Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Dün Ankara'da IMF senaryoları konuşuluyordu...
En uçlarda olan ikisini yansıtayım...
"IMF'yi yeni bir anlaşmaya zaten zar zor razı etmiştik. Şimdi yumrukluyoruz.
IMF, tıpkı daha önce Çin'de ve Rusya'da yaptığı gibi
'ne haliniz varsa görün' deyip çekilebilir."
Diğer uçtaki senaryo ise şuydu:
"IMF kredi hacminin yüzde 25'ini Türkiye'ye ayırdı. Bu kadar büyük riski üstlenemez. Bir fiyaskoyu taşıyamaz."
Ne o, ne bu...
Doğru olan senaryo, zorlu süreçte birlikte yürümek zorunluğudur.
IMF başarısız anlaşmalarla yıprandı.
"Modası geçmiş yöntemler kullanmak, ekonomileri batırmakla" suçlanıyor.
Şubat krizinden sonra o nedenle Türkiye gibi bir sabıkalı ekonomiyle, ateş hattına bir kez daha çıkmak istemiyordu.
Üstelik... IMF'nin gölgedeki patronu sayılabilecek ABD de Türkiye'ye yeniden kredi açılmasına sıcak bakmıyordu.
Derviş, daha ilk günlerden bu manzarayı iyi yorumlamıştı.
"Sorunu Almanya ve Fransa üzerinden çözebileceğini" sezmiş, o yoldan yürümüştü.
ABD'yi razı eden, G - 7'ler toplantısında Almanya ve Fransa oldu.
İngiltere de bastırdı.
Türkiye ile IMF arasında bir buçuk ay en ince ayrıntılara kadar yol haritası saptandı.
Sonunda 18.anlaşma imzalandı.
Türkiye dosyası, böylece artık IMF için bir "itibar şansı"na dönüştü. Bu şansı ıskalamamak için son derece katı davranıyor.

Türkiye tarafına gelince...
Ecevit ve Hükümet ortakları, gemileri yakmışlardır.
Geriye dönüş şansları yok.
Başarmaya mecburlar.
IMF ile zorlu yolculuğu, 18.anlaşmada çizilen yol haritasına göre yapacaklar.
Epey yol alındı da gerçekten...
Bu hükümet, önümüzdeki 10 yıllara damgasını vuracak dönüşümleri gerçekleştirmekte.
Örneğin Merkez Bankası Yasası...
"Hükümetlerin bol kepçe popülist savurganlıklarını Merkez Bankası kaynaklarıyla yapabilmeleri"
artık imkansız.
Bankalar Yasası'yla birlikte artık Ziraat Bankası ve diğer devlet bankaları, hükümetlerin partizan harcamalarının kasaları olmayacaklar.
O delik de tamamen tıkandı.
Meclis'e gelmek üzere olan Borçlanma Yasası da çok önemli.
Belediyeler ve devlet kurumları, akıllarına estiği gibi dış borç alamayacaklar.
Çünkü dış borç faciasında onların günahı büyük.
Bu yasalar, Türkiye'yi sağlam temeller üzerine oturtuyor.
Siyasi intihar gibi sonuçları olabilecek kamu işçileri ücretlerinin, devlet memurları maaşlarının düşük tutulması gözardı edilemez.
Tarım desteği de eskisi gibi yüzde 100 üzerinden değil yüzde 25 üzerinden veriliyor, daha da inecek.
Tütün Kanunu'yla birlikte, artık ekicinin tütünü yüksek fiyatla devlet tarafından alınmayacak. Tütünleri alıp 1 - 2 yıl depoda beklettikten sonra yakmak devri kapanmakta.

IMF'de bu ciddi çizginin bilincinde.
Yani "yolculuğun sürmesi" aklın yolu...
Ama... Deniz geçip sığ sularda boğulmak olasılığı gene de var.
Örneğin Emlak Bankası için yasanın geç çıkarılması... Telekom'un yönetiminde parti kontenjanları gibi...
Değer mi?
Matematik olarak bütün göstergeler - örneğin cari işlemlerin artıya geçmesi gibi - olumlu göründüğü ve yasaların en önemlileri çıktığı halde sigortaların böyle küçük kontaklar nedeniyle atması, güvenirliği karanlık bölgelere itiyor.
"İstikrar programının arkasında 3 liderin sağlam durup durmadıkları" tereddütleri, "Derviş'in bıktırılıp gönderileceği" kuşkuları, zaman zaman "DSP ya da MHP'nin bir erken seçim hazırlığında oldukları" yolunda - yeterince kesinlikte yalanlanmayan - haberlerle duyulan kaygılar... Ekonomi iyi de gitse, "ABD'nin, bazı siyasal nedenlerle IMF üzerinden Türkiye'ye dayatmalarda bulunduğu" yolundaki Başbakan söylemleri, karanlıktaki hayaletler gibi görünüyor.
Korkutuyor.