında Şekerbank Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Hasan Basri Göktan “Şekerbank’ın 60 yıllık hikâyesi, 1950’lerden günümüze yaşanan toplumsal ve ekonomik oluşumun, yani Türkiye’nin hikâyesidir” dedi.
Şekerbank Türkiye’de 1920’lerde başlayan şeker pancarı üretiminin ve şeker sanayiinin gelişmesi sonucu kurulan ve büyüyen bir bankadır.
Pancar üreticilerinin küçük tasarruflarıyla 1953 yılında Eskişehir’de bir kooperatif bankası olarak faaliyete geçen Şekerbank, 1956 yılında anonim şirket statüsü altında hızlı bir büyüme sürecine girdi. Şimdilerde 20 milyar TL dolayındaki aktif büyüklüğü ve yurdun her köşesine yayılan 312 şubesiyle faaliyetini sürdürüyor.
Maliye Bakanı iyimser
Bakan Şimşek, toplantıda iyimser tablo çizdi. Enflasyonun kur etkisiyle yükseldiğini, haziran sonrası yüzde 5’lere gerileyeceğini, mali disiplinin devam edeceğini, hane halkının borçlarının artışını önlemeye yönelik tedbirlerin sürdürüleceğini, bu arada iç pazarı “ılımlı olarak”
Şubattan marta iş arayanların sayısında büyük bir artış oldu. Toplam işgücü sayısı, basit anlatımla, iş bulduklarında çalışmaya hazır olanların sayısı 506 bin arttı.
Mart ayında işte bu 506 bin kişi iş ararken, ekonomi daha fazla kişiye 584 bin kişiye iş imkânı sağladı.
Bir yanda 506 bin kişi iş imkânına kavuşurken, işsiz sayısı da 78 bin azaldı.
İşsiz sayısının azalması önemlidir ama iş bulabilenlerin nerelerde iş bulabildikleri ve ücretli mi yoksa ücretsiz aile işçisi olarak mı çalıştıkları da önemlidir.
Şubattan marta çalışan sayısı 584 bin arttı ama, bu dönemde sanayi sektörü çok az istihdam imkânı yarattı. İş bulabilenlerin sadece yüzde 2’si sanayi sektöründe iş bulabildi.
Martta işsizlik rakamı: % 9.7
Gazete sahipleri ve yöneticileri dahil çok kişi, “Efendim gazetecilik öldü. Sosyal medya varken gazeteler yaşamaz. Bundan sonra insanlar gazete okumayacak. İnternet gazetelerin yerini alacak” diyor.
Gerçekte, internet ve sosyal medya, gazetelerin yerini almadı. Gazete okuyucularının bir bölümü, para ile her gün gazete alacak yerde gazeteleri internet üzerinden izlemeye başladı.
Burada bir ayırıma dikkat etmek gerekir. İzlenen, internet gazeteleri değil. Basılı yayının internet üzerinden yayınlanan sayfaları ve haberleri...
Yazılı basının modasının geçip geçmediği tartışılırken bu ayırımı unutmamak gerekir.
Bir yayıncı “Basılı yayın okunmuyor. İnternet yayını yaparım” der ise, yanılır. Basılısı okunmayanın interneti hiç okunmaz.
Gazetenin modası geçmez
Eskiden baba “eve ekmek götürmek için” çalışırdı. Günümüzde eve ekmek götürmekle iş bitmiyor. ”Çocuğun veya çocukların eğitim masraflarını karşılayacak” para bulmak gerekiyor.
“Yap çocuğu, sal sokağa... Allah rızkını verir... Kaderini belirler” dönemi geçti.
Kiminle sohbet etsem ana konu kızların, erkeklerin okul parasıdır. Kurs parası, yurt parasıdır.
Sakın ha... ”Efendim, sağda solda çok sayıda devlet okulu var... Bedava...” demeyiniz.
En yakın arkadaşlarımdan birinin hikâyesini anlatayım... Arkadaşım ciddi, inanmış bir solcu idi. Özel okullara bozulur, ”Bunlar anaları babaları soyma tezgâhıdır... Çocuğumu devlet okulunda okutacağım” derdi.
Paralıdan kurtuluş yok