BU soru her şeyin önünde.
Trump “bir delinin hatıra defterini” mi yazacak, yoksa “süper büyük devletin sağduyu rotalı seyir defterini” mi?
Ve maratonun sonu...
Donald Trump yeni ABD Başkanı.
Şimdi sormanın zamanı:
“N’olacak şu kamuoyu yoklama şirketlerinin hali?”
***
Yakın zamanda İngiltere’de “AB’yle devam ya da ABD’den çıkış” için yapılan referandumu hatırlayın.
Kamuoyu araştırma sonuçları -genellikle- İngiliz seçmenin AB’ye “EVET” diyeceği yolundaydı.
Ama...
Tersi oldu.
Bu kez de ABD başkanlık seçimleri için kamuoyu yoklamaları Hillary’yi önde gösteriyordu.
“Aralarında Hillary lehine 5-6 puan fark olduğu” iddiaları da vardı.
Tek bir “sandıktan Donald Trump çıkar” sonucu yoktu.
Amerika’da da “toplumun nabzını tutan” şirketler itibar kaybetti.
Trump o zamanlar “seçmeni yönlendirmek için böyle gerçek dışı (face) araştırmalar üretildiği” söylemekteydi ama bu suçlamaları ses getirmiyordu.
İngiltere ve Amerika örnekleri Türkiye için de “uyarı” değerindedir.
Özellikle “başkanlık sistemine geçişin” halkoylamasına sunulması olasılığı büyürken, havada uçuşan “kamuoyu araştırma sonuçları” yönlendirici olabilir.
Öncelikle Meclis’te oy kullanacak milletvekilleri için...
Sonrasında da referandum sandıklarına gidecek vatandaş için... “Nasıl olsa çoğunluk başkanlık sistemine EVET verecek, benim HAYIR oyum sonucu değiştirmez” diye düşünerek sandığa gitmeyeceklerin sayısını çoğaltabilir.
..........................
ABD seçmeni yerine entelektüellerden oluşan 12 kişilik bir jüri hem Trump’ı hem Hillary’yi dinlese ve yeni başkanı onlar seçse, hiç kuşku yok o sandıktan Hillary çıkardı.
Fakat “halk jürisi” başkadır.
Kendi dilinden konuşanı, kendi kafasından geçenleri dile getiren adayı seçer.
Trump işte bu “halk jürisine” göre kampanya yürüttü, halkın kafasındakileri okurcasına konuştu.
“ABD’yi küresel gücünü aşındırmış, gücünü büyük ölçüde yitirmiş, adeta sünepeleşmiş” gibi algılayan seçmene yeniden “büyük Amerika’yı” vaat etti.
Özgürlüklerin, fırsat eşitliğinin yurttaşlarını uçurduğu “Amerikan hayaline” yeniden can verdi.
Hillary ise “sofistike, komplike, soyut” söylemleriyle hem “anlaşılmaz” oldu hem de “8 yıllık Obama’lı Demokrat Parti, pırıltıdan yoksun, havı dökülmüş, solmuş çizgisinin devam edeceği” psikolojisine itti seçmeni.
.........................
Trump’ın başkanlığı Türkiye ve Ortadoğu’da bir fark oluşturur mu?
Başkanların “farklı politikaları” daha çok ABD iç sorunlarında farklı bakış ve yaklaşımları ortaya koyar.
Dış politikada ise “yol haritalarını ABD’nin yerleşik kurumları çizer.”
Yani... Dışişleri Bakanlığı, Beyaz Saray Güvenlik Sekreteri, Savunma Bakanlığı, CIA ve onun türevi olan gizli servisler... Onların yanı sıra Yahudi lobisi, finans, silah ve enerji dev şirketleri...
Bunlar başkanlar üzerinde ağırlığa sahiptir.
ABD’nin daha önce çizilmiş rotasında “sürpriz” sapmalar -hiç değilse bir süre- beklenmemeli.
***
Bununla beraber Trump’ın “ABD’nin -en azından silahlı kuvvetlerini- mümkün olduğunca geri çekerek içe kapanması” yolunda adımlar atması galip ihtimaldir.
Ortadoğu’da “ABD adına vekâlet savaşı yaptırmak” çizgisini sürdürecektir.
Burada ilerleme sağladığı ölçüde dünya ekonomisinin yeni merkezi olarak gördüğü Pasifik coğrafyasına ağırlık kaydıracaktır. Trump’ın “Yerkürede en büyük rakip olarak Çin’i görüyorum” söylemi bir işarettir.
ABD’nin kendi sınırlarına çekileceği, ekonomik yükselişe öncelik tanıyacağı, gözünün Pasifik coğrafyasına kaydığı ve Ortadoğu’yu “vekâlet verdiği güçlerle dolaylı kontrol sağlayacağı (Suriye Kürt oluşumu ve sayıca fazla Şii’ler gibi) dikkate alınarak Türkiye politikalar, yol arkadaşlıkları” belirlemelidir.
Ayrıca...
Obama döneminde aşınmış, yer yer kopmuş ilişkiler sonrasında Trump’la taze bir “yeni başlangıç” şansını denemek fırsatı da doğmuştur.
Değerlendirilebilir.