Güven sorunu, aslında iktidar sorunudur.
Halkın oyuyla Meclis'e gelinir.
Meclis'in çoğunluk oyuyla hükümet olunur.
Ama... Her hükümet iktidar değildir.
İktidar olmak için Meclis'in güvenoyunun ötesinde başka odakların da güvenoyuna ihtiyaç vardır.
Medya, sendikalar, işveren kuruluşları, sivil toplum örgütleri, ordu ve piyasaların...
Bu 3'lü koalisyon, artık tek dayanağı Meclis'teki çoğunluğu olan bir hükümet midir?.. Yoksa iktidar mı?
Yukarıda saydığım kurumlardan hangisinin onayı ve güveni kalmıştır?
Neredeyse hiçbirinin...
O kadar ki... Artık "demokrasiye bağlılıklarından hiç kuşku duyulmaması gerekenler" bile "bürokratlar hükümeti"nden - hatta ara rejim gereğinden - sözeder hale gelmişlerdir.
Bazı köşelerden "gidin artık be" gibi seslenişler yükselmekte.
Bu Meclis'in yapacağı en iyi şeyin "bir ulusal hükümet çıkararak süratle Seçim Yasası ve Siyasi Partiler Yasası'nı değiştirip genel seçimlere gitmek" olduğu da öneriler arasında.
Yakın zamanlara kadar "aman hükümet giderse çökeriz" kaygılarını duyanların sayısı azalmakta.
"Zaten" kendi yanlışları nedeniyle Türkiye'yi neredeyse çöküşün eşiğine getirenlerin, yine bu nedenle hükümet olarak devam etmeleri gereği garip bir siyaset mantığı değil mi?
Kırılma noktası eşiğindeyiz.
Ekonominin bütün gereklerinin yerine getirildiği... En zor yasaların çıktığı... Döviz dengelerinin artıda olduğu... Gerçekten iyi şeylerin de yapıldığı bir süreçte, hala dövizin ve faizin ateşi düşmüyorsa, sorun matematiksel değil siyasal demektir.
Sadece Telekom krizinin Türkiye'ye nelere patladığı ortadayken, bunun sorumlusu olan kişinin hükümette kalması, kuşku veriyor.
Çünkü... Hükümet içinde her an patlama yapabilecek bir mayın gibi görünüyor.
Güvensizlik ortamını yoğunlaştırıyor.
Öte yandan... İçerde ve dışarda herkes biliyor ki, "IMF ile son anlaşmanın ve sağlanan kredinin arkasında Kemal Derviş'in güvencesi vardır."
Hiç değilse uzunca bir süre Kemal Derviş olmadan bu hükümetin ayakta durması mümkün değildir.
Derviş Trapezin altındaki güvenlik ağı...
O ağı kaldırarak boşluğa atlamak hevesinde olanlar ya da tepkileri akıllarının bir parmak üstüne çıkanlar nedeniyle, Türkiye'nin ne denli riskli göründüğü açıktır.
Gerçekçi olalım... Gemilerini yakarak yola çıkmış bulunan, sonuç almaktan başka seçeneği olmayan hükümetin şu aşamada çekilmesi ve yerini altın tepside bir başka oluşuma sunması, siyasetin tabiatına aykırıdır.
Parlamenterlerin kendi iradeleriyle kurucu Meclis üyeleri gibi çalışacakları yeni bir süreç başlatacakları... Hükümet sıralarını bürokratlara ve teknokratlara sunup "buyrun oturun" demeleri beklenemez.
Zaten... O süreç takvim yapraklarına yansıdığında onların fikirleri alınmaz ki!
"Neyin olacağını görmek için, nelerin olmayacağını görmek" sürecindeyiz.
Hükümet, aynaya bakmalı ve böyle gitmeyeceğini görmeli.
Kimlerle gitmeyeceğini görüp onlara teşekkür etmeli, yıpranan, Türkiye'yi ve hükümeti de çok zorlayan isimleri değiştirmeli.
Bunu olabildiğince geniş kapsamlı gerçekleştirmeli, gene "kerhen, ite - kaka birşeyler yapar" duruma düşmesin...
Sonra... En zorlu operasyonlar ve kararlarla omuz omuza devam edildiğinin ve edileceğinin kanıtları verilsin.
Bu satırların yazarı, kimseye akıl öğretmek iddiasında değildir.
Ama...
Bu ülkenin yararları için de, hiçbirimiz daha az söz hakkına sahip değiliz.
Özay Şendir
New York Times’tan Erdoğan’a baskı çağrısı
28 Nisan 2025
Tunca Bengin
Varlığı da tehdit yokluğu da...
28 Nisan 2025
Cem Kılıç
‘Belirli süreli’ sözleşmeler hakkında her şey
28 Nisan 2025
Abdullah Karakuş
Depremin etkilerini nasıl azaltabiliriz?
28 Nisan 2025
Hakkı Öcal
Faşizm imkânsız diyorsanız, etrafınıza bakın ey ABD’liler
28 Nisan 2025